Mutfak - II

MESUT BÖYLE gergin ortamlardan hiç hoşlanmıyordu. “Ben buralardayım, lazım olunca seslenirsiniz Suzan Hanım” dedi. Suzan her zamanki gibi ona teşekkür etti. Ardından Mesut mutfaktan çıktı.

Demir çok sessiz ve durgun görünüyordu. Durgunluğu, vücut hareketlerinden yoksun olmasından kaynaklanan durgunluktan farklıydı.. Vücudu hareket edemese de ruh hali genellikle yüzünden okunurdu. Neşeli ise ağzının kenarları yanaklarına doğru hafif meyilli olurdu, gülümsediği anlaşılırdı. Kızgınsa kaşlarındaki hafif çatıklıktan kızgınlığı sezilirdi. Üzgünse gözlerinde ve çenesinde bir burukluk okunurdu. Halbuki yüzünde de hiçbir duygusuna ait bir iz yoktu.

Yaşadığı anormal ağlama krizinden sonra bir şey hissetmediği düşünülmezdi. Mutlaka hissediyordu. Ama görünüşe bakılırsa saklamayı çok iyi beceriyordu. Ancak her zaman var olan hareketsizliğine ruhundaki sessizlik ve durgunluk eklenince, insanı ürperten bir tablo doğuyordu.

Suzan Demir’e yaklaştı ve “Hoş geldin, nasılsın Demirciğim?” diye sordu.

Demir’in eli sandalyenin kenarına dayalıydı. Elini dayadığı yerden kaldırmadan, parmaklarını çok az kaldırıp indirdi. Elini açması iyi olduğu, elini yumruk yapar gibi sıkması da kötü olduğu anlamına geliyordu. Parmaklarını çok az kaldırıp indirmesi ise “idare eder, şöyle böyle” manasına geliyordu.

“Hmmmm, demek çok keyifli değilsin. Bu akşamki filmi izledikten sonra keyfinin yerine geleceğine eminim. Benim de ilk defa izleyeceğim bir film. Çok methini duydum. Yemek yiyelim de, sonra izleriz.”

Suzan yemek yerken Demir’in üzerine koydukları, yakasından ayağına kadar uzanan örtüyü dolaptan çıkarıp demirin üzerine örttü. Önlük, kafası ve ayakları hariç her yanını kaplanmıştı. Zaten duygularını kalın bir manevi örtüyle örten gen adam, bu önlük de eklenince iyice kuşatılmış bir halete bürünmüştü. Önlük, Demir’in duygularının üstündeki manevi örtülere de örtü olmuştu.

Demir’in sandalyenin kenarına tutturulmuş kılıfın içerisindeki cihaza doğru elini uzattı. Suzan hemen cihazı çıkardı ve Demir’e yaklaştırdı. Demir yavaş yavaş ellerini harflere doğru uzattı.

“F-L-M İ-Z-L-M-K İ-S-T-M-Y-R-M”

“Film izlemek istemiyor musun? Peki istemiyorsan izlemeyiz öyleyse. Başka bir şeyler yaparız.”

O sırada Hikmet Hanım patates püresini tabağa koydu ve masanın üzerine bıraktı. Suzan tabağı aldı.

“Yemeği nerede yiyelim?” diye sordu Suzan. Demir ellerini cihaza doğru oynattı.

“F-R-K-T-M-Z”

“Mutfakta yiyelim mi?”

“O-L-U-R”

Suzan bu cevaba şaşırdı. Demir yemeği hep değişik yerlerde yemek isterdi. Suzan’ın teklif ettiği yerleri de kabul etmezdi. Ama bu sefer pek umursamamıştı.

Hikmet Hanım Suzan’ın tavırlarını çok garipsedi. Demir’e bir çocuk gibi davranıyor diye düşündü. Üzülmesin diye Demir’in her dediğini şartsız kabul ediyordu. Demir film izlemek istemediğini söylediğinde “neden” diye sormamıştı bile. Demir’in film izlemek istememesi her zamankinden farklı bir tepki olduğu halde, çok normal bir tepkiymiş gibi “olur, istemiyorsan izlemeyiz” deyip geçiştirmişti.

Demir bundan ne kadar rahatsız oluyordur, ne kadar üzülüyordur diye düşündü. Düşüncesinde haklıydı. Her dediğine evet demeye dünden hazır insanlarla kuşatılmış olması, Demir’in mutlu olmasına değil kendini zavallı hissetmesine sebep oluyordu.

Hikmet Hanım Suzan’ın tepkisini çekme pahasına bir atak yapmaya karar verdi. “Neden film izlemek istemiyorsun Demirciğim?” diye sordu.

Suzan Hikmet Hanım’a bir bakış attı. Neden olacak be kadın, senin ağlatma marifetin yüzünden der gibiydi.

Hikmet Hanım Suzan’ın bu bakışını fark eder etmez yüzünü ondan çevirdi ve Demir’e baktı. Demir de şaşırmıştı. Bu evde hiç kimse neden onu öyle yapıyorsun veya neden yapmıyorsun diye sorular sormazdı. Veya neden bunu yapmak istemiyorsun gibi sorular.. Demir sadece istediğini veya istemediğini söyler, o nasıl istiyorsa öyle yapılırdı. Bu soruyu beklemiyordu.

Ellerini cihaza doğru uzattı.

“F-İ-L-M-E” Suzan Demir’in yazdıklarını söylemeye başladı. “Filme yoğunlaşabileceğimi sanmıyorum. Zihnimde başka düşünceler var.”

Hikmet Hanım, düşüncelerini bizimle paylaşmak ister misin diye sormak istedi. Ama bu kadar ileri gidemezdi. Suzan zaten diken üstünde gibiydi. Hikmet Hanım’ın son sorusunu çok garipsemişti. Ve acaba ne söyleyecek de Demir’i yine üzecek diye kadının ağzının içine bakıyordu.

Hikmet Hanım Demir’e cevap olarak, “hmm, anladım” demekle yetindi. Demir’e herhangi bir insana söylenebilecek “düşüncelerini paylaşmak ister misin” cümlesini bile söyleyemediği için çok sinir olmuştu. Ona göre Suzan genç adama robot gibi davranıyordu. Ne isterse yapmakla her şeyi haletliğini mi sanıyor acaba diye geçirdi. “En iyisi Demir’le yalnız kaldığımız bir zaman biraz konuşmak. Bu kadın rahat rahat konuşturtmayacak”

Suzan mutfaktan çıkması için Hikmet Hanım’a bakıyordu. Ancak o düşüncelere dalmıştı. Çıkması gerektiğini anlamamıştı. Suzan ona dönüp “Hikmet Hanım, Demir’e yemek yedireceğim” dedi.

Demir yemek yerken kendisini hiç kimsenin görmesini istemiyordu. Çünkü izleyen insanın çok nahoş bulacağı görüntüler ortaya çıkıyordu. Ağzına verilen yemeği tam olarak ağzının içinde tutmayı başaramıyordu. Dilini çok fazla oynatamadığı için ağzındaki yemeğin hepsini boğazına doğru itemiyordu, bu yüzden bir kısmı dışarı çıkıyordu. Bebeklerin şuurları gelişmediğinden dolayı çıkarttıkları kısmın kaşıkla toparlanıp tekrar ağızlarına verilmesine bir şey dememeleri, yetişkin bir insan için geçerli olmuyordu. Demir dışarı çıkan kısmı yemek istemediği için Suzan kaşıkla alıyor başka bir tabağa koyuyordu. Üstüne döküldüğü de çok oluyordu. Bu yüzden her yemekte yenisini kullandıkları, hafta sonları yıkanan bir sürü önlüğü vardı Demir’in.

Hikmet Hanım bu ayrıntıları bilmiyordu. Çünkü Demir’i yemek yerken hiç görmemişti. Ama yemek yerken yalnız olmayı onun istediğini biliyordu.

“Tamam ben şimdi çıkıyorum” dedi ve tezgahı gelişigüzel toparlayıp çıktı.

  29.12.2005

© 2021 karakalem.net, Mevlude Meriç




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut