Yûsuf kıssasında gezintiler:
“halîm olanlar bile...”

Mikail Demir

Yakub aleyhisselam'ın tavrı, ahirzamana dair bir hadiste geçen ‘halim olanlar’ın nasıl şaşkına döndüklerini ve o gruba dâhil edildiklerini gösteriyor bize. Çünkü o kardeş şefkatli de olsa, o şefkatsiz olaya dâhil olmuş ve sesini çıkarmayarak razı olmuştu.


MÜNADİ, Yûsuf’un kardeşlerine seslendiğinde onlar, “biz bu ülkeye fesad çıkarmaya gelmedik, hırsız da değiliz” demişlerdi. Ancak aranan kap kardeşlerinin zahîresinde çıkınca, bu sefer kardeşlerine karşı ‘fesada’ başlamışlardı. Evet, Yûsuf ve Bünyamin öyle olmadıkları halde hırsızlık ithamında bulununca o olaya şahit olanları ifsad etmişlerdi.

Burada şunu görüyoruz: meşruiyet sorunu olanlar meşruiyet krizi çıkarmaya çalışıyorlar. Ki Yûsuf'un kardeşleri de böyleydi. Zahîredeki bardağı gördüklerinde azize hitaben Yûsuf aleyhisselama atıfla "zaten onun kardeşi de hırsızdı" diyerek güya kendi haklılıklarına, masumiyetlerine bir meşruiyet oluşturma çabası içindeydiler. Yakub aleyhisselamın ısrarla nefis vurgusu yapması, aslında evlatlarının bu meselede Yûsuf'un kuyuya atılmasındaki gibi nefsî davranıp, hüsn-i zanla ve insafla yaklaşmadıklarını göstermektedir. Haliyle nefsî olunca nazarları hakikati görememekte ve Yûsuf ile Bünyamin'i itham etmektedirler.

Çünkü Yakub aleyhisselam onlardan ancak ölüm halinde terkedebileceklerini söylerken kardeşleri önlerine çıkan ilk sınavda kardeşinin hukukunu aramayıp/korumayıp hem de Bünyamin'i suçlu çıkarıp kendilerini tezkiye etmişlerdi. Böylece verdikleri ahde de sadık kalmamışlardı.

Ama o şefkatliydi?!

Yakub aleyhisselam ‘şefkatli’ olarak zikredilen oğlu için “ama şefkat etmiş ona iyilikle yaklaşmış, onu korumuş” gibi bir tutumla yaklaşmıyor. İyi ve şefkatli olduğu halde o suçu işlemiş kardeşlerinin suçunu itiraf etmediğinden ve iyilik sahibi olduğu halde kendisini onlardan berî tutmadığından ve o fiiile ortak olmasından dolayı o şefkatli kardeşi de onların kefesine koyuyor ve diğer çocuklarına ettiği muameleyi ediyor.

Buradan alacağımız mesaj şudur: Şefkatin zulme mazereti olamaz. Zulmün de şefkate tahammülü olmaz. Yani bir kişi ve/ya bir olay üzerinde hüküm vereceğimiz zaman, zulmeden veya zulme rıza gösteren tarafta olmamamız için, çok ihtiyatlı olmalı ve iyice tetkik edip hüsn-i zannı elden bırakmadan, fakat insaf ve hakikat dairesinden de çıkmadan hakkın hatırını gözeterek hüküm vermemiz gerektiğini öğütlüyor. Yoksa masum dahi olsalar bu muameleri göreceklerdir.

Yakub aleyhisselam'ın bu tavrı ile ahirzamana dair bir hadisin son kısmında geçen ‘halim olanlar’ın(*1) nasıl şaşkına döndüklerini ve o gruba dahil edildiğini anladım. Çünkü o kardeş şefkatli de olsa, o şefkatsiz olaya dahil olmuş ve ses çıkarmayarak razı olmuştu.

Tevbesi edilmiş hatâyı yüze vurmamak erdemdir

Son olarak şunu belirtelim ki muktedir olan Yûsuf, kardeşlerinin hatalarının farkına varıp yanlışlarını haklı gösterme çabasından vazgeçirmek için bu yolu kullanıyordu. Yûsuf'un kardeşleri hatalarının farkına varıp da pişman oldukları zaman Yûsuf aleyhisselam'ın tavrı ise oldukça öğreticidir. “Artık size herhangi bir kınama yoktur” diyerek kucaklayıcı olmuş, pişman olan kardeşlerinin şefkate ve merhamete muhtaç olduklarını düşünerek hatalarını yüzlerine vurmamıştır.


1. Bunların üzerine kendilerinden çıkacak öyle bir fitne göndereceğim ki, içlerinde halim olanlar bile şaşkına dönecekler. (Tirmizi, Zühd, 60)

@_mikaildemir_

  01.02.2014

© 2021 karakalem.net, Mikail Demir




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut