Arşiv

 Küresel ABD karşıtlığı ya da Amerikan düşmanlığı

TÜRKİYE’DE KUDRET Elinin açık müdahalesiyle, karar yeter sayısı oluşmadığı için “kabul edilmiş” sayılmayan 1 Mart 2003 Tezkeresinden sonraki süreçte, Türkiye-ABD ilişkileri sürekli bir gerilim ve çatışma alanı haline geldi. ABD’nin Soğuk Savaşın ertesinde ilân ettiği “yeni dünya düzeni”nin süreç içerisinde, komünizm yerine İslâmı küresel tehdit olarak ikame etmeye yönelmesi, özellikle de 11 Eylül olayından sonra, Afganistan ve Irak’ı işgal ederken devletler hukuku ilkelerini hiçe sayması, çok güçlü bir küresel ABD karşıtlığını tetikledi. Bu karşıtlık sadece İslâmî bir renk taşımıyor, çünkü Müslüman dünya ile sınırlı değil. Latin Amerika’dan Avrupa ve Afrika’ya, oradan Ortadoğu ve Güneydoğu Asya’ya kadar uzanan çizgide, özellikle popüler düzeyde çok güçlü bir “ABD” karşıtlığı görülebiliyor. ABD’nin kendi-merkezli, dünyayı hiçe sayan—küresel ısınma konusundaki tutumu bunun açık bir örneği—güç politikalarına duyulan tepki, “dünyayı demokrasi için güvenli hale getirme” iddiasını, gerçekte “dünyayı ABD için güvenli kılma”ya dönüştürmesinden kaynaklanıyor.

ABD’nin hukuku hiçe sayan işgalci yaklaşımının tetiklediği ABD karşıtlığının bir çığ gibi büyümesinde, bu kötü şöhretin önemli bir payı var. “ABD bu, ne yapsa yeridir” mantığının uzantısı olarak devreye giren bir çoğu gerçekten hayal mahsulü, yığınla komplo teorisi ABD karşıtlığını Amerikan düşmanlığına taşıma potansiyelini aktif hale getirdi. Türkiye bu açıdan, haklı bir zeminde filizlenen, ama giderek komplo senaryolarını gerçeklerle harmanlayan eğilimin en fazla öne çıktığı ülkelerden biri oldu. Asya tsunamisinin ABD kaynaklı olduğunun ileri sürülmesi ve buna önemli ölçüde inanılması bu kaygan zeminin yansımalarından biri.

ABD politikalarından duyulan hoşnutsuzluğun Amerikan karşıtlığı olarak tanımlanabilmesi ise ancak bir karşı-propaganda kurgusu olarak değer kazanabilir. ABD’nin bu yönde içine girdiği yoğun çabanın somut yansımalarından birisi, bugün İSAM’da, Ankara’da ABD Büyükelçiliğinde verdiği konferansı tekrar edecek olan James W. Ceasar’ın ABD politikaları karşısındaki küresel muhalefeti, iki yüzyıl öncesine uzanan Amerikan karşıtlığı eksenine dayandırması ve bunun Avrupa merkezliliğini öne çıkarması.

Prof. Ceasar’ın Amerikan karşıtlığını Amerikan hayat tarzı ve ABD ile ilişkilendirilen herşeyin dünya için yanlış, kötü ve tehlikeli olduğuna olan inanç olarak tanımlaması ve 18’inci yüzyıldan bugüne beş farklı kurguya dayansa da bir süreklilik arz ettiğini ileri sürerek, bunun bir tür ırkçılık olduğunu ima etmesi, ABD politikalarına olan karşıtlıkla ABD ya da Amerikan düşmanlığını rahatlıkla birbiriyle ilişkilendirip, meselâ Bush karşıtlığını Amerikan düşmanlığı olarak etiketlemeye zemin hazırlayan bir yaklaşımdır.

ABD 11 Eylül’ün doğurduğu “küresel sempati”den yararlanarak, İslâmın terörle özdeş kılınmasına karşı aktif bir muhalefet ortaya koymadı.

İslâm ve Müslüman imajının terör ve terörizmle eşdeğer kılınması önemsenmezken, ABD’nin tüm küresel problemlerin kaynağı olarak görülmesi eğilimi ve bunun Türkiye’deki kimi yansımaları, ABD’deki karar verme mekanizmalarına hükmeden Evangelist yeni muhafazakârları harekete geçirdi. Son günlerde Amerikan karşıtlığı konusunun tüm dünyada, özellikle de Türkiye’de siyasî gündeme taşınması bu karşı propagandanın ürünü. ABD’nin bu çabaları anlaşılabilir, hatta haklı çabalar olarak görülebilir. Çünkü ABD Bush politikalarından ibaret olmadığı gibi, Hollywood ya da yeni muhafazakârlardan da ibaret değil. Yeni-Marksist Tarık Ali’nin de dillendirdiği gibi, ABD’nin kendi içindeki muhalif dinamiği kayda değer. Kısacası, İran devrimcilerinin iddia ettiği gibi, ABD bir şeytan değil. ABD’ye ilişkin herşeyin negatif bir imaj karesine sığdırılması hakkaniyete uygun bir yaklaşım değil. Ama yaşadığımız konjonktür itibariyle, yeni muhafazakârların izlediği politikaların ABD karşıtlığının en önemli kaynağı olduğunu, ABD’nin siyasî karar mekanizmalarının görmesi şart. Aksi takdirde, ABD tüm dünyaya ve kendisine Pirus zaferleri kazandırmanın ötesinde bir şey yapamayacaktır. Çünkü hepimiz aynı dünyada misafir ediliyoruz.

2003 yılında, Belçika Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden biri, ABD’nin Belçika’ya vize koymayı düşündüğünü söylemişti. Sebebi, Bush’un Irak politikasına popüler düzeyde gösterilen tepkilerdi. O sırada, meselâ, Brüksel’deki ABD Büyükelçiliğinin önünden geçtiği sırada tüm araçlar kornalarına basıyor ve oldukça güçlü bir sivil protesto örneği sunuyorlardı. Söz konusu ilgili, ABD karşıtlığı ile Amerikan düşmanlığının giderek örtüşmesinden endişe ettiğini belirtmişti. Akıl için yol bazan birdir. ABD politika yapımcıları, ABD karşıtlığının Amerikan düşmanlığına dönüşmesini istemiyorlarsa, ki istemedikleri bu konuda ortaya koydukları tepkiden belli, tüm dünyada neden bu kadar büyük bir negatif ABD algısı olduğu üzerinde düşünmek ve buna dönük bir muhasebeye girmek zorundadırlar. Tıpkı, Yahudilerin kendilerine olan karşıtlığı sürekli bu karşıtlığı sergileyenlerde değil, kendilerinde de arama ihtiyacını duymaları gerektiği gibi. İsrail anti-semitizmi, ABD Amerikan karşıtlığını, sadece kendileri dışındaki dinamiklere bağlarlarsa, hırsızın hiç suçu olmadığını düşünürlerse, kendi evlerinin önünü temiz tutmamakta inat ederlerse anti-siyonizmin anti-semitizme, ABD karşıtlığının Amerikan düşmanlığına dönüşmemesi için objektif sebepler hiçbir zaman oluşmayacaktır.




Yeni Asya Gazetesi, 11.03.2005

  30.03.2005

© 2021 karakalem.net, Refik Yıldızer




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut