| |
“Seninle dedikodu yapan, senin de dedikodunu yapar.”--Bu İrlanda atasözünü yaban sözü diye yabana atmamalı, kulağa küpe yapmalı.
| | |
[*4.558 yazı içinden]
|
|
|
|
|
|
Allah’a YakarışCemal Karabel |
15.05.2004 |
|
Bir gün bir adam Allah’a yakardı,
“Allah’ım konuş benimle”
Ve bir bülbül ötmeye başladı.
Ama adam duymadı.
Adam tekrar seslendi,
“Allah’ım konuş benimle”
Ve o an bir şimşek çaktı gökyüzünde
Ama adam dinlemedi.
Adam etrafına bakındı ve bağırdı,
“Allah’ım Seni görmeme izin ver”
Ve bir yıldız parlayıverdi.
Ama adam farketmedi. ...
|
|
|
|
UçurumCemal Karabel |
28.01.2004 |
|
Birgün Jack adında bir adam dik bir yamacın kenarından yürüyordu. Farketmeden kenara çok yaklaştığı bir sırada ayağı kaydı ve aşağı yuvarlanmaya başladı. Düşerken kayaların arasından sarkmış bir dalı yakalayıverdi. Korkmuş bir şekilde aşağı baktı, uçurum nerden baksan 1000 mt. derinliğinde vardı. O dalda sonsuza dek asılı duramazdı, yukarı çıkma şansı ise hiç yoktu.
Ve Jack yoldan geçen biri duyar ümidi...
|
|
|
|
Bırakın Işık ParlasınCemal Karabel |
17.01.2004 |
|
Bir akşamüstü iki şeritli kasaba yolundan arabasıyla evine doğru gidiyordu Joe. İçinde bulunduğu taşra ortamında iş hayatı kendisinin artık ömrünü tüketmiş olan Pontiac arabası kadar yavaş ve durgundu, ama o iş aramaktan gene de vazgeçmemişti. Fabrika kapandığından beri işsizdi; ve öte yandan, iyice kendisini hissettirmeye başlayan kışla birlikte soğuklar da evlerini etkilemeye başlamıştı.
Kasaba yolu boş ...
|
|
|
|
Bir Karıncadan DersCemal Karabel |
17.01.2004 |
|
Brenda yamaç tırmanışı yapmak isteyen genç bir kadındı. Birgün cesaretini toplayarak bir grup tırmanışına katıldı. Tırmanacakları yere vardıklarında neredeyse duvar gibi dik, büyük ve kayalık bir yamaç çıktı karşılarına. Tüm korkularına rağmen, Brenda azimliydi. Emniyet kemerini taktı , ipi yakaladı ve kayanın dik yüzüne tırmanmaya başladı.
Bir süre tırmandıktan sonra nefeslenebileceği bir oyuk buldu. Or...
|
|
|
|
ÇitlerCemal Karabel |
17.01.2004 |
|
Bir zamanlar çok öfkeli ve hırçın bir çocuk varmış. Bir gün babası oğluna bir torba çivi vermiş ve her sinirlendiğinde arka bahçedeki çitlere bir çivi çakmasını söylemiş. İlk gün çocuk 37 çivi çakmış, daha sonraki günlerde çakılan çiviler gitgide azalmış. Çocuk ise zamanla öfkesine hakim olmanın arka bahçeye gidip çivi çakmaktan daha kolay olduğunu farketmiş.
Sonunda çocuk artık öfkesine hakim o...
|
|
|
|
Daniel’le Otobüs YolculuğuNecati Aydın |
17.01.2004 |
|
Amerika’da bulunduğun dört yıl zarfında ilk defa bir fırsat bulup uzun bir seyahate çıktım. İçinde yaşadığım toplumu daha yakından tanımak için uçak, tren ve otobüs gibi farklı ulaşım araçlarını kullandım. Amerikalıların en son tercihi olan otobüs yolculuğu benim için hayatım boyunca unutamayacağım güzel bir hatıraya dönüştü.
Pheledelphia’dan, Amerika’daki küçük Türkiye diye bilinen, New Jersey’e gi...
|
|
|
|
Günbatımında Batmayan GüneşCemal Karabel |
17.01.2004 |
|
Çok sıkıntılı bir anımda arabayla Boğaz Köprüsünden Avrupa yakasına doğru geçiyordum. Kulaklarım teypteki Kur'ân kasetindeyken aklım dertlerimle boğuşuyor, gözlerim ise bir yandan arabalara çarpmamak için yolu gözlerken bir yandan da üzerinde güneşin batmak üzere olduğu muhteşem Boğaz manzarasını seyrediyordu. Boğaz'dan her geçişimde içimi bir hayranlık kaplardı ve bu defaki manzara da daha öncekileri aratm...
|
|
|
|
Hademe |
17.01.2004 |
|
Dünyanın en iyi iş idaresi okullarından birinde okuyordu. İşletme bilimi yeni çağın yükselen bilimleri arasındaydı, ve kendisi de bu bilimin en iyi öğretildiği itibarlı bir okulun en başarılı öğrencileri arasındaydı.
Bu, okuldaki ikinci senesiydi. Sene sonu sınavlarından birine daha girmişti. Soru kağıdını alıp soruları hızlıca incelediğinde, onuncu soru karşısında şaşırıp kaldı. Bu bir şaka mıydı? Teksi...
|
|
|
|
Hidayet Parkıİsmail Örgen |
17.01.2004 |
|
Şehrin en mutena semtlerinden birinde, iki büyük alışveriş merkezi ile deniz arasında bir parktı. Şehrin en büyük çocuk parkıydı muhtemelen. Birbirinden cazip oyuncakları ile çocukların ilgisini çektiği kadar, denize nazır banklarıyla büyükleri de cezbediyordu kendisine. Özellikle hafta sonları, aileler, alışveriş sonrası bir buraya uğramadan edemezlerdi.
Park, oyuncak bakımından zengindi, ama aynı çeşit...
|
|
|
|
Hidayet Parkı [İkinci Bölüm]İsmail Örgen |
17.01.2004 |
|
SONRADAN EN AZINDAN BİR AİLENİN NAZARINDA HİDAYET Parkı’na dönüşen bu parkta, bu parkın Hidayet Parkı’na dönüşmesinde rolü olan ailenin dolaştığı günün ertesiydi. Parkın yanıbaşındaki alışveriş merkezinde daha bol ve kaliteli mallar bulunduğunu öğrenen bir aile, aldıkları yeni model Mercedes’e atlayıp o hafta sonu buraya gelmişler; aldıkları eşyaları bagaja yerleştirdikten sonra da, çocukların ısrarı üzerin...
|
|
|
|
Yabancıİsmail Örgen |
17.01.2004 |
|
Ben doğmadan, kasabamıza bir yabancı gelmiş. Bu yabancı, gelir gelmez birçok kişiyle ahbaplık kurmuş, bu arada babamla da tanışmış. Babamla o kadar ahbap olmuşlar ki, benim doğmamdan birkaç ay önce, babam onu almış, evimize getirmiş. Yabancı evimizi, ev ahalisi yabancıyı kabullenmiş; o yüzden, kendimi bildim bileli, o 'yabancı'yı aile efradından biri gibi gördüm ben. Onun sonradan evimize yerleşmiş bir yaba...
|
|
|
|
Yardım Edene Gaybtan YardımCemal Karabel |
17.01.2004 |
|
Bir akşam geç saatlerde loş bir sokakta yürüyordum ki birden çalıların arka tarafından gelen çığlıklar duydum. İrkilmiştim, yavaşça dinlemek için çalılara yaklaştım. Boğuşma sesleri ile karışık, bir kadın çığlık atıyordu.
Paniklemiştim, az ilerimde bir kadına saldırılıyordu. Müdahale etmeli miydim? Kendi güvenliğimden korkuyordum, içimden bir ses eve gitmemi söylüyordu. Belki de gidip polise haber ...
|
|
|
|
Yerde Çamur, Gökte YıldızlarThelma Thompson |
17.01.2004 |
|
İkinci Dünya Savaşı sırasında kocam, Kaliforniya’daki Mojave çölüne yakın bir askerî üste görev almıştı. Ona yakın olmak için ben de bu beldeye taşındım. Fakat bu yerden nefret ediyordum. Hayatımda bu kadar mutsuz olduğumu hiç hatırlamıyordum.
Derken, kocamın Mojave çölünde manevraya çıkmasıyla küçük bir evde tek başıma kaldım. Sıcak tahammül edilemez bir dereceydi; nadir kaktüslerin gölgesinde, sı...
|
|
|
|
Yüz PuanCemal Karabel |
17.01.2004 |
|
Bir adam ölür ve sorunsuz olarak Cennet’ e yönelir. Girişte onu bir melek karşılar. Melek şöyle der “Sana nasıl Cennet’ e gireceğini söyleyeyim. 100 puana ihtiyacın var. Bana yaptığın iyilikleri sayacaksın, ben de onların derecesine göre sana puanlarını söyleyeceğim. 100 puana ulaşınca Cennet’ e girmeye hak kazanacaksın.”
“Tamam,” demiş adam, ve saymaya başlamış, “50 yıl boyunca aynı kadınla evli k...
|
|
|
|
Bir Misyonerlik Öyküsüİsmail Örgen |
02.01.2004 |
|
YÜZ YIL KADAR ÖNCESİ... İslâm dünyası, şimdiye nazaran kat kat kara bir hâli yaşıyor. Müslümanların çoğunluğu teşkil ettiği toprakların üçte ikisi, yaban ellere geçmiş. Şimdiki Pakistan ve Bangladeş’i de içerir hâliyle koca Hindistan, İngiliz sömürgesi. O gün için, Hindistan’dan sonra en büyük Müslüman nüfusu barındıran Endonezya ise bir milyonluk nüfusuyla Hollanda’nın eline geçmiş durumd...
|
|
|
|
Küçük Evin Büyük Öyküsüİsmail Örgen |
02.01.2004 |
|
Televizyonun hayatlarımıza girdiği yetmişli yılları çocuk olarak yaşayanlar ‘Küçük Ev’ adlı diziyi herhalde unutmamışlardır. Onların annelerinin ve hatta babalarının unuttuklarını da sanmıyorum. Dahası, son iki yıl içinde bu dizi bir televizyon kanalında iki kez daha gösterildiği için, bugünün çocukları da Küçük Ev’i, diziye tekrar bakıp ‘hatıra tazeleyen’ anneleriyle birlikte ...
|
|
|
|
Mesajİsmail Örgen |
02.01.2004 |
|
Mehmet Bey sabahları erken vakit evden çıkar, çocuklarının geleceği için gün boyu çalışır, eve dönüşü ancak akşamın ilerleyen saatlerinde olurdu. Her akşam üzeri, geleceklerini çok düşünen babalarını beklerdi çocukları.
Mehmet Bey yalnızca çocuklarını düşünen biri de değildi. Başkalarını da düşünür, sık sık "Ne olacak bu dünyanın hali?" diye düşünürdü. Eh, dünyayı bu halinden kurtarmak için, ne olup biti...
|
|
|
|
Sana Bir Mailim Varİsmail Örgen |
02.01.2004 |
|
O, yaşanan gelişmelerin gerisinde kalmayanlardandı. Hatta, fazla ilerisine gidenlerden biri olduğu dahi söylenebilirdi. Hangi teknolojik yenilik olsa, onu herkesten önce öğrenip edinmeye çalışır; bunun kendisi için gerekli olup olmadığı, gerekliyse dahi ne kadar gerekli olduğu, nerede kullanıp nerede dur demesi gerektiği gibi konulara pek kafa yormazdı. En yeni aletler, en gelişmiş bilgisayar programları, e...
|
|
|
|
Ahirzaman BayramlaşmasıAykut Tanrıkulu |
10.10.2002 |
|
Şok olmuştum.
Zaten uzun zamandır bir şeylerin ters gittiğini hissediyordum. Bu olayla birlikte, etrafıma çöken sis perdesi de hafifçe aralanıverdi. İçinde bulunduğum toplumu ve kendimi, uzaktan uzağa hakikat aynasında izledim ve irkildim. Gerçi üzerimizdeki perde kalındı. Tablo çok net değildi. Ama yine de ürkütücüydü.
Ahir zaman perdesine sarmalanmıştık..
Ramazan bayramı dolayısıyla teyzemleri ziyarete...
|
|
|
|
Allah’ı Görebilir miyiz?Cemal Karabel |
10.10.2002 |
|
Birgün küçük bir çocuk kendisinden biraz daha büyük olan ablasına Allah hakkında merak ettiği bir soru sordu. “Susie, insanlar hiç Allah’ı görebilir mi?”
Kendi işleriyle meşgul olan Susie fazla umursamadan yanıtladı: “Tabi ki hayır akılsız, Allah Cennet’te ve o kadar uzaktadır ki O’nu kimse göremez.”
Aradan zaman geçmişti ama soru çocuğun aklına takılı kalmıştı, b...
|
|
|
|
Bir RüyaAzra Aygün |
10.10.2002 |
|
Şu anda iş yerindeyim ve odamda oturuyorum. Fonda Emma Shapplin’in harikulade sesini dinliyorum. Şarkılar beni çocukluğuma, Almanya’da geçirdiğim o güzel günlere götürüyor. Orada doğdum ve on üç yaşıma kadar annem, babam ve kız kardeşlerimle huzurlu bir şekilde yaşadım. Hayatımda bana okulu sevdiren ve öğrencileriyle gerçekten ilgilenen öğretmenler, atletizm müsabakaları, hepsi farklı ırklardan...
|
|
|
|
Büyük Taşlar, Küçük TaşlarMetin Karabaşoğlu |
10.10.2002 |
|
Öyle görünüyor ki, biz hayatımızı iman ve ubudiyet yolunda yaşamaya ve de iman hizmetinde bulunmaya karar verince, her hayırlı işin engeli olan mel?un şeytan ?vazifedarlık? desisesini kullanarak karşımıza çıkıyor.
|
|
|
|
Duanın GücüCemal Karabel |
10.10.2002 |
|
Yüzündeki çökmüş ifadeyle bakkal dükkanından içeriye doğru yürüdü Louise Redden. Kılık kıyafetinden fakir olduğu çok kolay anlaşılıyordu kadının. Bakkalın sahibine mahcup bir şekilde yanaşarak veresiye birkaç şey alıp alamayacağını sordu. Yumuşakça kocasının hasta olup çalışamadığını, yedi çocukları olduğunu ve yiyeceğe ihtiyaçları olduklarını anlattı adama. Bakkalın sahibi John Longhouse, kadına küçümseyic...
|
|
|
|
En Güzel ÇiçekCemal Karabel |
10.10.2002 |
|
Ama çocuk avucumun içine koyacağı yerde, öylece havaya doğru tutuyordu çiçeği. İşte o zaman çocuğun gözlerinin görmediğini anladım: çocuk kördü.
Birgün kitap okumak için parka gitmiş, yaşlı bir söğüt ağacının uzun, dağınık dallarının yanındaki boş banka oturmuştum. Hayatımdan bezmiş bir halde, dünyanın alay edercesine, üst üste silleler vurmasına içerlemiş, homurdanıyordum.
Tüm bunlar günümü mahvetmeye ye...
|
|
|
|
Karar Vermenin BilgeliğiCemal Karabel |
10.10.2002 |
|
Köyün birinde yaşlı, çok fakir bir adam varmış.. Ama kral bile onu kıskanırmış.. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki.. Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..
"Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mı?" dermiş hep..
Bir sabah kalkmışlar ki, at yok..
Köylü ihtiyarın başına toplanmış..
"Seni ihtiyar bunak.. Bu atı san...
|
|
|
< !--#include file="inc/nav.asp" -- >
|