Şikayet

HİKMET HANIM, Suzan’ın evden ayrılmasını fırsat bilip Demir’le konuşmayı başarmıştı. Suzan’ın, konuşmaları bitmeden gelmesi ise talihsizlik olmuştu. Hikmet Hanım’ın planında, Suzan gelmeden Demir’i odasına çıkarmak ve hastalığından bahsettiklerini kimseye fark ettirmemek vardı ama başaramamıştı. Çünkü Demir’in tuşlarına dokunduğu cihaz yardımıyla kendini ifade etme hızı, hiç klavye kullanmayı bilmeyen bir insanın yazı yazma hızından daha yavaştı. Elini bir tuştan diğerine götürmesi saniyeler sürüyor, ve Hikmet Hanım’ın harfleri birleştirerek bir kelime olarak okuması ve kelimeleri birleştirerek bir cümle olarak anlamlandırması epey vakit alıyordu. Böyle olunca çok zamanda az şey konuşabilmişlerdi. Ve konuşacakları bitmeden Suzan gelivermişti.

Suzan Hikmet Hanım’ın cesaretine şaşıyor, bu kadın bu evde sadece bir aşçı olduğunu nasıl unutabiliyor diye soruyordu? Demir’e herkesin davrandığı gibi yatıştırıcı, teselli edici davranmıyor; tam tersine Demir’in düşüncelerini eşeliyor, onun acılarını deşmeye çalışıyordu.

Onun Demir’i ağlattığını Toprak Bey’e henüz söylememişti ama, artık söylemek icap ediyor diye düşünüyordu. Bu yaşlı aşçı, evin her zamanki normal gidişatına ve merkezinde Demir’in bulunduğu düzene ayak uydurmayacak gibiydi. Herkesin Demir’i koruduğu, kolladığı, üzmemeye çalıştığı, hastalığını hatırlatmamaya çalıştığı, acizliğini hissettirmemeye çalıştığı bir ortamda o; genç adamın hastalığı ve Dacizliği sayesinde neler hissettiğinden bahsediyor, kendince yorumlar getiriyordu. Bu yaşlı aşçı konusunu en kısa zamanda Demir’in babası Toprak Bey ile konuşmalıydı.

Akşam, Toprak Bey’ le konuşurlarken konuyu Hikmet Hanım’a getirdi.

“Aşçımız Hikmet Hanım’ın Demir’in hastalığıyla ilgili farklı yorumları var, ve yorumlarını Demir ile paylaşmaktan çekinmiyor.”

“Ne gibi yorumlar?”

“Demir’in kendi başına yapamadığı ama bizlerin kolayca yapabildiğimiz yeme içme gibi işlerin değerini, bizim pek fark etmediğimiz ama Demir’in çok iyi bildiği gibi…”

“Aslına bakarsanız pek de yanlış bir yorum değil, değil mi?”

“Yorum yanlış olmayabilir ama Demir’ e söylenmesi ve söyleniş tarzı da önemli bence”

“Nasıldı söyleniş tarzı?”

“Suratına çarpar gibi, yüzüne vurur gibi..”

“Emin misiniz? Hikmet Hanım çok kibar bir hanıma benziyor.”

“Öyle. Kibarlığına ve aşçılığına diyeceğim yok. Ama Demir’e olan yaklaşımı çok farklı. Hatta birkaç gün önce, ki ben de Demir’e olan yanlış yaklaşımını ilk o zaman fark ettim Toprak Bey, Demir’i hüngür hüngür ağlattı..”

“Ciddi misiniz?”

“Evet, salonda oldu olay. Bahçıvan ve şoför de şahit oldular.”

“Peki benim bu olaydan neden haberim olmadı?”

“Size söylemek için uygun zamanı bekliyordum. Hem de Demir çok sarsılmıştı. Siz bu olayı öğrenip soruşturunca daha çok sarsılmasından korktuğum için geciktirdim istemeden.”

Toprak Bey’in yüz hatları gerginleşti, içinden Hikmet Hanım’a kızmaya başladı. Zavallı hasta bir çocuktan ne istiyordu acaba?

“Bugün hastabakıcılar Demir’in bakımıyla ilgilenirken, her zaman yaptığım gibi bazı ihtiyaçlarımı görmek üzere dışarı çıkmıştım. Geldiğimde Hikmet Hanım ve Demir’i yine benzer şekilde konuşuyorlardı.”

“Allah Allah..”

“………………”

“Peki sizce ne yapmalıyız bu konu hakkında Suzan Hanım?”

“Bilmiyorum ama bu hanımın davranışlarından çok rahatsız oluyorum.”

“Demir’in rahatsız olup olmadığı da önemli tabi, değil mi? Bunu öğrenmeliyiz. Belki memnun oluyordur..”

“Nasıl ağladığını görseydiniz memnun olduğunu pek düşünmezdiniz… Ben gördüğüm için memnun olduğunu düşünmüyorum.”

“Bugün geldiğinizde konuşuyor olduklarını görmüştünüz değil mi? Demir konuşmak istemese istemediğini söylerdi bence.”

“Demir’in ilgisini çekiyor olabilir bu hanımın söyledikleri, ama kadının ona zarar verip vermediğini değerlendiremez ki… Bu görev bize düşüyor.”

“evet haklı olabilirsiniz. Bu konuyu önce Demir’le sonra Hikmet Hanım’la konuşsam iyi olacak.”

“Lütfen Demir’e benle konuştuklarınızı ve düşüncelerimi söylemeyin. Hikmet Hanım hakkında öylesine konu açılmış gibi konuşun olur mu? Beni her halini gözleyen bir gardiyan gibi görmesini istemem. Onun iyiliğini istiyorum sadece ama, içinde bulunduğu ruh durumu hareketlerimi yanlış anlamasına sebep olabilir.”

“Orasını merak etmeyin. Zaten Demir’in gerçek duygularını öğrenebilmek için öylesine sohbet ediyor gibi konuyu açacağım.”

“Evet haklısınız.”

Suzan, Hikmet Hanım’ın tavırlarını değiştirmesi için işine son verilebileceğinin hatırlatılmasını istiyordu ama bunu dile getirememişti. Çünkü Toprak Bey tahmininden çok daha az tepki göstermiş, fazla kızmamıştı.

Toprak Bey ise, Hikmet Hanım’ın sorumluluk sahibi ve çok şefkatli bir insan olduğunu düşündüğü için tavırlarını iyiye yormuştu. Ama bunu Suzan’a fazla belli etmemişti. Hikmet Hanım’ı yemek odasında tabaklara bakarken bulduğunda, “ben temizlikçi değilim sadece aşçıyım ama buraların temizlenmesi gerekiyorsa temizlerim” diye kendi kendine konuştuğunu duyduğunda, onun kendisine verilmeyen vazifelerle de ilgilenen; çevresine kayıtsız kalmayan bir şahsiyet olduğunu düşünmüştü. Ayrıca vazifeleri sahiplenmesi kendini ev halkından biri gibi hissettiğini de gösteriyor olabilirdi.

Onun bu etrafa kayıtsız kalmayan, bir şeyle ilgilenilmesi gerekiyorsa kendi vazifesi olmadığı halde ilgilenmesinden hoşlanmıştı. Demir’e olan tutumunu da bu tesbitine dayandırarak çok fazla anormal bulmamıştı. Çevresiyle böyle alakadar bir hanım, evde hasta ve ilgiye muhtaç üstelik kendisinin evladı yaşında bir genç varsa muhakkak kayıtsız kalmazdı. Şefkat etmesi güzeldi, etsindi.

Ama tüm bunlara rağmen, çok mu derin konulara giriyor orasını bir araştırmak istiyordu. Suzan haklı da olabilirdi…

  02.03.2006

© 2021 karakalem.net, Mevlude Meriç




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut