Arşiv

“TÜKETİM” KİMİ TÜKETİYOR?

Paul Cox’ı bilmem bilir misiniz? Bilmeniz şart da değil ama... Ama İstanbul Film Festivali’nin konuğu olarak ülkemize gelen bu Avusturyalı ünlü yönetmen öyle lâflar etmiş ki, onları bilmiş olsak galiba fena olmayacak.

“Ünlü” ve de “yönetmen” olmasına rağmen, ayağında terlikle İstanbul’a gelecek kadar da “rahat” biri olan Cox, Nokta’ya dediklerine bakılırsa, “tüketim”e takmış. “İnsanlar tüketime şartlandırılmış” ona göre. “Akıl almaz ve sonu gelmez bir satın alma krizine tutulmuşlar. Daha fazla mal satın alırlarsa, daha iyi bir yaşama tarzına da sahip oluruz sanıyorlar.”

Birçok tüketimin gereksiz ve abartılı olduğunu düşünüyormuş Cox. Meselâ, “hiç kimsenin evde ikinci bir tuvalete ihtiyacı olamaz”mış. Galiba üst üste iki gömlek, üç pantolon giyen de yok. Tüm bunlara rağmen “herkesin tüketime böylesine dört elle sarılmış olması” Paul Cox’ı ne mi ediyor? “Hayrete düşürüyor.” Çünkü, şunu aldım, bunu alsam’lar içinde insanların hayatın asıl anlamını unutuşunu gözlemlemiş. Şu baba sözleri ediyor Paul Cox:

“Hayatımızın temeli, hayatın kendisi değil; açgözlülük. Herşeye şimdi, hemen buracıkta sahip olmak...”

“Peki çare ne?” diyenimiz varsa, Paul Cox oracıkta birşey diyemiyor. Kimbilir, belki de işin o kısmını bize bırakıyor. Ne dersiniz?

“Yakın dostum Jacques Monod var olan herşeyin rastlantı sonucu oluştuğuna inanır, bir tek kendi sabah kahvaltısı hariç... Onu hizmetçisinin hazırladığından emindir.”
—“Zıpır” yönetmen Woody Allen’dan tesadüfçülere ince bir taşlama.

Gençler daha hoşgörülüymüş

Ahmet Serpil, Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı. Bir dergiye konuşurken, sözün bir yerinde, eski ve yeni kuşaklar arasında “hoşgörü”ye kapı açıyor ve bir hatırasını anlatıyor:

“İşletme’de başörtülü bir kız geldi sınıfa. Ben de ‘Acaba şimdi çocuklar rahatsız oldu mu kızdan?’ diyordum. Yoo... Bizi rahatsız ediyor başörtü, onları etmiyor.”

DOSTOYEVSKİ “DELİKANLI” OLURSA

Geçenlerde, merak edip ünlü Rus yazarın Delikanlı’sına göz gezdiren bir arkadaşımız, güzel mi güzel sözler ve tahliller görmüş. İşte onlardan

biri:

“İyi birşey yapmak istediğinde Allah için yap, kıskançlık için değil. Bir başladığın işe dört elle sarıl, canını dişine takarak çalış, yüreksiz olma. Birden ileri atılarak, geri kaçarak çalışma. Sana gerekli olan bu işte. Başka birşeye ihtiyacın yok. Her gün duanı yap, hiç unutma bunu. Aklına geldikçe, nerede olursan ol, Allah’a dua et. Allah sizin temiz yüreğinizi bulur.”

YAKINDA SİNEMALARDA

Yakın bir zaman sonra, dünyanın dört bir yanından, pek sinemaya uğramayan birçok insan, sinemaya gidecek. Nereden mi biliyoruz? Çünkü, cezaevinde iken müslüman olan, ve İslâmın Amerika’daki serüveninde unutulmaz bir yeri bulunan Malcolm X’in hayatını konu alan film tamamlanmak üzere. Maliyeti 33 milyon doları bulan, Spike Lee’nin

yönettiği filmde, Malcolm X’i ise Denzel Washington oynuyor. Film, ticarî açıdan usta işi bir seçim. Sinema sanatı için, ve de mesaj itibarıyla ne getirecek belli değil; ama Lee, ‘Malcolm’un ‘İslâmı karalamayan ilk Holywood filmi’ olacağını söylüyor: “Milyonlarca insan bu filme gidecek ve bu onların İslâmla ilk tanışması olacak. Onlar (müslümanlar) ise filmde dinin olumlu bir şekilde sunulacağını ümit ediyorlar. Öyle olacak.”

ÇAĞDAŞ DÜNYANIN “GENÇLİK” PARADOKSU

“Çağdaş insana bir bakalım: Tanrısız, gökyüzünden yoksun ve yalnız. Güzelliğin tüm dış olanakları ortadan. kalkmıştır onun için.”

Polonyalı edebiyatçı Witold Gombrowicz, böyle diyor günümüzü anlatırken. Ardından “Peki çağdaş insanlık yeni bir hayranlık, yeni bir kendinden geçme kaynağını nereden bulacaktır?” diye soruyor. Elcevap: “Kendi içinde, kendi bağrında, kendi sonsuz gençliğinde.”

Yazara göre, “Bugün güzellik Gençliktir. Ama ne yazık ki, Gençlik Düşkünlüktür. Çok acılı ve zor bir paradokstur bu.”

MICHAEL DOUGLAS’A BABA NASİHATI

Kirk Douglas ünlü bir oyuncu. Oğlu Michael da. Ve, bir habere bakılırsa, baba Douglas, oğluna şu öğütleri vermişmiş:

—Her yemekten önce şükret.

—Zamanı ve kelimeleri boş yere harcama; ikisi de çok değerli.

—Nasıl bir duygu olduğunu öğrenmek için, yirmidört saat kimseyi ve hiçbir şeyi eleştirme.

“İnsan, şu güzel dünyada yaşamayı hak ediyor mu?”
—Milan Kundera’dan “dayanılmaz” bir soru.

“Bad Bülent”ten notlar

Gençlik deyince müzik, sinema ve modayı anlayan “gençlik dergisi” Blue Jean’e yazan “Bad Bülent,” “kahrederek ve lânet ederek” de olsa, ilginç şeyler söylemiş:

“Benim en büyük problemim dostsuzluk... Aslında toplumumuzun çok büyük ölçüde maddeciliğe tutunmasıyla maneviyatın hiçbir değerinin kalmadığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Burada, şu sorunun cevabını çok merak ediyorum: Maddecilik ve çıkarcılık, medenileşmemizin sonucu mu? Eğer durum gerçekten böyleyse, lanet olsun medeniyete!”

BAŞARI NEDİR Kİ?

Geçen sayımızda, “başarısız bir yazı”yı herhalde okudunuz. O yazıdan ilhamla değil elbette, ama o yazının ardı sıra, kimi dergiler bu konuya hafiften dokundular. Mâlûm “sınavlar” vardı. Anadolu Liseleri, ÖSS, ÖYS derken.. bir milyonu aşkın arkadaşımız, terledi de terledi. Ne de olsa, “başarılı” olmaları lâzımdı.

Bu konuyu, Anadolu Liseleri sınavı ışığında inceleyen bir dergi, bazı psikologlarla da görüşmüş. Sonunda, ana-babalara ufacık bir hatırlatma yapma lüzumu görmüş. Ne mi demiş?

“Bir an için kendimizi onların yerine koyalım yeter. Elbette, başarmaları için elimizden geleni yapacağız. Bir de ‘başarma’nın ne olduğunu kendimize soralım. Peki ya mutluluk?”

  10.05.2004

© 2021 karakalem.net




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut