Suriye’den gelen kitap

SEMİR

90’larda yirmi yaş civarında Müslüman oldu. ABD’li.



“Benim için, bütün şeyler Allah’tan geldi. Allah benim mukadderatıma yazmıştı bunu. İslâm’ı kabul etmemi sağlayacak vesileleri de O seçmişti.”


İSLÂM’A YÖNELİŞİMİN HEM entellektüel, hem de duygusal sebepleri bulunuyor. Gerek annem, gerek babam üniversite düzeyinde eğitim görmüş insanlar. Annem, önceden ateist olup Hıristiyanlığa dönmüş biri, babamın ise kişisel inançları var. Ailem oldukça zengin.

Epeyce küçük yaşlardan beri, siyasî meseleler ilgimi çekegeldi. Tarih kitapları okumaktan hoşlanır; ne var ki, askerî tarih ile siyaset arasında bir tercih problemi yaşardım. Kendimi bir komünist olarak görürdüm, ama o sıralar bunun ne anlama geldiği sorulacak olsa cevap verebilecek durumda da değildim. Zaman geçtikçe, realpolitiği ve sosyolojiyi öğrendim, ama komünist blok çöktüğünde hatamı kabul ve itiraf edip komünist devletlerin taraftarı olmaktan vazgeçtim. Bu hadise beni agnostik hale getirdi. Bütün insanların benlik derdinde koşmaya ve Allah’ın varlığı gibi soruların cevabını bilememeye mahkum olduğunu düşünmeye başladım. Felsefe öğrendim. Geçmişte yaptığım hataları tekrarlamaktan sakınmak istedim, ve bu yüzden bütün dogmaları reddettim.

Bu esnada, annemle babamın ayrılması hadisesi gerçekleşti. Aynı sıralar başkaca kişisel problemler başgösterdi. Bütün bunları unutmak için, zamanımın büyük kısmını (sözde) arkadaşlarla gülüp eğlenmek, içmek, sigara kullanmak, ve zamanla haşhaş içmekle harcadım. Zaman zaman ağır uyuşturucular kullandım (eroin, LSD, ve başka bazı zehirler). Buna rağmen, üniversiteden mezun olmayı başardım. Talihe bakın ki, askere gitmek zorunda kaldım (yaşadığım ülkede gidip gitmeme diye bir seçim yapma hakkına sahip değiliz). Orduda yakamı kurtaramadığım sıkı kurallar vardı ve bu benim için çok iyi birşey oldu. Ayrıca, yeme ve uyuma gibi basit şeylerden zevk almaya yetecek kadar yoruldum da. Elhamdulillah, kafa yapım değişti.

Sivil topluma geri döndüğümde, daha karanlık bir yıl yaşadım: Sürekli kötü alışkanlıklarımın iğvasına kapılıyordum, ve ordudaki büyük çabaların ve dostlukların ardından, bu hayatın çok yapmacık olduğunu hissetmeye başladım. Hayatımda başka birşeylerin daha var olması gerektiğini hisseder olmuştum. Sonra, kızkardeşlerimden Suriye’ye yaptığı bir seyahatten geri dönen biri, bana bir kitap verdi. Benim dilimde yazılmış olan bu kitap, onun orada aldığı bir hediye idi. Bu kitabın ona “Kitab-ı Mukaddes, Kur’ân ve Bilim” başlığını veren yazarı [Maurice Bucaille], Kur’ân’da onun vahyolunduğu zamanda bir insanın bilmesi kesinlikle imkânsız bazı şeylerin var olduğunu göstermek istiyordu. Sonuç, Kur’ân’ın otantikliğinin [gerçekten Allah kelamı oluşunun] bilimsel açıdan isbatı idi. Kitabı okuduktan sonra düşündüğüm ilk şey, “Aman Allah’ım! Ne harika olurdu!” diye düşünmekti—hayat çizgimde bir değişiklik yapmaya hazırdım.

Karşılaştırma yapmak için bir Kur’ân tercümesi satın aldım. Ve, bu meali tamamen okuyup bitirmeden önce, elhamdulillah, Müslüman olmuştum bile! Gördüğünüz gibi, bir psikologun, tercihimi tanımlamaya kalksa, açıklama kabilinden ortaya koyabileceği fazla birşey yoktu. Benim için, bütün şeyler Allah’tan geldi. Allah benim mukadderatıma yazmıştı bunu. İslâm’ı kabul etmemi sağlayacak vesileleri de O seçmişti. Elhamdulillah! Hiçbir psikologun göremediği şey, Kur’ân’ı okuduğumda kalbimde husule gelenlerdir: İman, insanın bilimsel bir isbat karşısında hissettiği şeyle pek ilgili değildir!

  28.01.2009

© 2021 karakalem.net, İsmail Örgen




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut