Arşiv

 Hikmet

Nazan Tanrıkulu

DAKİKALARDIR, KÜÇÜK oğlumun uyuması için uğraşıyordum. Altı temiz, karnı toktu. Tek sorunu, çevreden gelen sesler yüzünden uyuyamamasıydı.

Ayağıma alıp salladım. Ruhum, bana Rabbimi tanıttıran; esmâ-i hüsnâya olan açlığım ile, hepsinden lezzet almak amacıyla sıraya dizdiğim kitapları okumamı bekliyordu. Bugün yeteri kadar meyvesini dünyada yiyeceğimiz yemek, çamaşır, bulaşık gibi işlerle meşgul olmuştum zaten.

Sonuçta küçük uyudu. Kitapların arasında dolaşırken, acı acı çalan zilin sesiyle irkildim. Kan beynime sıçradı, yüzüm alev alev yandı. Bir solukta kapıyı açmak için dışarı çıktım. Apartman kapısını açan otomatiğe bastım. Bu arada küçük uyandı, korku ile ağlamaya başladı.

Düğmeye basmam, zilin sesinin kesilmesi için yeterli olmadı. Kapıdaki kişi, ısrarla zile basmaya devam ediyordu; belli ki balkona çıkmam isteniyordu. Kıyafetim ise buna uygun değildi. Bir taraftan küçük de bağırmaya devam ediyordu.

Hızla başımı bağladım, terliklerimi bile değiştirmeden balkona çıktım. Aşağıda, toplantılardan tanıdığım iki bayan duruyordu. İçlerinden biri, “Asuman, toplantı annendeymiş, annenin evi de Doğu Garajındaymış. Bize yerini tarif eder misin?” diyordu.

Önce kılığıma baktım. Balkonda uzun süre duramayacağım kadar soğuk ve yağmurlu bir hava vardı. Islanmaya başlamıştım. Sonra, içerdeki çocuğun sesi kulağıma takıldı. Katılırcasına ağlıyordu.

Yüzüm tekrar alev alev yanmaya başladı. “Evet” dedim, “toplantı Asuman’ın annesinin evinde, ama ben Asuman değilim ve benim annemin evi de Doğu Garajında değil.”

İçimden “Allah’ım, bana sabır ver” diyordum. Çünkü bu söylediklerimi karşımdaki bayan da biliyordu. O an için unutmuş, veya unutturulmuştu. “Evet, biliyorum” dedi pişman bir yüz ifadesiyle. Karışıklığın farkına yeni varmıştı.

“Şu anda tarif edemem” dedim ve içeri girdim. Gülsem mi, ağlasam mı, bilemiyordum. Doğruca odaya koşup çocuğu kucağıma aldım, üzerini sıkıca örterek tekrar balkona çıktım. Çünkü kalb kırmaktan korkuyordum. Aşağıya eğilip, “Eğer yukarı çıkarsanız evi tarif edebilirim” dedim. Onlar birbirlerine bakıp, “Hayır, sağol” dediler.

İçeri girdim. “Herşeyi hikmet ile yaratan Rabbim, bu olayda da bir hikmetini gösteriyor olmalı” diye düşündüm. Belki benim de ders almam gereken birşeyler vardı. “Demek ki,” dedim, “çocuklu bir eve öğle saati ya da genel olarak uyku saatlerinde telefon etmek veya kapı ziline basmak çok yanlış. Hele de, doğrudan o insanı ilgilendirmeyen bir konu hakkında ise...”

Bu olayda bir hikmet arıyordum, ama hâlâ sakinleşememiştim. Bütün programım altüst olmuştu. Çocuk uyanmış, okuduğum yer yarım kalmıştı. Bunu yapmaya hakları var mıydı? Hayır, yoktu. Benim onlara hakkım geçmişti. “Düşündüler mi acaba?” dedim; ânımı ahirete aktarmıştım. Er ya da geç adaletin tecelli edeceğini düşününce, biraz rahatladım. Ama her ikisinin de iyiniyet taşıdığından şüphem olmadığı için, hakkımı onlara helâl ettim.

Çıkarmam gereken bir ders daha vardı. Demek ki, bir kapı açmada bile, insanların birbirine hakkı geçebiliyordu. Büyük küçük demeden, her olayda, herkesle helâlleşmem gerekiyordu.

Olayı başından itibaren yeniden tefekkür edince, Allahu Teâlânın rahmet cilvelerini de farketmeye başladım. Kapının çalınması, bende düşünmeye, düşünmem ise yazmaya vesile olmuştu. Yazdıklarım da, yaşamam yolunda bir dua olur inşaallah.

Aradan iki saat geçti. Telefon çaldı. Açtım. Arayan, öğleyin gelen bayanlardan biriydi. “Böyle bir hatayı nasıl yapabildim, şaşıyorum” diyerek özür diledi.

Aslında buna hiç gerek olmadığını; bilakis benim ona teşekkür etmem gerektiğini söyleyince, şaşırdı. “Çünkü, Hakîm, Âdil ve Rahîm isimlerinin bu olayda nasıl tecelli ettiğini görmeme vesile oldunuz” dedim. Çok ilgisini çekti. Her an içiçe olmasına karşılık, böyle bir bakış açısı ile ilk defa muhatap oluyordu. Demek Rabb-ı Rahîm onu da esmâ-i hüsnâdan haberdar etmek istemiş, bu telefon konuşmasına vesile olacak olayı yaşatmıştı. Allah’ın Hakîm ve Rahîm olduğuna bir kez daha şahit oldum. Ve en kısa zamanda görüşme dileğiyle, telefonu kapattım.



Bir kapı açmada bile, insanların birbirine hakkı geçebiliyordu. Büyük küçük demeden, her olayda, herkesle helâlleşmem gerekiyordu.

  10.05.2004

© 2021 karakalem.net, Nazan Tanrıkulu




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut