Arşiv

 Kubbe-i Hasiye’de kamus talimi

MOLLA FETHULLAH Efendi’nin 1892’de Bediüzzaman olarak andığı Molla Said, Tillo’ya geldiğinde kendisine mekân olarak “Kubbe-i Hasiye”yi seçer. İnziva ve cehri zikir maksatları için inşa edilmiş bu kubbede, Molla Said de inzivaya çekilir. Hayatının her aşamasında “yüksek” ve derunî tefekkür vasıtasıyla, insanlardan münzevi iken varlıkların kendisine eşlik eden zikir dillerine kalbini açtığı mekânlardan biridir Kubbe-Hasiye. Dört-beş ay kaldığı bu kubbede Bediüzzaman’ın esas iştigalinin Kamus-u Okyanus’u ezberlemek olması dikkat çekicidir.

15’inci yüzyılda Firuzabadi tarafından yazılan ve Arapça’daki tüm kelimeleri kapsamayı hedefleyen sözlük, 60 bin kelime ihtiva etmektedir. Arapça’daki tüm kelimeleri ihtiva etme iddiasından dolayı, aslında “deniz/okyanus” mânâsına gelen Kamus adı verilen sözlük, tüm lügatlerin âlemi haline gelir. Böylece “kamus” kelimesi “sözlük” anlamını kazanır.

Molla Said’in Arapça’ya hakimiyeti eşsizdir. Kendisine Bediüzzaman ünvanını kazandıran müktesebatı içinde Arap diline vukufiyet derecesinin de önemli bir payı vardır.

Nitekim Eski Said dönemindeki hemen tüm eserler, medresenin bilim dili olan Arapça ile yazılmıştır. II. Meşrûtiyetin ilânından sonra, Doğu ve Güneydoğudaki Kürt aşiretlerinin Abdülhamid’e olan sempatisinin Meşrûtiyet karşıtlığına dönüşmemesi ve Müslüman toplumların iç dinamiklerinin hayattar hale gelmesi bakımından Şer’i Meşrûtiyetin zaruretini anlatmak amacıyla gerçekleştirdiği münazaraları içeren Münâzarât eseri, bunun istisnasıdır. Birinci Dünya Savaşı esnasında cephede, yine Arapça olarak kaleme aldığı İşarat’ül İ’caz eseri onun Kur’ânın nazmındaki i’cazı, Arap diline olan muhteşem vukufiyetiyle ortaya koyduğu bir şaheserdir.

İşte, Molla Said’in Arap diline olan vukufiyetinin teşekkülünde Kubbe-i Hasiye’de ezberlemeye çalıştığı Kamus-u Okyanus’un önemli bir payı vardır. Kendi payıma, Molla Said dışında lügat ezberlemeyi denemiş başka bir fikir ehli bilmiyorum. Alet ilmini ulviyata basamak kılmak yolundaki bu muazzam çabayı anlamakta zorlandığımı itiraf etmeliyim. Bir insan neden lügat ezberler? Lügat ezberlemenin kemalattan behresi nedir?

Öncelikle, Kamus herhangi bir lügat değil. Arap dilinin klâsik halini almış bir sözlüğü. Çok sayıda şerhle de ikmal edilmiş. İki tertibi var bu lügatin. Birinci tertip alfabetik, ikinci tertip ise özellikle manzum nesre düşkün olanların ihtiyacına cevap verecek vasfı haiz olan ve kelimelerin son harflerine göre oluşturulmuş alfabetik sırayı izleyen tertip. Bediüzzaman’ın neden lügat ezberlediği sorusuna geri dönersek, karşımıza thesaurus (kelime hazinesi) projesi çıkar. İngilizce’de kelimelerin anlam gruplarına göre tasnif edildiği sözlüklere verilen isim olan thesauruslara çokça rastlanır. Bunların pek çoğu da 19’uncu yüzyılda yazılmıştır. Roget’s Thesaurus bunların en ünlülerinden biridir. Bediüzzaman da, kendisine neden lügat ezberlediğini soranlara şu cevabı verir: “Kamus, her kelimenin kaç mânâya geldiğini yazıyor. Ben de bunun aksine olarak, her mânâya kaç kelime kullanıldığını gösterir bir Kamus vücuda getirmek merakına düştüm. Çalışmam bunun içindir.” Abdülkadir Badıllı’nın belirttiğine göre, Mısır’da bir heyetin böyle bir çalışma yaptığını duyunca, “emeğinin boşa gittiğini” söyleyerek Sin harfine, hacimce yarıya kadar, ezberlediği Kamusu ezberlemekten vazgeçer.

Kamus’un Osmanlı Türkçesine yapılmış çevirileri arasında en ünlüsü Mütercim Asım Efendinindir. Ancak Bediüzzaman’ın Kamus’un Arapça aslını ezberlediği, hem Mısır’da yapılmış olan çalışmanın Arapça olmasının kuvvetle muhtemel olması, hem de Arapça’ya kıyasla Türkçe’ye olan hakimiyetindeki nisbi zayıflıktan hareketle söylenebilir.

Kamus’la bu iştigal, 1907’de İstanbul’a geldiğinde ilmiye sınıfının kıyafeti yerine geleneksel Kürt kıyafetini giymeye devam etmesi ve Şekerci Hanındaki “Her suale cevap verilir” meydan okumasının temsil ettiği tutumun mukaddemesidir. 1847’den itibaren Osmanlı’nın resmî olarak Kürdistan adını verdiği eyalette yaşayan Müslümanların ilim vasıtasıyla cehalet, zaruret ve ihtilâftan mürekkep şeytan üçgeninden kurtulması için, geliştirdiği Medreset-üz Zehra projesine ilim ve siyaset dünyasında destek bulabilmek maksadıyla sergilediği ilmi celadet ve mücahedede, Kubbe-i Hasiye’deki beş aylık talimin payını unutmamak gerekir. Unutulmaması gereken diğer bir husus daha var: o da Bediüzzaman’ın cumhuriyetçilikle, yediği yemeklerin taneleriyle beslediği karıncalar arasında kurduğu ilginç ilişki. Bir sonraki yazıda Cumhuriyetçilik ve karınca nevi arasında Bediüzzaman’ın kurduğu ilişkinin mahiyetine bakalım.


Yeni Asya Gazetesi, 01.07.2005

  01.07.2005

© 2021 karakalem.net, Refik Yıldızer




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut