Arşiv

 Diyarbakırın haramla imtihanı

SON GÜNLERDE ulusal medyada kendisine yer bulan haberlerden biri, Diyarbakır’ın merkeze bağlı Karabaş köyünde 5 bin m²’lik alanda, Diyarbakır Devlet Hastanesinden iki cerrahın Fransız ortaklarıyla birlikte bir şarap fabrikası kurma teşebbüsünde bulunmasıyla ilgiliydi. Fabrika teşebbüsünün sahibi doktorlara göre, böylece tütünden boşalan kıraç topraklara şaraplık üzüm ekiminin özendirilmesiyle, Türkiye’deki en büyük şaraplık üzüm, dolayısıyla şarap üretim potansiyeli Diyarbakır’da oluşturulacak, buradan doğacak katma değer de, yöre ekonomisine ciddi katkılar sağlayacaktı. Şimdilik bunun önünde küçük bir engel vardı: Köylülerin direnişi. “Haram” olduğu gerekçesiyle köylüler böyle bir fabrikanın kurulmasına karşı çıkmaktaydı. Bu yüzden şantiye sahasına gerekli elektrik ancak jeneratörlerle sağlanabilmekteydi.

Bu haberin çağrıştırdıkları gönlümde fırtınalar kopardı.

Şimdilerde tamamıyla gecekondulardan oluşan Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde (o zamanlar sadece bir semtti) doğdum ben. Adı üzerinde, çocukluğumu geçirdiğim yerler sofralık üzüm bağlarıyla doluydu. Diyarbakır’ın, artık örneği hemen hiç kalmamış o güzel bağ evleri, çocukluğumun cennet-misal bir mekânıydı. Oturduğumuz evin “havlusu”nun üstü asmayla kaplıydı. Sonraları, HADEP’ten Diyarbakır milletvekili seçilen Sedat Yurttaş, evimizin hemen yakınlarındaki bağlardan birinde bekçilik yapardı. Diyarbakır henüz yaşıyordu. Bağlar bu teneffüsün can damarlarından biriydi: “Diyarbakır Etrafında Bağlar Var... Bağlar Var, / Fitil İşler Yüreğimde Yara Var Aman.”

Sonra insanlar sökün ettiler, hoyrat mı hoyrat. Gün geldi, bağların yerini insanın içine kasvet veren beton yığınları aldı. Bağlar betonlaştı, o güzelim bağ kültürü hoyratlıktan hicap edip gayb âlemine hicret etti. 638’de Müslümanlar tarafından fethedildikten sonra gayr-i Müslim işgaline uğramayan Diyarbakır, şu anda ciddî bir manevî işgalin kuşatması altında. Dünyevîleşmenin resmî ideoloji olarak seçilmesiyle belirginleşen bu sürecin sembolik yansımalarından biri, Diyarbakır’da bir içki fabrikasının kurulmasıydı. Şehir mezarlığı yok edilerek, şimdi hastane bölgesi olan mahallin tam ortasına kurulan içki fabrikası, şehrin manevî havasına sürekli ufunet saçtı. Bu fabrika şehir dışına çıkarıldığında, hiç şüphesiz Diyarbakır’ın manevî damarlarından biri açılmıştı. Şimdi Diyarbakır’ı by-paslı bir hasta haline getirecek yeni bir teşebbüs, Diyarbakır’ın haramla imtihanı tekrar önümüzde duruyor.

Çetin bir imtihan bu. “Olmak ya da olmamak” meselesi. “Dünyayı ahirete bilerek tercih edenlerden olmamak” için, tüm Diyarbakırlıların şehirlerine sahip çıkması gerekiyor. Dünyevîleşmenin aklını temsil eden CHP’nin, 2004 tarihli, “Bağcılık ve Alkollü İçecekler Araştırma Komisyonu Raporu”, Türkiye’nin dünya şaraplık üzüm üretiminin merkezi haline getirilmesini öneriyor. Önemli de bir tesbit var: Sofralık üzüm kilo başına 2 YTL getiriyorsa, şaraplık üzümün getirisi bunun yaklaşık iki katı. Zaten kıraç olan arazide şaraplık üzüm üretilmesi, köylüler için ekonomik açıdan daha cazip olabilir.

Ancak bu muhasebe, tek katlı bir dünyada yaşadığını kabul eden, Allah’la ilişkisini hayatın içine yansıtmayan, “bu dünyacı” bir muhasebe. Tabiatla ilişkisini bir düşmanlık-sömürge ilişkisi olarak tanımlayan ekonomik insan, Allah’ın bahşettiği tüm nimetleri sadece kendi nefsine dönük olarak algılayarak, dünyayı manen ve maddeten yaşanmaz hale getirdi. Alkollü bir içki olan şarabı, sırf bu konudaki dinî yasağı nakzetmek için hararetle savunan, bunun bir “gıda” olduğunu ileri süren CHP aklı, bu ülkenin manevî değerleriyle hiçbir zaman barışık olmadı. “Şükrü eda edilebilen az malın, şükrü edâ edilemeyen çok maldan hayırlı olduğunu” bilenler için, helâl rızık dairesi hiçbir zaman kapanmaz. Bu çiftçiler, şaraplık üzüm yerine sofralık üzümü tercih ederek, belki küçük dünyevî kayıplara uğrayabilirler. Ama bu sayede, manevî hayatlarının mahvolmasını önlemiş, kimliklerini korumuş, alkollü içki kültürüne dayalı hayat tarzı ile haram lokmadan kendilerini korumuş olacaklardır.

Diyarbakır, İslâm öncesinde şaraplık üzümleriyle bilinen bir beldeydi. Fetihle manevî bir dönüşüm yaşayarak bir İslâm şehri kimliği kazanan bu şehre, şimdi İslâm öncesi kimliği yeniden yamanmak, Diyarbakır “haramın pazarı” haline getirilmek isteniyor. Ekonomik insanın Pazar mantığına teslim olmayarak, iffetini ve ismetini koruması gereken bir şehir Diyarbakır. Kadın etinin de pazarı var, uyuşturucunun da, silahın da. İnsanı manevî hassasiyetlerinden soyutlayarak, bu dünyadan ibaret bir hayatın dolap beygirine dönüştürenler, şaraplık üzümle Diyarbakır’ın harem-i ismetini iğfale hazırlanıyor. Bu “ahlâksız teklife” karşı tüm Diyarbakırlıları, onların siyasî temsilcilerini, sivil toplum örgütlerini demokratik tepkilerini acilen ortaya koymaya dâvet ediyorum. “Ekmeksiz yaşayıp, hürriyetsiz yaşamamak” refleksini yaşatmak hepimizin sorumluluğu.

Manevî damarları kesilmiş bir Diyarbakır, “bizim” Diyarbakır’ımız olmayacaktır. Bundan daha korkunç bir işgal olabilir mi?

  15.07.2005

© 2021 karakalem.net, Refik Yıldızer




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut