Arşiv

 Serap

Bahaeddin Sağlam

“Kendine güven, sen kendine yetersin” denildi. Baktım; fakat kendimde canavarlara yem olacak bir et parçasından başka birşey göremedim.



HÜZÜNLÜ BİR akşam karanlığında, ruhen ve bedenen bitap düşmüştüm. Karanlıklı bir hal, ruhumu eziyordu. Kurtulmak için vicdanımın içine girdim, kalbime danışmaya başladım. O manevî diyalogun verdiği rehavetle rüya alemine dalmışım.

Sarp, dikenli, engebeli dağ ve tepeleri aştığımı gördüm. Yorgun düşmüş ve susamıştım. Bir nefeslik can kalmıştı bende. Önümde epeyce geniş bir çöl vardı. Binlerce canavarla ve muzır yaratıklarla başbaşa kalmıştım. Çölün öbür ucunda su görüntüleri gözüme geliyordu. Fakat gittikçe kum ve çakıldan başka elime birşey geçmiyordu. Sonra, suyu az ve bulanık bir vahaya rastgeldim. Bir derece kendimi kandırdım. Susuzluğumu gidermeye çalıştım. Fakat suyu acı idi. Etrafımda o nevi canavarlar daha da çok bulunuyordu. Her an parçalanma tehlikesi ile başbaşa idim. Birden solumdan bir ses geldi: “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. Kendine güven, sen kendine yetersin” denildi. Baktım; fakat kendimde canavarlara yem olacak bir et parçasından başka birşey göremedim.

Sonra, kadın cinsinden bir arkadaşım oldu. “Ona yönelirsen, onu seversen ebedileşirsin; bu çölün yok edici durumundan kurtulursun. Çünkü o, hayatın kaynağıdır” dediler. Ben de öyle yaptım. Fakat bana huzur ve sükunet verecek yerde, mevcut ruhi enerjimi dahi tükettiğini gördüm. Ondan olacak çocuklarımın varlığıyla ebedileşeceğime inanmıştım. Fakat o çocukların beni ezen birer fitneye dönüştüğünü müşahede ettim.

Yolda öğrendiğim bir miktar ilim ve felsefeye müracaat ettim. Ebediyet için belki bir formül bulurum, diye ümit ediyordum. İlim ve felsefenin piri olan İbn Sina’ya sordum. “Ebedileşmenin formülü Allah’a benzemektir” dedi. Fakat fani, aciz, çürük bir organizmanın Sonsuz Bir Varlığa benzeyemeyeceğini anladım. Ondan dahi hayal kırıklığına uğradım.

Sonra, “Meşhur olursan eserlerinle, heykellerinle, ansiklopedi ve yayınlarla ebedileşirsin,” dediler. Ben de bir müddet o şöhret şarabının peşine düştüm. Çok tatlı idi. Üzüntülerimi bana unutturuyordu. Fakat kalb ve ruhumu zehirlediğini gördüm. Sarhoşluktan başka birşey olmadığını anladım. Ve ayıldım.

Sonra, “Çölün öbür ucunda ab-ı hayat vardır,” dediler. “Ondan içen ebedileşir. Hızır gibi olur.”

Ben de o vahayı bırakıp, sahraya devam ettim. O sahradaki serabı su sanıyordum. Uzun uzun yürüdüm. Nihayet karşımda Allah’ı buldum. Allah da hesabımı gördü. “Bütün hayatını rüya ve serap olarak geçirdiği için, cezalandırılsın” dedi.*

Ve beni çölün öbür ucuna gömdüler. Mezar taşıma, ‘El baki hüvel baki’ diye yazdılar.”


* Nur sûresi, âyet 39: “Kâfirlerin yaptıkları işler, düz bir arazide görünen bir serap gibidir. Susamış adam onu su sanır. Nihayet o serabın olduğu yere gelir, hiçbir şey bulamaz. Fakat Allah’ı bulur. Allah da onun hesabını görür. Gerçekten Allah çok çabuk hesap görendir.”


Birden solumdan bir ses geldi: “Kendine güven, sen kendine yetersin” denildi. Baktım; fakat kendimde canavarlara yem olacak bir et parçasından başka birşey göremedim.

  10.05.2004

© 2021 karakalem.net, Bahaeddin Sağlam




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut