İKİ GÖZÜM, Canım Kardeşlerim,
İnşallah iyisinizdir. Esasen sıhhat ve dertler açısından, zahiren iyi olmak sanki artık mümkün değil. Ben de öyleyim. 55 yaşında, evlat ve torun sahibi olduktan; hele sahabenin bile korktuğu bu asırda yaşadıktan sonra, böyle şeyler artık gayet normal. Sabahları dinlenmiş olarak bile kalkmak artık zor.
Haber seyretmek bile herkes için artık çok tehlikeli. Her haber dert, sıkıntı, dehşet ifade ediyor. Hırs, vefasızlık, bedbahtlık her tarafı kaplamış. Vicdan sahibi bir insanın ızdırap çekmemesi imkânsız. Ancak iman gözlüğü sayesinde rahat nefes alabiliyoruz. Ancak o zaman her şey normale dönüyor.
Çok daha kavî imanım olsa, tam saadete erişirim ama, o feryat figansız hale bir türlü ulaşamıyor, “Mevlam görelim neyler, neylerse güzel eyler” sözünü tereddütsüz söyleyemiyorum. İnşallah daha iyi dereceler alırım, bu hallerden de kurtulurum. Çünkü “İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hâdisatın tazyikatından kurtulabilir.”
Beraber yaşamadığımızdan, laf söylemek de kolay oluyor. Ancak ben anne ve babamı kaybettikten sonra hala ağlamaktan, af dilemekten, pişmanlıktan kurtulamadım. İnşallah onlar da, Allah da beni affeder.
Hayatıma bakarken, haklı olayım haksız olayım validelere karşı da sizlere karşı da-hatta aile fertlerim dahil çok insanlara karşı da yanlış şeyler yaptığımı şimdi daha iyi anlıyorum. Allah ve ilgililer affeder inşallah. Ben, hayatımı, tam temizlenerek noktalamak istiyorum. Babam şimdi olsa, onu daha da iyi tutardım. Hiç üzmemeğe çalıştığım o pederime daha da hassas davranırdım. Ona hiç itiraz etmeden, tam memnun etmeye çalışırdım. Bunu yapabilmek için belki ilaç kullanırım, belki de her gece ağlayarak beraber olmanın zorluklarından nefes almaya çalışırım; ama asla eskisi gibi olmaz;.her şeye rağmen daha farklı olurdum.
Annemin, hala çalışma masamda tuttuğum, küçük, kırmızı, eski ve hala içi boş bir bozuk para çantası var; beni hala yakıyor. Şimdi onların evindeyim. Eski eşyaları, berbat evi nasıl da düzeltmeden onları orada yaşattığımıza şaşıyorum. Allah bizi affetsin. Neden kendi nefsim kadar onları düşünemedim. Kahrola kahrola ağlıyorum. Ancak bu sadece içimi rahatlatmaya yönelik olmaktan ileri geçemiyor, hiçbir şeyi halletmiyor. Çaresizlik beni yakıp bitiriyor. Çünkü geri dönüp yaşamak mümkün değil.
Bu hali mi, hiç olmazsa hanımım, evlatlarım, kardeşlerim, yakınlarım, dava arkadaşlarımla olan ilişkilerimde değerlendirip bir daha yanmamak; çaresiz kalıp perişan olmamak için kullanmak; düzelmek, daha halis bir Nurlu Mümin olmak; tam ve rahat hesap verecek halde ölmek istiyorum.
Babamın, Ayşe nineden aldığım bilgilerle bir tarihçesini yazdım. (Onu da gönderirim inşaallah. ) Ayşe Nine de bir bayram günü Mevlana gibi telaki ediyor olacak ki ahirete geçti gitti. 95 yaşında 80 yıldır namaz kılan, tesettüre riayet eden, tespihatı bile ağlamadan yapamayan hüşyar ruhlu bir hanım olarak yaşadı ve vatan-ı aslisine avdet etti.
O’nun anlattıkları beni iyice utandırdı. Manisa Sultan Camisinin samanlık yapıldığı; ekmeğin karneye bağlandığı bir dönemde öyle bir hayat yaşamışlar ki, anlatılmaz, dayanılmaz. Ben öyle yaşasam çok daha perişan bir halde olacağıma inanıyorum. O yine de kendini bu kadar muhafaza edebilmiş.
Değişik hadiseler ve Avrupa dahil çok yerde kırk yıla yakın Nur hizmeti içinde yaşadıklarım tecrübelerle ancak bir derece anlayabildiğim davranış hatalarımı düzeltmeye çok kararlıyım. Ancak hala, yeni eksiklerim, hatalarım ortaya çıkıyor. Bazı bildiğim hatalarımı da düzeltmeye dermanım yetmiyor. Ancak, artık hatalı ve acz içinde olduğumun, tam olarak farkındayım. Muhakkak düzeleceğim. En azından bu yolda davranış haritamı çıkarmış birisi olarak gayret ve tövbelerle yaşayacağım. İnşallah artık acz ve fakr mesleğini, enfüsî tefekkürü tamamlama gayreti içinde yaşamaya çalışacağım.Gerçi vicdanım, “Bad-ı harab-ı Basra”diyor, ama inşallah muvaffak olurum.
İhlas ve Uhuvvet Risaleleri’ninin metinlerini 1.şahsa göre değiştirdim. Defalarca kendime, yalnız kendime okuyor, onlardan maddeler halinde yapmam gerekenleri çıkarıyorum. Cebime kartlar halinde yazdım, zaman zaman ders notları olarak onlara bakıyorum. Bu yetmedi. Çünkü davranışlarımda ve kalbiden geçenlerde islah olamadığımı hissediyorum. Şimdi iki-üç arkadaş grubuyla bu eserleri dikkatli ve uzun süren bir çalışma süreci içinde mütalaalı olarak okuyup devretmeye çalışıyoruz.
R.Nurlardan nefse hitabeden, nefis terbiyesinde direkt ders olabilecek bölümleri kendime hizb olmak üzere seçtim. Bilgisayarıma koydum. Hava gibi, su gibi sık sık ona müracaat ediyor, önemli bir ilaç gibi nefsimi susturmadaki tesirini lezzetle tadıyorum.
Bunlar yetmeyince ömrüm boyunca işlediğim –bilebildiğim- büyük hatalarımı, bazı kusurlarımı ve günahlarımı kimseler anlamasın diye sembol kelimelerle bir karta yazarak cebimde taşıyorum. Birileriyle beraber olurken “Sen kimsin, bir bak. Otur oturduğun yerde, fazla zırlama, böyle nezih insanların arasında olmana şükret. Bunlar muhakkak senden iyidirler” diyerek kendimi, nefsimi susturmaya çalışıyorum.
Artık kendimi avukat gibi müdafaa etmemeye gayret ediyorum. Ancak buna henüz tam muvaffak olamadım. Ama asla bu gayeden vazgeçmeyeceğim; muhakkak bunu başaracağım.
Acaba Ağabeyim ve Kardeşim ile nelere dikkat ederek daha iyi ilişkiler içine girebilirim diye çoktandır düşünüyorum. Hatalarıma ve düzelmedeki aczime rağmen her şeyi yapmaya, ne gerekirse uymaya, her kusuru kabullenmeye, icap ederse her rezilliğe katlanmaya hazır ve razıyım. Ne olursa olsun ilişkileri, muhabbet seviyesini, muhakkak düzeltmem, geliştirmem lazım geldiğine inanıyorum.
Hanımın rahatsızlığı, Oğlumun iş meselesi, şeker hastalığı ve bel fıtığı, maddî imkansızlıklar gibi daha anlatamayacağım çok esbap yüzünden eksikliklerim var. Ama inşallah zihnen planımı tamamladım. Fiilen de tamamlamayı Allah nasip etsin. Antepli Vakıf K.. ağabeyin dediği gibi; Süleyman AS. geniş bir memleketin idareciliğine rağmen düzgün bir kulluğu yaparak; Eyüp AS. da büyük ve uzun süren bir hastalığa rağmen yine mükemmel bir tevekkül ve teslimiyetle harika bir müminliği ortaya koyarak, kaçmak için, mazeret bulmak için bize açık kapı bırakmamışlar.
Bu sebeple şimdilik:
- Kardeşlerimi, hanımımı, çocuklarımı, torunlarımı, yeğenlerimi, bütün yakınlarımı, dava arkadaşlarımı, olduğu gibi kabul edeceğim. Onların, -olsa bile- noksanlarını görmeyeceğim. Onlara icap ediyorsa kusurları için üzülecek ve sadece kendim gibi görüp, acıyıp dua edeceğim; belki çok senaryolarla, elime fırsat geçerse, çok dolaylı yollar veya kişilerle noksan gördüklerimi, boyunlarındaki akrep de olsa, ancak dolaylı ve onları incitmeden, belli etmeden, hissettirmeden düzeltmeye çalışacağım. Kardeşlerimin tükürüklerini miski amber kabul edeceğim.
- Küçüklerim dâhil herkesi kendime denk, hatta kendimden ileri kabul edip imamlık şerefini onlara vereceğim. Asla amirane davranmayacağım. Şeyh ile mürit, peder ile evlat mabeynindeki ölçüyle hareket etmeyeceğim. Çünkü Üstadım da öyle emrediyor.
- Muhakkak her konuda ilk adımı ben atacağım. Ben fedakârlık yapacağım. Hatta bunu fedakârlık saymayıp, böyle olmanın doğru olduğunu düşüneceğim. Maddi meseleleri asla gerilime sebep hale getirmeyeceğim, yakınlarıma karşı borçlanmaları bile göze alarak ve en ileri derecede cömertleşeceğim.
- Yarın ölmem kesinleşmiş gibi davranacağım. Bunu hep ön hafızamda(RAM’ imde) tutacağım. Her davranış ve düşüncemi buna göre ayarlayacağım.
- Ölürken “Şunu neden yapmadım, yapamadım” demeyeceğim. Dememek için şimdiden her şeyi yapacağım. Bin haysiyetim olsa da kardeşlerimle bir ruh gibi, muhabbetle, bir ve beraber olmak için yine Üstadım gibi feda edeceğim.
- Bütün davalarımdan, alacaklarımdan, haklarımdan vazgeçtim. Nefsimi müdafaadan tamamen vazgeçeceğim; onun rezil-i rüsva olmasına razı olacağım.
- Prof. Dr. Thomas Michael Beyin, Uluslararası Sempozyumda sunduğu; BSN. ve Papa’nın “Af mesleğini” anlatan tebliğinde anlatıldığı gibi keenlem yekün deyip geçmişte ne varsa, ne olursa olsun her şeyi affedeceğim. Daha doğrusu hiç hakkım olmaması fikrini böyle gerçekleştireceğim. Çünkü tam dostluğun gerçekleşmesi için bundan başka bir yolun, ilmen olmadığına tam kanaat getirdim.
- İlişkilerim hala düzelmiyorsa tekrar tekrar durumumu değerlendirip muhataplarıma, hatta başka arkadaşlarıma, icap ederse uzmanlara soracağım. Ağlayıp sızlayıp dualar edeceğim. Allah’a yalvaracağım. Muhataplarımın ayaklarına kapanma pahasına da olsa muhakkak af ve saf ile yaşayacağım. Muhakkak, ama muhakkak bu konuda muvaffak olmam lazım diye bu meseleyi hep asılacağım. Ta ki ölünceye kadar…
Acaba, siz de bu anlattıklarımı ve R.Nurun bütün hakâikini de yardıma çağırarak –ki, sizin daha ilerisini de düşünebileceğiniz kanaatindeyim- değerlendirebilir misiniz?
Ne olursa olsun, oralarda, beraberce “ son demini “ yaşadığınız bu hayatın daha kaliteli ve insanca olmasını istemez misiniz? Her gün ölmek ve ciddi bir hesaba çağrılmak ihtimali içindeki yaşayışımızın, daha güzel hale gelmesi için, Nurlu bir Mümin haline gelmekte daha iyi dereceler almayı düşünmez mi, bana bu konuda yardımcı olmaz mısınız?
Allah’a emanet olun. Selâmün aleyküm.
Sizi çok seven,
Dualarından hiç eksik etmeyen,
aciz, fakir ve çok kusurlu,
ancak çok pişman ve düzelmek için her şeye razı ve hazır kardeşiniz.
Halil Köprücüoğlu