ÇİĞ TANESİ

SOĞUK gecemin hatırası çiğ tanesi
Büyük hüzünler bıraktı geride
Ayrılıkla gelen,
Yeri doldurulamayacak belki de
Bir boşluk açtı yüreğimde...
Sabah ilk uyanan oydu yaprak üstünde
Geç gelen
Ama gün ışığıyla birlikte parlayan
Bir tebessümdü o.
Sonra gözyaşı oldu mutluluğuma
Kayıp düştü yüzümden
Görünmez oldu toprakta
Güneş uçurdu onu göklere
Yoktu işte o
Görünmüyordu gözle
Meğer binmiş bulutlara
Acı gelmiş ayrılık
Ağlamış, yağmur olmuş tarlalara
Şimdi yeni bir sevgili o,
Uzaklarda...

—GÖKMEN AKDAĞ


YOLLAR ZATEN DELİDİR

İçime işleyen ayrılığın sancısıdır
Can verir ayrılığın
Tenimdeki sayısız şekillere
Bütün gün bütün gece
Yıldızlar arası seyahatte
Kırkikindi yağmurlarında dingin ve halsiz
Bir fırtına öncesinin
Sükût denizinde
Özlemlerindir yapraklarımı hışırdatan
Yüzündür
Heyecan uçurtan
Kasvetli melodilerime
Akşam bütün kapıların kapandığı bir saatte
Şu aceminin yoksul gönlüne
Hangi kapıyı açarsın
Küçük ama küçücük kulübemin köşesinde
Büzülmüş beklerim seni
Korku ve umut içinde
Her sabah
Pejmurde ve dağınık hâneme
Rüzgârlarla gelen üşüme
Sen’in gözlerindir
İbadet vakitlerimin en coşkulu yerinde
Musallat olan düşünceme
Sen’in silüetindir
Ve...
Ayrılığımın yolları Sen’dedir
İçimdedir tüm engebeler, deprem yerleri
Yollar!
Yollar zaten delidir...

—YUSUF ÖZKAN ÖZBURUN


CELLÂDIMIN ELİNDE...

Şu gurbet ikliminde
Şebnem yüklü sevgilerdir
Bahar serinliği serpen yüreğime.
Bakma öyle gözyaşlarımın taşkınlığına,
Yaşarken bile son demlerimi
Cellâdımın elinde
Sana yine de
“Lâ taknatû” nûrundan
En diri inanışlarla
Muştular sunabilirim...
Unutma ki;
Asrı sâlis i aşrın minaresinin başında
Bir kutlu haykırışa âşinayım,
Zulmet perdelerini birer birer yırtan,
Ve kalpleri açan nûra...
Bakma öyle gözyaşlarımın taşkınlığına,
Ben yeis tutkunu değilim.

—HASAN SAİD KADIOĞLU