Arşiv

 İnsancıl ve tepkisiz

SON ZAMANLARDA, gazete köşelerinde, TV ekranlarında ya da kitapçı raflarında giderek öne çıkan bir ‘trend’ sözkonusu. Bazıları, duygusal, yer yer romantizm yüklü, sözümona insancıl temaları tutturmuş, gidiyorlar.

Yazılıp söylenenlere bakılsa, sanırsınız ki, kimsenin sevme potansiyeli bu kişiler kadar yüksek değil. İnsanî duyarlılık denildiğinde, kimse onlarla boy ölçüşemez. İnsana saygı denildiğinde, onlara yetişmek imkânsızdır. Onlar öyle ince, öyle hassas, öyle derinlikli insanlardır ki, en ince bir duygu, gündelik hayatta karşılaştıkları en küçük bir hak ihlâli bile yüreklerini sarsmaya yeter. Yolda geçerken gördükleri küçük bir haksızlık bile, onlara koskoca bir gazete yazısı yazdırır.

Ve, bu kadar ince, bu kadar duyarlı, bu kadar duygulu, bu kadar insancıl insanlara karşı tepkisi ne olur insanın? Ne olmalıdır?

Elbette, bize düşen, ‘hayran olmak’tır yalnızca. Hayran olurken, bizim öyle olamayışımıza da hayıflanmak ve öyle olmaya çalışmaktır.

(Öyle ki, bırakalım ortalama insanları, ehl-i din içerisinde bile, özellikle daha gençleri arasında bu yazarların özel hayranları vardır. Yine ehl-i din içerisinde, bu ‘trend’in farkına varıp, gazete yazısını, radyo programını, filan yerdeki konuşma metnini, feşmekân kitabını buna göre tasarlayan; sabah-akşam ‘sevginin herşeyi nasıl çözdüğü’nü yazıp anlatmaktan sıkılmayan ve hiçbir kritik meseleye çözüm sunamayan kalem ve söz erbabı zuhur etmiştir.)

Gelin görün ki, hayran olunan bu isimlerin ‘insancıl’lığı, iki noktada, iğne yemiş balon misali, sönüverir.

Birincisi, bu ‘duygu yüklü’ insanların, hallerini görüp de ‘duygulandıkları’ insan manzaralarını anlatırken kullandıkları dilin ardında gizledikleridir. Dikkatli bir kalb, bu ‘insancıl’ anlatımın ardında, kendisi ‘bu meseleleri aşmış’ bir insanın sırf insancıllığı için lutfedip bu insanların derdini dert edindiği gibi rahatsız edici bir tarz-ı ifadeyi hisseder. Dikkatle bakan herkes, ‘gerçekte çok üstümüzde birinin tenezzül edip bizim dünyamıza inip de gördükleri’ türünden bir anlatımı zorlanmadan fark eder. Ki, kendisini ‘hemdert’ olma iddiasındaki insanlara eşit değil, gerçekte onun üstünde hisseden/hissettiren bir insanın insancıllığı şüpheyi hak etmekte; ‘dertlendiği’ insanların bir insan olarak mı, bir ‘yazı malzemesi’ olarak mı onun gözünde değer taşıdığı sorusunu insana sordurmaktadır.

En az bunun kadar önemli diğer bir nokta, bazen gündelik hayatın içindeki küçük bir ayrıntı için koca bir yazı yazan bu insanların, yine gündelik hayatın içinde koskocaman haksızlıklara küçük bir paragraf bile ayırmayışlarıdır.

Meselâ, kimi ‘insancıl’ yazarlar vardır ki, sanki yüzbinlerce ailenin ‘başörtüsü mağduru’ olmadığı bir ülkede yaşıyorlardır; bu noktada yaşananlar, bir ‘hukuk ihlâli’ olarak gözlerine görünmez. Bilâkis, zaman zaman, ‘başörtüsü’ aleyhine, niyet okuyan, ama tesettürlü bir insanın iç dünyasını anlamak için asla çaba göstermeyen bir kendinden-menkul bilgelik sergilerler.

Aynı şekilde, zaman olur, bir fakir sofrasını ‘acımtrak’ bir yazı konusu yapar; ama aynı sütunda filan gün falan mekânda kaç türlü yemeği, kaç çeşit salatayı, kaç çeşit tatlıyı devirdiklerini yazmaktan da çekinmez; bedava reklâm niyetine kendilerine yedirilen bütün bu yemeklere ilişkin tariflerin kaç nefsi taciz ettiğini, kaç yüreği incittiğini düşünmezler.

Gelir eşitsizliği onları rahatsız eder, ama en büyükleri muhakkak birer banka sahibi olan holding patronlarının bu işteki payını yazmayı düşünmezler.

Dayatmalar onları rahatsız eder, ama eğitim müfredatının getirdiği dayatmaları yazmazlar; haydi bırakalım hepsini, her sabah çocuklara öğretilen ‘varlığını Türk varlığına armağan etme’ andının ardındaki psikanaliz gerektiren ruh halini hiç mi hiç irdelemezler.

Dayak aleyhine yazarken, hayallerde canlandırdıkları, karısını döven çember sakallı adamdır; asker dayağı üzerine bir köşe yazısı asla akıllarına gelmez.

Ortalama meselelerde insancıl, kritik meselelerde tepkisizdirler çünkü. ‘İnsancıl’lık üzerinden prim yapmaya itirazları yoktur; ama başkaları için kendi rahatlarını tehlikeye atacak halleri de yoktur.

Ey halkım! Daha ne kadar bu ‘insancıl’lığa alkış tutacaksın? İnsana sevginin, insana saygının yeri geldiğinde başkaları için kendine siper kılabilmek, başkalarının hukukunu müdafaa uğruna yeri geldiğinde muktedirlerin hışmını üzerine çekebilmek anlamını da içerdiğini onlara ne zaman haykıracaksın?




Yeni Asya Gazetesi, 12.06.2005

  12.06.2005

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu


Ama

Kayıpları kazanca çevirmek

Korku filmi ne söyler?

Şişeyi taşa çalmak

İmtisal

Şöhret neden riyadır?

Kazananlar, kaybedenler

Yüzler

‘Çırak’ın düşündürdükleri

Ölümün anlamı

Uğursuz bir düşünce: uğursuzluk!

Nereye yönelmeli?

İmanın asgarî şartı

İstenmeyen şahitlikler

Yüz aç adamın huzurunda

İhlâs ve iktisat

Bir haksızlık karşısında

Tektipleşmede son adım

Ne insan bu kadar basit, ne de hayat sıradan

Tutunamayanlar için

İki yanlış arasında

‘İslâm sanatı’nın söylediği

İnsancıl ve tepkisiz

Kırılma noktası

Namaz ve tesettür

Görüntünün iktidarı

Yarına hazır mıyız?

Tesettür karşıtlığı üzerine bir psikanaliz

Firavun sarayındaki mü’min

Dünü ve bugünüyle İstanbul’un söylediği

Öngörüler ve sonra görülenler

Başka bir açıdan Pakistan tecrübesi

Tarih okuyanlar, tarihin canına okuyanlar

‘Kamusal alan’ kimin alanı?

Milliyetçiliklerin milletlere ettiği kötülükler

Anneler, eşler

Sevgi tüketimi

“Bediüzzaman’ı anlamak”, ama nasıl?

Alenîlik

Şehit olsanız bile...

‘Mikro iktidar’ üzerine

Özenmek, imrenmek...

Bir göz hatırı için

Ehakkı ararken

Mâruf ve münker

Mü’minler nasıl kardeş olur?

Fakihlere övgü

Genişlik, derinlik

Yüzleşme noktası

Abdülhakim Murad’ı okurken

Ezber bozmak, oyun bozmak

‘Diyalog’a evet, ama kimlerle?

‘Ene’ üzerine bir hasbihal

Başka bir açıdan toptancılık

Bir bomba, bir Müslümanın elinde ise, ‘İslâmî’ midir?

Diyaloğun adresi!

Fazla mı temiziz sahi?

İçe dönük diyalog

Masumiyet, silâhtan daha güçlüdür

O yağmuru beklerken

Risale-i Nur ve tasavvuf: Doğru sözler, yanlış anlamalar

Risâle-i Nur ve tasavvuf: Hak yolda iki şerit

Söylenmesi doğru olmayan doğrular

Toptancılık kime yarar?

Üzülebilmek

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut