Yusuf’un peşinde (II)
Baba ve oğuldan sabr-ı cemil dersi

Mona İslam

“ARTIK (BANA düşen) güzelce sabretmektir. Ve bu anlattığınız bahtsızlığa karşı bana dayanma gücü bahşetmesi için kendisine yönelebileceğim yegane hami (Müstean) Allah’tır.” (Sure-i Yusuf 18)


Yusuf suresinin ayetleri birbiri peşi sıra akar ve ibret nazarlarına birer birer elmaslarını sunarken hisseme düşen ikinci ders “Sabr-ı Cemil” dersi. Sabır deyince insanların aklına Eyyub (as) gelir. Sabır kahramanı Eyyub’u unutmak ne mümkün! Ancak ben sabır deyince daha ziyade Yakub (as)’ı hatırlarım. Zira belki büyük bir hastalıkla imtihan edilmediğimden (Hafizanallah), belki de ayrılık acısını hastalık acısından büyük gördüğümden olsa gerek, herkesinkine mukabil, benim sabır kahramanım Yakub (as)’dır.

Yakub (as) hayat-ı seniyesi boyunca sabırla sınanmıştır. Önce tıpkı sonrasında Yusuf (as)’un karşılaşacağı türden bir kardeş kıskançlığına uğramış, dedesine ve babasına varis oluşu hasebiyle nimetlenirken, öldürülme endişesi ile gündüzleri saklanıp geceleri yolculuk yaparak baba ocağından göçmek zorunda kalmış, bu sırada gece yolcusu “İsrail” lakabını almıştır. Yine, bir kızı sevmiş, onunla evlenebilmek için yedi yıl çalışmış, fakat düğün günü kızın babası tarafından yanıltılarak diğer kızkardeşle evlendirilmiş, ancak bir yedi yıl daha çalışarak sevdiği kadına vasıl olabilmiştir. Bu yılları Yakub’un sabrı talim yılları olarak değerlendirmek mümkündür. Allah ona nimetler bahşetmiş, iki eşinden de oğullar vermiştir. Fakat zaten geç kavuştuğu aşkını, Yusuf’tan sonra Bünyamin’i doğururken kaybetmiş, bir kalp ağrısını hasretle taşımaya mecbur olmuştur. Bütün bunlar onun sabrını arttırmış, duasını çoğaltmış, ism-i Hakîm’i talim etmesine, Allah’ın hükmüne teslimiyetle mukabele etmesine sebebiyet vermiştir.

Anneleri ölmüş iki çocuğu elbette daha ziyade şefkatle bağrına basmış, bunu bir adaletsizlik olarak görmemiş (elbette değildir), diğer evlatlarını da sevgisiyle daima himaye etmiş, öyle ki işledikleri tüm suçlardan sonra bile onların kabahatlerini yüzlerine vurmamış, onları affetmiş, Allah’a onların ıslahı için dua etmiştir. Yusuf’un gördüğü rüyadan sonra ise, peygamberler silsilesinin bir sonraki halkasının o olacağını anlaması sebebiyle Yusuf’a daha bir teveccüh etmiştir. Bu bir evlada değil, bir müstakbel nebiye olan teveccühtür. Bu üstüste gelen şefkat ve teveccüh diğer kardeşleri çileden çıkarınca ve onlar Yusuf’u kuyuya atıp gelince, “Bana düşen güzelce sabretmektir” demiş; Rabbinden asla ümidi kesmemiştir. Zira Yakub (as) iyi bilmektedir ki, “Allah’ın rahmetinden ancak kafirler umut keserler.” Yine kardeşleri Bünyamin’i de Mısır’da bırakıp gelince, onların “Oğlun hırsızlık yaptı” demelerine inanmadığı halde sabra devam etmiş, ızdırabı katlandığı için, etrafındakilerden bütün bütün yüz çevirse de, asla Allah’ın rahmetinden yüz çevirmemiştir.

(Ve babalarının yanına dönüp, olup biteni ona anlattıkları zaman) “Yoo; yine kendi muhayyilenizdir olmayacak bir işi size olağan gösteren; (bana gelince) artık sabır en iyisidir; belki Allah onların hepsini birden bana geri getirecektir; gerçek şu ki Allah Alîm ve Hakîmdir” (83)

Ve onlardan yüz çevirip, “Vah bana, Yusuf için vah bana!” dedi; içini dolduran hüzünden gözleri bulutlandı.(84)

“Allah şahittir ki” dediler, “(bu) Yusuf’un anısı seni iyice çökertmeden ya da öldürmeden peşini bırakmayacak!”(85)

“Ben” dedi, “tasamı ve üzüntümü yalnızca Allah’a havale ediyorum; çünkü Allah katından sizin bilmediğinizi biliyorum ben.”(86)

Ayrılığa ve musibete elhak böyle sabredilir. Ayrılık insanın içini yakar. Dünyadan yüz çevirtir. Gözleri bulutlanır, hüznü hiç eksik olmaz. Hatta bazen Yakub (as)’da olduğu gibi seneler geçse de hiç unutulmaz, insanı ölünceye kadar bırakmaz. Ancak tasasını ve üzüntüsünü Allah’a havale etmek, Alîm ve Hakîm isimlerine tutunmak, Rahîm isminden meded ummakla insan ayrılığın acısına, sevdiklerinin ne halde olduğunu bilmemenin tasasına, etrafında olup biten hileleri bildiği halde yakınlarının günahlarına tahammül edebilir.

Yusuf (as)’a gelince sabır çeşitlenir. O hem babası gibi musibete, hem de günahlara karşı sabır göstermiş, hem salih amelde sıddıkiyetle, vefayla, hem de güzel ahlakla, Rabbine dua ile müracaatla devam etmiş. O da güzelliğiyle dillere destan olsa da, benim için ikinci bir sabır kahramanı olmuştur. Sevdiğinden ayrılmak kesinlikle zordur. Yusuf da önce annesi vefat etmiş, sonra babacığından, evinden ocağından ayrılmıştır. Oradan oraya sürüklenmek, köle olarak da olsa yer yurt edinmek, hele bir çocuk için çok zordur. Yusuf basiretli ve ferasetli Azizin evinde hem şefkat görmüş hem bir evlat gibi yetişmiş ve öğrenim görmüştür. Tıpkı Firavun sarayında Musa gibi, Mısır’ın bu vezirinin evi de Yusuf’a dünyayı öğreneceği bir okul olmuştur. Ancak bu öğrenimi günahla da sınanmıştır. Zira dünya, günah içermektedir. Yusuf bu günahtan da sadece Rabbin nimetlerini hatırda tuttuğu için kurtulmuştur. Demek şükür sahipleri günahtan korunurlar:

“Gerçek şu ki, kadın ona karşı arzu doluydu; o da kadını arzuluyordu; öyle ki, (bu ayartma karşısında) eğer Rabbinin burhanı onun içine doğmamış olsaydı (bu arzuya yeniliverecekti); işte bu, her türlü kötülüğü, çirkin ve taşkın halleri ondan uzak tutmak istediğimiz için böyle oldu, çünkü o gerçekten bizim kullarımızdan biriydi.”(24)

Yusuf hapsi tercih etti. Zira eğer kalbinizde bir meyl, bir şevk, bir tutku, bir arzu, bir aşk tutuştuysa, fazla dayanamazsınız.

(Yusuf) “Ey Rabbim!” dedi, “Benim için hapis, bu kadınların isteklerine boyun eğmekten daha iyidir. Çünkü, Sen onların oyunlarını tuzaklarını benden uzak tutmazsan, ben o zaman onların ayartmalarına kapılır ve(doğru nedir eğri nedir) seçemeyen şaşkın kimselerden olurum.”(33)

Yusuf da afakta kadınların, enfüste nefsin ayartmalarına maruzken elbette zahiren şartları daha kötü de olsa, hapsin nimet olacağını idrak edecek furkana sahipti. Ve her ne kadar bu hususta Kur’an’da başka bir şey belirtilmese de, sufiler der ki, Yusuf için Yakub’un hasretine Züleyha’nın hasreti eklendi. Bir de üstüne iftira lekesi sürüldü. Bu ona öyle bir ızdırap verdi ki, bu leke temize çıkarılmadan hapisten çıkmayı dahi reddetti. Zira iftiradan temize çıkmak Yusuf için kendisine sunulan saray davetinden daha önemli idi. Gerçekten de hiçbir kral size iffetin ve sadakatin verdiği onuru veremez.

Kanaatimce, Sure-i Yusuf’da bize baba ve oğuldan sabr-ı cemil dersi verilir. Üzerlerinde yansıyan Alîm ve Hakîm isimleri neticesi Yakub ve Yusuf (as) eşyanın ve olayların mülki boyutunda sebep ve neticeleri bilgisine sahip oldukları gibi, eşyanın melekutunun bilgisi de kendilerine verilmiştir. Yakub ve Yusuf (as) bu bilgiyi, nimetleri anarak ve şükrederek, belaya ve nefsin iğvasına karşı koyup sabrederek, ve Müstean olan Allah’tan gayrı kimseden yardım beklemeyerek elde etmişlerdir. Nitekim surenin bir bölümünde Yusuf’un hapishane arkadaşına “Efendine benden söz et” deyişi ve berikinin bunu unutuşunu Müstean isminden bir anlık gaflet olarak anlamak, ve Allah’ın sayısız hikmetin ötesinde bir de bu ismi kendisine iyice öğretmek için onu birkaç yıl daha hapiste tutmak dilediğini anlayabiliriz. Zira abdiyyet makamının mümessilleri peygamberler için sebebe müracaat dahi, biz sıradan müminler için olduğundan daha ciddi bir iştir.

İlmi ve hikmeti arzu eden gönüller bunu “sebeplerin icada tesiri yoktur” düsturu küllisiyle yapacaklar, musibete, günaha ve ameli salihe sabrı cemil gösterecekler. Allah’ın nimetlerinin zikrini, en baştan çıkaran anda bile, unutmama gayretinde olacaklardır. İlim ve hikmet pahalıdır. Rastgele kimseye gelmez. İlim ve hikmet nazlıdır. Hiçbir ahlaki sürçmeye tahammül etmez. İlim ve hikmet bir ömür süren sabrı cemil isterler.

  06.11.2008

© 2021 karakalem.net, Mona İslam




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut