Sanayi toplumunda kadın ve aile
Modern zamanlarda ‘çalışmak’ (II)

Zeyneb Hafsa

Sanayileşme öncesi dönemde ev odaklı ve dönemsel çalışan kadınlar, işlerin evden uzakta belli bir mekân içerisinde yapılmasını gerektiren sanayileşmeden oldukça etkilenmişlerdir. Bunun yanı sıra sanayileşme, dönemsel türden düzensiz iş gücüne de tolerans göstermemiştir. Böylece kadın için ev ve iş ayrımı ortaya çıkmıştır.


BİR ÖNCEKİ yazımızda, sanayileşme döneminde baskınlığını ortaya koyan iktisadi rasyonalitenin ‘çalışma’nın içeriğini ve uygulamasını nasıl değiştirdiği üzerinde durmuştuk. Bu yazıda ise bahsi geçen sürecin aile hayatını ve kadını nasıl etkilediğine değineceğiz.

Konu hakkında bir kitap bölümü yazan Theresa McBride (*1) , kadının her zaman çalışmayla iç içe olduğunu fakat endüstrileşme ile yeni bir boyuta geçildiğini dile getirir. Buna göre, endüstrileşme öncesi dönemde ev odaklı ve dönemsel çalışma içerisinde olan kadınlar, işlerin evden uzakta belli bir mekân sınırı (fabrika, atölye gibi) içerisinde yapılmasını gerektiren endüstrileşmeden oldukça etkilenmiştir. Mekân kısıtlamasının yanı sıra endüstrileşme, dönemsel türden düzensiz iş gücüne de tolerans göstermemiştir. Böylece kadın için ev ve iş ayrımı hâsıl olmuştur.

Ev içi üretimden ev dışı üretime

Fakat bu, bir anda gerçekleşen bir değişim değildi. Aksine, bir süreç içerisinde ortaya çıktı. Bu sebeple McBride, incelemesini şu üç döneme ayırır: 1760 ile 1880 arası dönem, 1880 ile 1940’lar arası dönem ve İkinci Dünya Savaşı’ndan günümüze değin geçen dönem. İlk dönemde zanaatkâr üretim devam ederken, tekstil endüstrisinde hızlı bir gelişme yaşandı. Ancak bu dönemde halâ ev içi üretim mümkündü. İkinci dönemde ise ağır metal sanayiine kayış oldu. Tahmin edileceği üzere, bu işlerde özellikle erkekler yer alıyordu. Böylece, özellikle evli kadınların iş yaşantısına katılışında bir daralma oldu. Ev hizmetlilerinin sayısındaki azalma ile birlikte ev oldukça özelleşti ve eve dair işlerde aşırı bir yoğunlaşma meydana geldi.

İlginçtir ki anneliğe ayrı bir önem atfedilen bu dönem aynı zamanda anneliğin gerekliliğinin de azaldığı bir dönem idi. Zira çocuk sayısında bir azalma mevcuttu. İlaveten, çocuklar erken yaşlardan itibaren eğitime gönderiliyordu. Evli olmayan kadınlar içinse bu ikinci dönem yeni imkânların ortaya çıktığı bir dönem oldu, özellikle de hizmet sektöründe; öğretmenlik, hemşirelik gibi işlerde. Son dönemde ise özellikle evli kadınların tekrar ev dışına çıkışına şahit olundu.

Sanayileşmenin aile üzerindeki etkisini oldukça olumsuz karakterli okuyanlar olduğu gibi (örneğin, Le Play okulu) farklı okumaya tabi tutanlar da olmuştur (Joan Scott ve Louise Tilly gibi). O dönemlere ait detaylı incelemelerin, hangi okumanın daha isabetli olduğunu sapmakta yararlı olabileceğini düşünüyorum. Buna dair güzel bir örnek çalışma, bir Fransız yerleşkesi olan Saint Chamond’daki değişimi 1815 ile 1914 yılları arası için araştıran Elinor Accompo tarafından hazırlanmıştır (*2) .

Sanayileşmenin aile üzerindeki olumsuz etkileri

Accompo, sanayileşmenin aile üzerinde olumsuz etkilerini hafif göstermeye yönelik çalışmaların gerçeği yansıtmakta da hafif kaldığını belirtir. Zira sanayileşme dönemindeki çalışanların hayatındaki evliliklerin, doğumların ve ölümlerin yakinen incelenmesi halinde sanayileşme ile aile hayatında gerçekten de büyük bir değişimin yaşandığının görülebileceğini dile getirir. Çünkü bu dönemde, gerek doğum kontrolü gerekse yüksek yenidoğan ölümü ile ailenin boyutu ufalmış, belirli derecedeki otonomi kaybına binaense ailenin sınıf kültürünün dayanağı olma özelliği zayıflamıştır.

Neticede, az çocuğa sahip olmaklık ne artan hayat standardından doğmuş ne de daha yüksek bir hayat standardına yol açmıştır. İlaveten, yapılan işin miras olarak babadan çocuklara geçişi azalmış ki bu da baba ve özellikle oğul arasındaki ilişkileri karmaşıklaştırmıştır. Çalışma amaçlı yapılan göçler ise aile arası bağları zayıflatmıştır. Accompo’nun 1816 ile 1825 yılları arasında 539 evli çiftin çalışma sahalarını yansıtan tablosuna binaen şunlar ortaya çıkmaktadır: kadınların neredeyse yarısı tekstil işinde yer alırken yaklaşık %30’luk kısmı dışarıda çalışmamaktadır. Erkeklerin ise dörtte biri tekstil ile uğraşırken %20’ye yakını hafif metalürji işi ile meşguldür. Dışarıda çalışmayan erkek yoktur.

Erkekler ağır sanayiye, kadınlar hizmet sektörüne

Bu tablonun 1861 ile 1870 yılları arasında nasıl değiştiğine gelirsek, bu defa 994 evli çift arasında kadınların yarısı yine tekstil işi ile meşguldür. Hizmet sektöründe çalışanlarda bir artış olmasından ötürü dışarıda çalışmayan kadınların sayısında azalma mevcuttur. Erkekler için ise ağır metalürjiye kayış vardır. Neredeyse %40 civarında erkek bu alanda istihdam edilmektedir. Yine dışarıda çalışmayan hiç bir erkek yoktur. Bu sonuçlar, McBride’ın dönemselleştirmesine oldukça denk düşmektedir.

Yukarıda paylaştığımız iki örnek çalışma da Avrupa eksenlidir. Zaten sanayileşme sürecinin kaynak noktası da orasıdır. Fakat bahsi geçen sürecin ve etkilerinin farklı zaman ve unsurlarla da olsa dünyanın birçok yerinde tecrübe edildiği de bir vakıadır.

Yukarıda genel hatlarıyla özetlenmeye çalışılan sonuçlar genele teşmil edilebilir. Yine de konuyla ilgili müstakil, derinlikli çalışmaların (örneğin Osmanlı ve Türkiye eksenli) varlığını önemsiyorum. Nitekim bir sonraki yazıda iktisadi rasyonalitenin dönüştürdüğü çalışma kavramının bize, bugüne bakan yönünü irdelemeye çalışacağım, inşallah.


1. McBride, T. M., The long road home: Women’s work and industrialization, içinde Becoming Visible: Women in European History (ed. R. Bridenthal, C. Koonz, S. M. Stuard), 1987.

2. Accompo, E., Industrialization, Family Life, and Class Relations: Saint Chamond, 1815-1914, Berkeley: University of California Press, 1989.

  20.10.2014

© 2021 karakalem.net, Zeyneb Hafsa




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut