AKLI İĞFAL EDEN, ifsat eden, hatta iptal eden şu üç şeydir:
Sebepler, tabiat ve rastlantı..
Bu engeller insanı âdeta zindan gibi kuşatır,
Yaratıcıyla arasına girerler..
Adi birer hırsız gibi,
Rabbe ait vasıfları çalmaya kalkarlar.
Oysa sebepler vardır ama bir tesirleri yoktur. (1)
Tabiat denen kanunlar manzumesi,
Muazzam bir sanattır ama asla sanatkâr değildir. (2)
Dikkatli bakan bir göz için ise,
Rastlantıya hiçbir yerde rastlanmamaktadır.. (3)
*
İnsan her hangi bir şeyi rasgele sevemez.
Keza, şans eseri olarak nefret de etmez.
Kendi varlığımızdan emin olduğumuz için,
Duyguların dilinde rastlantıya yer yoktur.
Şayet rastlantı diye bir şey olsaydı,
Kesinlikle duygularda da rastlantıya rastlamalıydık.
En azından bazı duygularımızın rastlantısal olması gerekirdi.
Oysa, hiçbir duygumuzun tesadüfen olduğuna dair ufacık bir şüphemiz yoktur.
Her insan, duygularında asla rastlantıya yer olmadığını yakînen bilir.
Mesela nedensiz olarak ağlasak bile,
Ağladığımızdan yine de eminizdir.
Rastlantı düşüncesi bir sanrıdır.
Gerçekte, rastlantıya yer olmayan bir evrende bulunmaktayız.
Olayların arkasında kast eden bir Yaratıcıya olan inancımız flulaştıkça,
İnanç sistemimizde boşluklar oluşmaya başladıkça,
Duyduğumuz kuşkular bizi rastlantılar dünyasına itiverir.
Rastlantı, aklın tek başına kaldığı zaman yaptığı bir önermedir.
Akıl, baş başa kaldığı bir olguyu,
Elindeki bütün bilgileri tamamen tükettiği halde hâlâ çözememişse,
Karşılaştığı bu sebepsiz sonucu,
Biraz da mecbur kaldığı için rastlantı olarak kurgular.
Sebeplerle sonuçların arasındaki ilişkiler,
Aklın o andaki bilgi seviyesinde bir tutarlılık ve netlik arz etmiyorsa,
Akıl kavrayamadığı bu ilgiyi,
‘Geçici bir ön kabul köprüsü’ olarak da niteleyebileceğimiz,
Rastlantı kavramıyla kurmak ister.
Çünkü sebepsiz sonuç, aklın kabul edemeyeceği bir durumdur..
*
Sebepler ile sonuçlar arasına konmuş olan ilişkiler,
Sırf insan için dizayn edilmiş,
Akıllı bir mahlûk olan insanın,
Yaratıcısını ve O'nun maksatlarını,
Gereğince kavrayabilmesi için konmuş dileyiş tarzlarıdır.
Yani sebepler vardır, ancak bir tesirleri yoktur.
Yaratıcının sonuçları yaratmak için sebeplere veya başka bir şeye ihtiyacı yoktur.
Fakat,
Yaratıcısını tanımakla ancak mânâsını bulan,
Ve öte âlemlerde kendisine sonsuzluk iksirini sunacak açılımları
Bu sayede kazanacak olan insanın,
Sebeplerle sonuçların arasındaki ilişkilere ihtiyacı vardır.
Allah'ın varlığına dair emareler,
Allah'ın kanunları merak edilerek delillendirilir.
Her şeyin sonlu olduğu bir evrende,
Sonsuz olan Yaratıcının varlığı bu sayede bilinebilmektedir..
*
Tabiat gökkuşağı gibidir,
Adı var da kendi yoktur.
Yani, tabiat kanunları îtibâridir.
Hariçte bir vücutları yoktur.
Varlıkları, maddenin varlığıyla ve hareketiyle devam eder.
Her şey ve her bir mahlûk eğer tek bir yaratıcıya nispet edilmezse;
O takdirde tabiat,
İcat için her şeyde görünmez makine ve matbaaları bulundurmak zorundadır.
Veyahut her şey,
Evreni yaratıp idare edecek bir kudret ve hikmeti içinde,
Zâtında barındırmak zorundadır.
Bu durumda her bir varlıkta sınırsız bir kudret ve irade,
Sonsuz bir ilim ve hikmet olması gerekir ki,
Böyle bir düşünce bir imkansızlık halidir.
Zira, sonsuz kudret ve hikmet sahibi olan,
Ve dolayısı ile her şeyi idare edebilme yetisine ve hürriyetine sahip olan o şey,
Bir başka şeyin hükmünün önünde eğilmesi gereklidir ki,
Birliktelik sağlanarak vücutlar oluşturulabilsin.
Bu ise ilâhların aynı zamanda köle olmasını gerektirir ki,
Âşikar bir çelişki halidir.
Aynı zamanda bir ilâha bağlanmaya bedel,
Sonsuz sayıdaki ilâhlara köle olmayı netice veren bir saçmalığa onay vermek demektir!.
*
Özetle;
Eminlik halinin bulunduğu bir vasatta,
Kontrol ne rastlantıdadır ne de tabiatta..
Sebepler ise aklın nazarında iş görürler,
Görünüştedirler..
Perde arkasındaki gaybî Ele dâyelik (hizmetçilik) ederler.
O kadar..
Âlemi ervahta (ruhlar âleminde),
Âlemlerin yaratılmasına vesile olan zâtın (s.a.v),
Nazarımıza iliştirdiği ‘kalu bela’ hakikati, (4)
Zannımızca bu minvaldedir..
‘Ben (c.c) sizin rabbiniz değil miyim?’ nidası da, (5)
O’nun (s.a.v) sayesinde bihakkın cevabını bulmuştur.
Bizlere de: ‘İşittik ve (bu cevabı) kabul ettik..’ demek kalmıştır.. (6)
Dip Notlar:
(1). Tesir – i Hakiki I-II-III-IV / www.karakalem.net / Aykut Tanrıkulu
(2). İhlas Suresinin Getirdikleriyle Gidenler / www.karakalem.net / Aykut Tanrıkulu
(3). Rastlantıya Rastlamak / www.karakalem.net / Aykut Tanrıkulu
(4). Araf Suresi / Ayet 172
(5). Araf Suresi / Ayet 172
(6). Maide Suresi / Ayet 7
Al- i İmran Suresi / Ayet 193
Nur Suresi / Ayet 51
© 2021 karakalem.net, Aykut Tanrıkulu