GAZZE KONVOYUNDAN..

Nuriye Çakmak

GAZZE SALDIRILARININ yıl dönümü bir fırsattı. Saldırı sırasında yapılabilecekler nelerdi ve ne kadarı yapılabildi sorusu cevap bekliyorken bir soru daha geldi, saldırının birinci yıldönümünde ne yapılabilir. Fosfor bombalarına, vurulan ambülanslara, zaten ambargo sayesinde boş olduğu halde yakılan erzak depolarına, saldırılan karakollara, elektriksiz, susuz, ilaçsız yapılan ağır silah yaralanması ameliyatlara, tüm ailesinin yuvasının enkazına bırakan masum çocukların çığlıklarına bigâne kalanlar için ne yapılabilir?

Uyandırılması gerekenler, yanlı yayın yapma ve bir kısım hesap sahiplerinin halka köprüsü olma payesinden asla taviz vermeyen basın yayın kuruluşlarının yağmuru altında kalanlardı. Filistin’in yerini bilmeyenler veya. İsrail’in ezelden beri o topraklarda yaşadığını, Filistin halkının ise civar yerlerden gelen asiler olduğunu düşünenler..

Bir yerden başlamalıydı uyandırmaya, uyarmaya. Avrupa kıtası, Amerika kıtası veya ilgisiz ve uzakta kalan İslam toprakları.. İlk kıvılcım insaniyet namına İngiltere’den geldi. Onların harika bir fikirleri vardı. Engeller sadece bir şey yapmadığınızda engeldir ya, birileri engel tanımamaya karar verdi. Ve en güzeli, yalnız değillerdi.

Farklı ülkelerden sivil toplum kuruluşları, insan hakları kuruluşları ve aktivistler, Filistin halkına destek olmak ve burada yaşanan insani duruma dikkat çekmek için saldırıların yıldönümü olan 27 Aralık’ta Gazze’de buluşmayı düşündüler. Planladıkları sadece bir yardım organizasyonu veya sadece bir gösteri değildi. Bu, ikisini de içine alan destansı bir emekti. Tarih 6 Aralık’ı gösterdiğinde Londra’dan bir konvoy düştü yola. Bu öyle bir konvoydu ki, kıtalar, sınırlar geçilecekti. İlk kez adım atacaklardı birçok toprağa ve bu uzun yolculuğu yardım malzemesi dolu araçlarıyla gerçekleştireceklerdi. 5 yaşından büyük araçların kabul edilmediği konvoydaki araçlar çok çeşitliydi. İçleri ilaçla dolu ambulanslar, gıda dolu tırlar, yardım malzemesi yüklü kamyonlar vardı. Ama bu konvoy öyle bir işte imza atmaya sevdalıydı ki, bir ilk daha yaşanacaktı; tüm araçlar içlerini boşaltıp geri dönmek yerine, içleriyle dışlarıyla Gazze'de kalacaktı.

Fransa, İtalya ve Yunanistan üzerinden Türkiye’ye giriş yapacak olan konvoyun Türkiye ayağını ise İHH İnsani Yardım Vakfı organize etti. Konvoy birleşe birleşe sınırlarımıza kadar geldiğinde eriştiği rakamın bir misliyle tek başına katılıyordu Türkiye. Küçük çaplı bir Anadolu turu yapılarak, İstanbul, Ankara, Adana ve Gaziantep üzerinden Suriye’ye geçiş yapacaktı. Uğradığı her bölgede yeni araçların katılacağı konvoy Suriye, Ürdün, Mısır üzerinden geçerek Gazze saldırılarının yıldönümü olan 27 Aralık’ta Gazze’ye ulaşacaktı.

Ne muhteşem bir yıl dönümü olacaktı. Zira bu bir hezimet değildi, bir avuç insan her türlü imkan ellerinde olanların ellerindeyken, imkansızı başarmıştı, yenilmemiş, teslim olmamış, yıkılmamışlardı. Bu kutlanmalı ve acil destek ulaştırılmalıydı.

Aralık ayının on beşinde Gazze’ye gitmek üzere Londra’dan gelen 80 araçlık konvoy İpsala sınırından Türkiye’ye giriş yaptı. Birçok insan Filistin bayrakları eşliğinde sınıra akın etti. Yağmur ve soğuğa rağmen sevinçle beklediler ve bu güzel konvoya hepimiz adına ‘hoş geldiniz’ dediler. İstanbul’daki buluşma adresi ise Feshane’ydi. Türkiye ekibi burada diğer ekiple birleşti. Filistin bayrağının renklerine boyanan konvoy araçları harika bir manzaranın en güzel temalarıydı. Bu sefer akın Feshane’ye idi. Sanki yıllardır beklenen bir düğün günü yaşanıyordu İstanbul'da.

Bu büyük bir buluşmaydı kuşkusuz. Birleşmenin ardından büyüyen konvoy İstanbul yollarında bir gelin alayı gibi yol alıyordu. Hangi yoldan geçerse geçsinler inanılmaz bir destek görüyorlardı. Kısa bir şehir turunun ardından pankartlar ve bayraklarla küçük bir Filistin’e dönen Taksim karşıladı onları. Aralık soğuğu ve akşamın ayazıydı ama konvoyu yola koymak için bin kişi oradaydı..

80 araçlık konvoya Türkiye’den de 70 araç katıldı. Amerika’dan deniz yoluyla gelen 47 araç da Mersin limanında konvoya katılacak ve konvoy toplam 200 araçla Gazze'ye giriş yapacaktı.

İşin buraya kadar ki kısmı tek kelimeyle açıklanabilirdi, coşku! Dualarla, gözyaşlarıyla, yaralı umutlarımızla, canımızdan malımızdan parçalarla uğurladık onları İstanbul'dan. Ve bu hal Türkiye toprakları boyunca sürdü. Konya'ya gittiler, Ankara'ya, meclisten destek istediler ve aldılar. Sonra Adana, Kilis, Antep.. Ellerinde avuçlarında ne varsa konvoyun yoluna serdiler, araçlar yüzden bine çıktı her yolda, bayram yeri oldu ortalık.

Ve çıktılar Türkiye'den. Ayrılık başladı birden. Suriye’de azalan coşku ve destek, hedefe yaklaşıldıkça yerini ölüm sessizliğine bırakıyordu. Ölüm korkusundan bin kez ölmüş ölü topraklar ve ölü, öldürülmüş topluluklar.. Yol ilerledikçe coşku değişmez bir şeyle yer değiştiriyordu, ‘direniş’.. Ürdün'ün liman kenti Akabe'de onları bu bekliyordu.

İçerisinde Müslümanların, Katoliklerin, Protestanların, Yahudilerin ve her kesimden Filistin davasına gönül veren farklı farklı insanın bulunduğu konvoya ne Avrupa topraklarında, ne birçok araçla katılan Amerika'da bir zorluk çıkmamıştı da İslam topraklarında başlamıştı engeller. Ne hazin..

Saldırının yıl dönümünde Gazze'de olması gereken konvoy “dar geçit” anlamına gelen Akabe'de “direnişle” karşılaştı. Bu Mısır'ın planıydı, Ürdün ise korkaktı. Halkının neredeyse yarısını Filistin'li mültecilerin oluşturduğu kralların yönetimindeki İslam ülkesi Ürdün, ilk kez böyle bir gün yaşamıştı. Bir Ürdün vatandaşı, ‘Bizim bayrak taşımamız yasak, siz öyle ellerinizde bayraklar, tekbirlerle girdiniz ya içeriye, öyle coşkulu.. Gözyaşlarım sel oldu aktı, ne kadar hasretiz bunlara..’diyordu konvoyun yolunu kesip. Ürdün halkı bu duyguya, bu coşkuya açtı. Direnmek istedi, ama başaramadı.

İşte Taksim'den 4. Levent'e yayılan gösterilerimiz bunun içindi. Akabe'de sıkışıp kalmıştık hepimiz. Ürdün'de yaşananlar bizi şok etmişti. Umudumu yitirmeye başladığımı düşünüyordum. Ama bu benim mücadele hissimi azaltmıyordu, tüm yüreğimle devam diyordum, gittiği yere kadar.. Hedefe ulaşmak kadar yolda olmak da önemlidir bizim için!

  10.01.2010

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut