Arşiv

 Takım Tutmaktan Nasıl Kurtulunur?

ŞU ZAMANDA, hayatını Sahibine adamak isteyen insanları da oyalayan bir iptiladır takım tutma. Gerçeğin izini sürmek üzere yollara düşen pek çok insan, bu takım ve maç hastalığı yüzünden o yolda daha bir yoğunlaşmaktan geri kalır. Hâlâ daha bilmediği bir tarihte, yani küçücük bir çocukken birileri ona bir takımın tarafgirliğini aşılamıştır; hayat boyu bu tarafgirlik yakasını bırakmaz. Bir takımın ve de maçların peşinde gitmenin artık saçma bir çaba olarak göründüğü ‘idealizm’ dönemlerinde de bu mesele için için varlığını sürdürür.

Çoğu insan için, hafta sonları maç saatini bekleyip sonunda maç izlemekle geçer, Pazartesi ve Salı bu maçların dedikodusu ile, Çarşamba-Cuma gelecek haftanın maçlarına dair tahminlerle. Bu kadar takım tiryakisi olmayan insanlar bile, en azından fikren, olup-biten maçlarla meşgul olur. Böyle diye diye, haftalar, aylar ve yıllar geçer gider.

Uğruna kimi insanların ölüme gittiği, yaşayanların ise vakitlerini öldürdüğü bu takım tutkunluğu, çoğunlukla ‘kendimizi bildik bileli’ arız olmuştur bize. Biz henüz konuşmayı sökerken, birileri Cim-Bom veya Fener diye tempo tutmayı öğretmiş; sevdiğimiz bir büyüğün, genellikle de babanın takım tutma merakı bize de intikal etmiştir. Ne kötü bir miras!

Bu noktada ‘redd-i miras’ edip, bize tâ Hz. Âdem’den beri intikal eden asıl konularda yoğunlaşmak isteyenler için, alın size denenmiş ve sonuç vermiş çözümler:

1. Kendinize üç soru sorun

İlk soru şu: Ne zamandan beri takım tutuyorum?

Bu soru, takım tutmanın siz farkında olmadan, şuursuzca size aşılandığını gösterecektir. Yani, ‘şuur işi’ değildir takım tutma. Bunu farketmeniz, içinizde ona karşı belli bir uzaklık doğuracaktır.

Bu uzaklığı hisseder hissetmez, ikinci soruyu sorun: Şu dünyada varoluş amacım nedir?

Bu soruya, “Şu fani dünyadaki fani bir ülkenin fani bir takımının fani futbolcularının yedi-sekiz metrelik bir deliğe deriden yapılmış bir topu kaç kez bıraktıklarını seyredip bunları konuşmak için” cevabı verecek bir akıllı var mı acaba?

O halde, şu dünyada varoluş amacını açıkça gören insanlar olarak, içinizde TV karşısına oturup maç seyretme yönünde sinyaller duymaya başladığınızda, üçüncü soruya geçin: Başka işim mi yok?

2. Uyduruk heyecanlarla avunmayın

Takım tutma ve maç seyretme tutkusunun önemli bir sebebi, ‘heyecan’ arayışıdır. Fıtraten, değişimlere sever halde yaratılmıştır insan. Çünkü, Rabbinin binbir isminin sonsuz tecellilerine şahit olmak üzere var edilmiştir. Kâinat üzerindeki bu cilvelenişlere gözünü dikmesi için ise, ‘heyecan’a ihtiyacı vardır. Ama, insan ‘heyecan’ını gözü önündeki âlemlerde teskin etmedikçe, sahte heyecanlar arar. Futbol, gerilim filmi, at yarışı, araba yarışı, siyasi haberler.. yoluyla heyecan arar.

Unutmayın: Kâinat, şu haliyle, yeterince heyecan verici zaten. Bir et-kemik yığını olarak insanın yürüyüşünden bir bebeğin tebessümüne, bir kuşun uçuşundan bir yaprağın düşüşüne.. her gün heyecan verici o kadar güzel şeyle karşılaşıyoruz ki...

Heyecanın doğru kaynağını bulun; kendinizi stadlarda kaybetmeyin.

3. Siz de ‘profesyonel’ olun

Siz hiç ölene dek bir takıma demirleyen, bu uğurda bedava maç oynayan, hatta maç oynamak için üstüne para veren bir futbolcu gördünüz mü? Tuttuğunuz takımın oyuncusu bile o takımı sizin kadar tutmazken, size ne oluyor?

4. İnsanlığı satmayın

En şerefli mahluk olan insan için, insanlık şerefine yakışmayan bir kelimedir ‘satılık.’ Bir insanı ‘satmak,’ ‘kiralamak,’ ‘satılığa çıkarmak’ size doğru geliyor mu?

Unutmayın: Birileri futbolcu alıp satıyorlar!

5. Yöneticilerin yüz ifadelerini inceleyin

Bu insanların, sizin takım tutmanız sayesinde o afra-tafralarla dolaştığını herhalde biliyorsunuz. Bir maç kazanıldığında girdikleri o “Ben bilirim, ben ederim, ben, ben, ben...” havasını yahut bir maç kaybedildiğinde gösterdikleri “Benden başka herkes hatalı” havasını çok mu beğenirsiniz? Kahramanlık, bir kulüp başkanına verilecek kadar ucuz bir nitelik değildir. (Bu ‘kahraman’ların, kulüp başkanlığı sayesinde hangi kilitli kapıları açtıklarına girmiyoruz.)

6. Son onbeş günün spor sayfalarını inceleyin

Bir takımın bir hafta kahraman, öteki hafta rezil; bir sporcunun bir hafta yüce, öteki hafta cüce olduğunu görürsünüz. Hâfızanızın bu kadar da hafife alınmasına seyirci kalmayın. Birileri sizi gaza getirip, aslında kişiliğinizi sıfırlıyorlar.

Hem, “Şoparları parçalayın,” “Falan filanı yedi,” “Bilmemkim ezdi geçti” gibi sadist başlıkları vicdanınız kaldırıyor mu?

7. ‘Spor sayfası’ okumayı bırakın

Bu, en başta hafızanıza hürmetin gereği. İkincisi, sadistçe, vahşice ruh hali aşılamaya çalışanlara karşı vicdanın direnişinin de gereği. En önemlisi, spor sayfalarından uzaklaştıkça, takım tutkunluğunuz küllenip gider; geri dönüp bakarsanız, tekrar alevlenir.

Hem, bir mahalle takımına atılan yedi golü “Dünyayı salladık,” “Dünyayı titrettik” gibi başlıklarla sunanların ahmaklığını, o sayfaların müdavimi oldukça anlayamazsınız.

8. Televizyonunuza hakim olun

Yoksa, nefsinize hakim olun mu demeliydik? Ne de olsa, ikisi aynı kapıya çıkıyor. Biri içten, diğeri dıştan, aynı yayını yapıyor. Televizyona hakim olmak, maçlara, spor programlarına, spor haberlerine mahkum olmamayı da içeriyor elbette.

Unutmayın: Hakim olamıyorsanız, mahkum olursunuz.

9. Maç gününden önce, Hesap Gününü düşünün

Bu, tek başına yeterli bir çıkış yolu aslında. Hesap Gününü unutmasak, zihnimizi ve kalbimizi maç günüyle meşgul etmeye kalkışır mıyız?

Unutmayın: Münker ve Nekir, bize tuttuğumuz takımı sormayacak. Ama Hesap Günü takım tutma uğruna atladığımız imanî görevlerin hesabı sorulacak.

10. Yeter ki, isteyin

Siz takım tutmaktan kurtulmayı istedikten sonra, Allah muhakkak bir sebebini yaratır.

Unutmayın: İsteyene istediğini veren bir Rabbimiz var.

  10.05.2004

© 2021 karakalem.net




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut