Arşiv

Şişeyi taşa çalmak

YERYÜZÜNDE, TIRNAĞI kesilirken acılara garkolan tek bir insanın dahi yaşadığını sanmıyorum. Ama, maazallah tırnağı sökülecek olsa, acıdan müstağni kalabilecek bir insan kalacağına da inanmıyorum.

Bu ‘tırnak’ meseli, hayat-memat, dünya-âhiret meselesini ele alırken bilhassa dikkatimi celbeder. Tırnağa nasıl muhatap olunduğu, birbirinden son derece farklı iki durumla yüzyüze bırakır bizi. Bir tarafta acısız bir arınma sözkonusudur; öte yanda can çekişmeye denk bir acı... Tırnakla et arasındaki bu ilişki, sanırım, ruhla beden, âhiret ile dünya, ölüm ile hayat arasında da sözkonusudur. Dünyasını âhiretin tarlası ve fidanlığı kılanlar, bu dünyayla ‘tırnak kesme’ mesabesinde ilgili olur; ve asla tırnak sökülmesi acısını yaşamazlar. Kendinde görünen özellikleri Mâlik-i Hakikîsine teslim edenler, ölüm anında ‘benim’ dediklerinin elinden sökülüp gidişinin acısına garkolmazlar. Bedenini ruhunun emrine verenler, Ruhu’l-Kudüs’ün (a.s.) elçiliğiyle Resul-i Ekrem’e vahyolan ilâhî şeriatın çizgisinde, emniyet ve sükûn üzere şu dünyada yaşarlar.

Bunlardan birinin, Şems-i Tebrizî’nin Azrail’e dair şu hitabı, bu bakımdan müthiş derecede manidardır. Şems, “Azrail,” der “bana geldiğinde, üç-beş okka kemikle deriden başka bende bilmem ne bulacaksın? Sen emaneti almaya geliyorsun; lâkin ben onları Rabbime çoktan gönderdim bile.”

Böyle bir insan, şu dünyada onun bunun ne dediğinin baskısıyla yaşamış; ölürken de müthiş bir yitip gitme acısı çekmiş olabilir mi dersiniz?

Böyle biri için, dünya malı bir makas darbesiyle kopup giden bir tırnak ucu gibidir. Dünyanın kendisi de, dünya hayatı da öyledir. O yüzden, ne dünya yükü onu Rabbinin yolunda alıkoyar, ne de ölüm ona korku veren bir azap gibi gözükür. Ölmeden önce ölenler, ölümü gülerek karşılarlar. Âhiret hakikatını bu dünyaya taşıyanlar, kabrin ötesine, nuranî bir buluşma yeri olarak adım atarlar.

Böyle olanlardan bir diğeri, aynı ruh halini şişe ve taş temsiliyle izah eder. Beka mülkünden geldiğinin şuurunda olarak “Fani cihanı neylerim” diyebilen Yunus, “Ben şişeyi çaldım taşa” teşbihiyle anlatır ruh halini. Şişeyi taşa çaldığı için de, âyetin tarifiyle ‘hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan’ mü’minlerden olmuştur Yunus. “Namusu, arı neylerim” sözü, fani insanların rıza-yı ilahîye uymayan kurallarını, itiyadlarını, toplum ve çağ baskısını Rabbinin rızasının önüne koymadığının ifadesidir. Dünyanın fani yüzüyle göbek ve gönül bağını kestiği için de, Yunus Yunus olmuştur.

Bu çizginin bu çağdaki en manidar isimlerinden biri ise, bu satırları okuyan çok insanın bîhaber olmadığı biridir. Onun hayat çizgisi, dünyayla ancak tırnak ucu mesabesinde bir bağı olduğunun, yoksa ona ‘tırnak kadar’ dahi değer vermediğinin ifadesi olduğu gibi; ‘şişeyi taşa çaldığının’ da habercisidir. “Sizin dünyanıza karışmıyorum, siz de benim ahiretime karışmayın” sözü, şu çağın en büyük müstekbirlerini çaresiz bırakan müthiş bir hayat çizgisini işaretlemektedir. Sözümona din adına dünyaya karışanlar adım adım ‘dindar ehl-i dünya’ya dönüşürken, dünyaya asla karışmayan bir insanın eseri ‘ehl-i dünya’yı dahi ‘ehl-i iman ve ehl-i ahiret’e dönüştürecek bir istidat taşımaktadır.

Velhasıl, bu sonuç bilfiil görülmeyecek olsa dahi, sonuç değişmeyecektir. Zira, şişeyi taşa çalanlardan biri olarak Âmir bir Fuheyre’nin (r.a.) son sözleri, bunun manidar bin örneğidir. Kavminin ve kabilesinin o kadar hile, fitne, desise, söylenti, tuzak, kandırma ve tezgâhına rağmen iman-ı billah ve âhireti asıl edinen bir hayat çizgisinden vazgeçmeyen bu insan, Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) bir kabileye Kur’ânî hakikatı talim etmek üzere vazifeli kıldığı kırk sahabiden ve de sahabinin kavrayışı en derin olanlarından biridir. Ne var ki, henüz sözkonusu kabileye ulaşmadan yollarında tuzak kuran birileri vardır; ve onlardan birinin sapladığı mızrak Âmir’in (a.s.) göğsünden girip sırtından çıkacaktır. Ömrünün bu son dakikasında bu güzide sahabinin söylediği söz, “Aah! Of!” değildir. “Mahvoldum” da dememiştir. Söylediği söz, aynen, şudur: “Vallahi zafere eriştim.” Ki bu söz, ‘zafere erişen’in kendisi olduğunu düşünen kâtilini bu kesin ve emin ifadenin sırrını çözmeye sevketmiş; sonuç, Âmir’in kendisini öldürenin dahi imana erişmesine vesile olması şeklinde tecelli etmiştir.

Açıkçası, şişeyi taşa çalanlar, kaybettiklerinin düşünüldüğü anlarda bile kazanmışlardır.

Şişeyi taşa çalmayanlar ise, kazandıklarını zannededursunlar, toslayacakları bir duvar muhakkak vardır. Hayat yolunun hangi kilometresinde karşıya çıkacağı önceden kestirilemeyen bu duvarın ötesinde ise, şişeyi taşa çalmayanlar için, dipsiz bir kuyu, ebedî bir helâket, sonsuz bir hasaret vardır.

Şişeyi taşa çalanlar, zahiren kaybetmiş görünseler bile, kazanan onlardır; zira, asıl olan ahiret yurdudur ve kazanan, yatırımını ahirete yapandır.

Şişeyi taşa çalmayanlar, zahiren kazanmış görünseler bile, kaybeden onlardır; zira, dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan ibarettir.

Hâlâ düşünmeyecek miyiz?

  11.08.2005

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu


Ama

Kayıpları kazanca çevirmek

Korku filmi ne söyler?

Şişeyi taşa çalmak

İmtisal

Şöhret neden riyadır?

Kazananlar, kaybedenler

Yüzler

‘Çırak’ın düşündürdükleri

Ölümün anlamı

Uğursuz bir düşünce: uğursuzluk!

Nereye yönelmeli?

İmanın asgarî şartı

İstenmeyen şahitlikler

Yüz aç adamın huzurunda

İhlâs ve iktisat

Bir haksızlık karşısında

Tektipleşmede son adım

Ne insan bu kadar basit, ne de hayat sıradan

Tutunamayanlar için

İki yanlış arasında

‘İslâm sanatı’nın söylediği

İnsancıl ve tepkisiz

Kırılma noktası

Namaz ve tesettür

Görüntünün iktidarı

Yarına hazır mıyız?

Tesettür karşıtlığı üzerine bir psikanaliz

Firavun sarayındaki mü’min

Dünü ve bugünüyle İstanbul’un söylediği

Öngörüler ve sonra görülenler

Başka bir açıdan Pakistan tecrübesi

Tarih okuyanlar, tarihin canına okuyanlar

‘Kamusal alan’ kimin alanı?

Milliyetçiliklerin milletlere ettiği kötülükler

Anneler, eşler

Sevgi tüketimi

“Bediüzzaman’ı anlamak”, ama nasıl?

Alenîlik

Şehit olsanız bile...

‘Mikro iktidar’ üzerine

Özenmek, imrenmek...

Bir göz hatırı için

Ehakkı ararken

Mâruf ve münker

Mü’minler nasıl kardeş olur?

Fakihlere övgü

Genişlik, derinlik

Yüzleşme noktası

Abdülhakim Murad’ı okurken

Ezber bozmak, oyun bozmak

‘Diyalog’a evet, ama kimlerle?

‘Ene’ üzerine bir hasbihal

Başka bir açıdan toptancılık

Bir bomba, bir Müslümanın elinde ise, ‘İslâmî’ midir?

Diyaloğun adresi!

Fazla mı temiziz sahi?

İçe dönük diyalog

Masumiyet, silâhtan daha güçlüdür

O yağmuru beklerken

Risale-i Nur ve tasavvuf: Doğru sözler, yanlış anlamalar

Risâle-i Nur ve tasavvuf: Hak yolda iki şerit

Söylenmesi doğru olmayan doğrular

Toptancılık kime yarar?

Üzülebilmek



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut