Zımnî Arap düşmanlığına reddiye (I)

Nuriye Çakmak

BÜTÜN MİLLİ şuurumuzu üzerine bina ettiğimiz bir kahramanlık öykümüz vardır bizim. Düşmanı denize dökmek, ülkeyi işgalcilerden temizlemek, vatanı kurtarmak... Bunların hepsini biliriz, tarihlerini ve tabii tek kahramanını da. Okulların İstanbul’un fethinde tatil olduğunu da biliriz, sonra Ekim ayına tekabül eden bir tatil daha vardır, bugün İstanbul için ne olmuştu deriz, İstanbul’un kurtuluşu derler. Sahi ya, ne çabuk unutmuşuzdur, daha birkaç on yıl önce İstanbul, bugün en iyi dostu olduğumuz ülkelerin askerleriyle doludur.

Bütün acılı tarihi belge ve bilgilerin, onlarca roman ve filmin konusudur bu, okullarda sürekli öğrendiğimiz acı bir gerçektir hem. Birileri bizi paramparça işgal etmiş, topraklarımızı bir leş kargası sürüsü şeklinde lime lime etmeye yeltenmiştir. Destansı bir mücadele vermişizdir ve onları ülkemizden kovmuşuzdur, başarıyla. Kısa süre sonra onlar aramızdan su sızmayan müttefik ülkeler haline gelmiştir. Çok uzak mesafelerden bizi işgal etmek için gelmiş, bir zamanlar âli devletimizin bir işaretiyle sonu gelebilecek olanlar, hem işgalcimiz, hem taklit ettiğimiz özentilerimiz olmuşlardır.

Ne gariptir ki, onlara karşı hiçbir kötü düşünce beslenmemiştir. Çabucak unutmuşuzdur o kanlı günleri. Fransızların doğu bölgemizde yaptıklarını, İngilizlerin topraklarımızda nasıl umarsız at koşturduklarını, İtalyanların hırslarını, Yunanlıların arsızca yayılmalarını... Onlarla ilgili bir bilinç yoktur ama bilinçaltımızda. Bir İngiliz görünce hiçbir Türk’ün aklına gelmez, yurdumu işgal etmişlerdi diye. Bir Fransız’ı görünce bu şekilde hiçbir düşünce ve his uyanmaz kimsede. Bu nasıl bir bilinç temizleme yöntemidir, çözemediğim. Oysa iki kez titrettiğimiz Viyana kapıları, hala kendilerini işgale gelen Türklerin anıları ve anıtlarıyla doludur mesela ve bunlar hiç de iyi mesajlar vermez halka. Ama onlar unutturmazlar tarihlerini, asla.

Kimse kimsenin suçunu yüklenemez elbet, hele bir Müslüman bu bakış açısına asla sahip olamaz. Milliyetçiliğe dayanan düşmanlıklar besleyemez. Kimseden düşmanca bir milli bilinç de istemiyorum. Ama düşünmeden edemiyorum, günümüzde dilimize yerleşen kaç tane atasözü var bu devletlerle ilgili, nasıl bir tarihi kültüre sahibiz, nasıl bir algımız var? Bence algı yok, bilgi yok, çabucak unutmuşluk var. Hiç olmamış gibi bir zihin altyapımız var. Ama aynı zihin altyapısında çok değişik düşmanlıklar besleniyor yıllardır, hiç unutulmayan düşmanlıklar yokken doğuruluyor, itinayla büyütülüyor. Kimse düşünmüyor!

Neden mi bahsediyorum, şu unutulmaz cümleden: “Araplar bizi sırtımızdan vurdu.”

Yine birkaç on yıldır dilimizden düşmeyen, içimizi parçalayan cümle işte budur. Değişmez bir düşmanımız vardır bizim, bu acı ihaneti hiç ama hiç unutmayız biz. Birkaç kişiye rast gelip de dinleseniz, birkaç forum sitesine girseniz, uluorta bu konuya ilişkin bir muhabbete girseniz, öyle şiddetli ve hararetli cümleler duyarsınız ki, bu işgal devletlerinin yapamadığını Arapların yaptığına ikna olasınız gelir.

Bizi sırtımızdan değil, yüreğimizden vuran İngilizlerin kışkırtmasına uydu diye Araplara kızarız biz. İngilizlere hiç kızmayız ama. Üzgünüm ki, onlar ülkemizi işgal etmedi, biz onların ülkelerindeydik. Adilce ve huzurla yönettiğimiz onca coğrafyadan çekildiğimiz gibi Haremeyn’den de acı içinde çekildik. Araplar doğru bir müttefik seçmedi belki ve içlerinden sadece bazıları bize ihanet etti, bu anlamda bize ihanet etmeyen millet var mı peki, bir toprak parçası..? Devletin öz topraklarını bile yitirdik biz, anayurdumuzu kanla böldüler birileri, askerlerimizi esir etti, girdikleri yerleri yerle bir etti, insanlarımızı yığın yığın şehid etti, ama Mondros mütarekesi sonucu boşaltmak zorunda kaldığımız Arabistan topraklarından ayrılmak hepsinden zor geldi. Evet, manevi değeri gereği zordu; ama onlar bize soykırım uygulamadı, onlar ülkemize asker yığmadı, ezanımızı susturup bacılarımızın örtüsüne saldırmadı, kanımızı dökmediler. Biz kaybettik ve çekildik.

Ama bu acı durumu daha da acı yapan, bu duruma gelmemize sebep olanlara duymamız gereken kızgınlığı hep Araplara göstermemizdi. Biz kurtuluş savaşımızı onlara karşı vermedik oysa, onlar yıllarca içimize işleyen nefreti hak etmediler. Bu bir plandı. Birileri düşmanı kullanarak milli bir şuur oluşturmalı, ama bu düşman aynı zamanda tek müttefik ve tek hedef olduğu için asla düşman olarak sunulmamalıydı. Velhasıl, başka düşmanlar bulunmalıydı ve malzeme hazırdı: Araplar.

Bu bir oyundu, tıkır tıkır işliyordu. Binlerce askerimizi şehit eden, esir aldıkları diğer onbinlere akıl almaz işkenceler eden devletler unutulmuştu, oysa bu kutsal topraklar anlaşma gereği ve İstanbul’dan gelen emirle boşaltılıyordu. Meşhur çöl kaplanı Fahrettin Paşayı kendi askerleri etkisiz hale getiriyor, kan akmadan çıkıyorduk 400 yıl hükmettiğimiz topraklardan. Osmanlının yıkılışının belki en kansız toprak kaybedişini Araplarla yaşıyor, ama onca işgal devletine rağmen hafızamızda tek bir düşman kalıyordu.

Ve maalesef oyun başarıya ulaşıyordu...

  18.03.2010

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut