RİSALE–İ NUR’DA, yaşadığımız yüzyılın “garip” bir özelliğinden sözedilir. Bu özellik, elması elmas bildiği halde camı ona tercih etmenin yaygınlaşmasıdır. Çağımıza renk verecek kadar etkili olabilen bu tercihin, kırılacak bir cam parçasını bâki elmaslara tercih etmekle sınırlı kalmadığını, dünya hayatını bâki hayata değişmede de aynı tercihin söz sahibi olduğunu yine Risale–i Nur’daki ifadelerden anlamak mümkün
Sözkonusu “alışveriş”e Risale Nur’un çeşitli yerlerinde sıklıkla rastlamaktayız. Üstelik, çoğu kez, bu alışverişi yapan divane bir “tüccar”dan da bahsedilir. Ama ilginçtir; bu alışverisi yapmak için tüccar olmak yeterliyken Said Nursî çoğunlukla bununla yetinmez ve tüccarın “Yahudi” bir tüccar olduğunu da söyler. Elmas fiyatına camı tercih fiili ile Yahudi tüccar sıfatının ısrarla birlikte kullanılmış olması, sanırım, bize önemli bir mesaj veriyor. O halde, Yahudi tüccar ile herhangi bir tüccar arasındaki farklar, tüccarın neden özellikle Yahudi olduğu hususunda bize ipuçları verebilir.
Olağan şartlar altında cereyan eden “ticarî” bir alışverişte tüccarın yapacağı iş, kuşkusuz, verdiği şeyin karşılığında daha iyisini, daha değerlisini almaktır. Ancak adı geçen alışverişte cam veya buz parçaları karşılığında elmas parçaları verilmiştir. Doğrusu, buradan alışverişi yapan tüccarın divane olduğu sonucunu kolaylıkla çıkarabiliriz.
Ancak bunu Yahudiler gibi dünya ticaretinin “tepe”sini işgal edecek kadar işinin ehli insanların yaptığını söylemek bir hayli şaşırtıcı görünüyor. Oysa, bir Yahudi portresini hayalimizin fırçasıyla çizmeye kalkışsak belki de bugüne kadar farkedemediğimiz bazı renklerle yüzleşebiliriz. Sözgelimi, bir Yahudi için tereddütsüz telaffuz edebileceğimiz bir kelime vardır: “hırs”. Evet, Yahudiler haris yani hırslı insanlardır. Dahası “hırs ile dünyaya saldırdıklarını” biliriz.
Buradan şu sonuca ulaşmak mümkün. Yahudi bir tüccar hem hırslıdır, hem de asıl hedef olarak dünyayı seçmiştir. Aslında burada Weber’in kapitalizmin gelişimine yaptığı etkiler nedeniyle incelediği “Protestan ahlâkı”nın Yahudi geleneğinde mevcut olduğu söylenebilir. Üstelik, bunun —herkesçe malûm ifadesiyle— “dünyevîlik” formunda bulunduğunu da söyleyebiliriz. Dolayısıyla, bir Yahudinin hayatî bir tercih olarak hayatın gayesine ilişkin yaptığı tercihle bir Yahudi tüccar olarak yaptığı iktisadî alışverişleri arasında önemli paralelliklere rastlayabiliriz.
Bir Yahudi, ahiretini dünyası için satmayı yapacağı ticaretlerin ilki olarak seçer. Burada dünya, kırılmaya mahkûm cam parçası veya zamanın ışıkları altında erimeye mahkûm bir buz parçasıdır. Oysa, âhiret sonsuzluk mekânı olmakla, sonsuza dek kırılmadan ve erimeden var olabilecek bir elmastır. Lâkin, Yahudi tüccar dünya–âhiret arasındaki tercihini “dünya”dan yana yapmakla elmas yerine cam parçasına müşteri olmuştur.
Eğer hakikaten söylendiği gibi bu ticaret Yahudice bir tercih oluyorsa ve bunun divanece olduğu düşünülürse, Yahudilerin bu dünyada şimdiki zengin hallerinin aksine fakir olmaları gerekmez miydi?
Böylesi bir sorunun cevabını yine Said Nursî veriyor: “Elbette hem cam ve câmid cemed (buz) elmas fiyatıyla alındığı için en âlâ cam ve en eclâ (parlak) cemed alınır.”
Demek ki, ne alınan camın kalitesi, ne de buzun parlaklığı karşılığında elmas verilen ticaretin anlamını değiştirmiyor.
Âhiretimizi ne kadar değerli saysak da, “dünyanın” bu kadar “pahalılaştığı” bu dönemde yapacağımız ticaretlerde, korkarım, buz parçalarıyla elmas parçaları arasında yalpalama durumunda kalabiliriz. Adına derd–i maişet, yahut geçim endişesi dediğimiz ve galiba “daha fazla buz, daha fazla cam” tehlikesinden başkaca birşey olmayabilen tavırların yolumuzu tıkayabildiği şu günlerde elmaslarımıza daha sıkı sarılmanın zamanıdır. Aksi takdirde divanece ve de Yahudice tercihlere takılıp kalabilir; dahası ve daha da kötüsü, bunu anlamakta gecikebiliriz. Zira, iktisada dair yazdığı risalesinde “Bu zamanda” diyor Said Nursî “israfata medar olacak para çok pahalıdır.” İlginç değil mi? Pahalı olan şey “para” iken, elmas almak üzere bize verilen ömür sermayesini paraya harcamayalım. Ve nihayet Yahudice davranmamak için, unutmayalım ki, cam parçalarına, buz parçalarına, paraya ve de dünyaya zam geldi.