YENİ BİR SABAH

Nuriye Çakmak

KONVOYUN UZUN yolcuğu için zor bir gece daha bitmişti. Beklenilmeyen, acınası ve ağır bir darbe aldıkları gecenin sabahına 40 yaralıyla uyandılar. Gece hepimiz için oldukça zor geçmişti ve biz de yaralı uyanmıştık sabaha.

4. Levent ve Ankara'da, hatta Konya'da gecenin 3’ünden itibaren kalabalıkların biriktiği haberi geliyor. Mısır'ın halkı bu utanç manzarası karşısında derin sessizliğini korurken, sabahın ilk ışıklarıyla yaralı aslan Gazze'den ses geliyor sonra. Mısır sınırında toplanıyorlar. Korkmak için bin tane sebebe sahip oldukları halde, hayatları bile ambargo ve baskı altında ipotek edilmiş oldukları halde.. Slogan atıyorlar, kızıyorlar, tepki veriyorlar. Müslümanların ne kadar hasret olduğu bir şeydir bu “tepki”. En zayıf durumdakinden gelince, ne yücedir!

Ve sahipsiz bulduklarından olsa gerek Gazze'lileri, onlara konvoy yolcularına attıkları taşları değil gerçek mermi atıyorlar. Onlarınsa İsrail karşısında olduğu gibi yine sadece taş var ellerinde. 5 ağır yaralı var ve ikisi vefat ediyor, Müslüman ülke eliyle şehit oluyor yani 2 kişi. Ses verdi Gazze haksızlığa ve yine şehit verdi. Zelilce yaşamaktansa, yine dünyaya Müslüman böyle olur dedirtti. Ama kimse görmek istemeyen kadar kör olamaz değil mi? Geceki olayları neredeyse ‘yardım gönüllüleri polisle çatıştı’ diye veren bir kısım medya, bunu da ‘Sınırda çatışma’ diye verdi. Çatışma mı? Hangi silahla? Taşla mı? Bir Mısır askeri ölmüş ve anında terörist ilan edildi yine Gazze'li. Sonra anlaşıldı ki, silahsız göstericilerin silahı bile olsa askerler vurulamayacak bir mesafedeydi ve birkaç Filistin'li öldürmek üzere açtıkları ateşten ölmüştü kendi askerleri..

Gelen tepkilerin yankısı büyük oluyordu artık kamp hayatı yaşayan konvoy için. Kavuşmak istiyorlardı emek emek, hasret hasret biriktikleri kardeşlerine, bu kadar yakına gelip de ulaşamamak bir azaptı. Beklemekten, yaşadıklarından bıkmışlardı ama bunca tepki ve beş milletvekiliyle süren ağır diplomasi trafiği bile emin olmalarını sağlamıyordu son yaşananlardan sonra. Neyse ki tam 22 gün sonra limanın kapısı açıldı ve nihayet Gazze'ye doğru yolculuk başladı. Onlar neler hissetti bilemiyorum ama bu büyük buluşmanın hayali bile tarifsiz şekilde sevindirdi, günlerdir göz kulak kesilmiş herkesi. Aslında çok acı olan bir duruma seviniyorduk. Ama biliyoruz, Gazze'nin kapısına yanaşmak bile bir mücadeleydi! Ve bu mücadele artık bir ‘ZAFER’di.

Acı o kadar burmuştu ki yüreklerini, zorlu yolculuk sonrası muzaffer bir grup olarak giremediler Gazze’ye. Yıllardır görüşemeyen kardeşlerin kucaklaşması kadar duygu doluydu bu sahne. Sokaklar bana İstanbul gibi geliyordu izlerken girişlerini. Öyle tanıdık, öyle bildik ve yakın..

Herkes ağlıyordu, herkes mutluydu, herkes bir garip duygu yoğunluğu yaşıyordu. Ama içeri girer girmez yetişti yine zalimlerin kolları, İsrail konvoy girmeden önceki gün ve orada geçirdikleri gün hava saldırısında bulundu Gazze'ye. Yine şehit verdiler. Mısır yine durmadı ve 48 saat olan süreyi, 24 saate indirmeye karar verdiğini duyurdu.

Duyurdu ama kimse duymadı. Bir büyük buluşma yaşanıyordu, bir zafer kutlanıyordu, eski günler hatırlanıyordu, gelecek için dua ediliyordu. Her günümüz böyle olsundu. Ah keşke!

Çok iş vardı Gazze'de. Çok fazla yıkılan ev ve bina vardı, sosyal sistem yıkılmıştı, çok yetim vardı sonra, dul kadın vardı, psikolojisi alt üst edilmiş yığınla çocuk vardı. Ambargo tüm eziciliğiyle herkesi kuşatmıştı.

İşte tüm bunları dünyaya duyurmak içindi bu yolculuk, hatırlatmak için. Tüm dünyanın gözü önünde savaş suçu, insanlık suçu işleyenler neden sevimli, kendini savunma adına hiçbir şey yapamayan bu insanlar niye teröristti mesela.. Bu sadece bir yardım konvoyu değildi. Bu geçtiği her yere, her ülkeye, her şehre, bir yaranın var olduğunu haykıran canlı bir vicdan gibiydi. Gazze esirdi. Gazze ağır bir katliama maruz kalmış ve hala çaresiz bir kalpti.

Konvoy başardı. Aynı tarihlerde “Gazze'ye Özgürlük Yürüyüşü” için dünyanın birçok ülkesinden bin kadar kişi de yollardaydı. İçlerinde birçok aktivist vardı ve Mısır bir yandan da bu misafirleriyle ilgileniyordu! Ama birçok engele rağmen onlar da başardı. Bütün engellemelere rağmen Güney Gazze'den başlayarak Erez Sınır Kapısı'na doğru yürüdüler, aynı anda sınırın karşı tarafında barış yanlısı olabilmeyi başaran İsrail'li bir grup ile birlikte tarihi bir eyleme imza attılar. İçlerinde en önemli isim, hikayesini mutlaka okumanız gereken Hedy Epstein'di kuşkusuz. Hedy onurlu mücadelesine halen devam ediyor..

Zorlu bir maratondu bu süreç. İlklere sahne oldu, inanılmaz mücadelelere, düşen maskelere, birkaç tane kararlı yüreğin değişmezleri değiştirmesine.. Hiçbiri yaşanılan acıları azaltamazdı elbet ama tekrar yaşanmaması için, acıların sarılması için, insaniyet için, islamiyet için kuşkusuz ki yapılmalıydı. İyi ki yapıldı, iyi ki başarıldı. İyi ki emsal teşkil etti. Arkası inşallah aynı yürekle devam eder..

Harika bir moraldi bu süreç. Ümit Sönmez'in yorgun argın ve hasta haliyle, Gazze'ye ilk adım attığı anda canlı yayına katıldığı birçok programdan birinde söylediği cümle kilit bir cümleydi. ‘Aşılamaz, geçilemez dediğiniz duvarlar, taştan, demirden değil, sadece tülden. Birilerinin gelip, kaldırmasını bekliyorlar!’

Yıllar susan, yıllardır uyuyan, yıllardır arkasını dönen, yıllardır “elden bir şey gelmez” diyenler için bir şey ifade edebildi mi acaba bu şanlı yolculuk? İslam milletleri biraz olsun ders çıkarabildi mi? Katılamasanız da, sizin de yüreğinize su serpilmedi mi, onlar tırnaklarıyla direnirken. Ve yıllardır ağlayan kardeşlerinize sizin yüreğinizle de kocaman sarılıyorlarken? Aynı hassasiyet, aynı birlik, aynı emekle, darısı zalimin sillesine maruz kalmış tüm İslam kardeşlerimiz için olsun. Gidenlerden, direnenlerden, paylaşanlardan, başaranlardan ve mazlumlardan rahman ebedi razı olsun..

  12.01.2010

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut