*Bu sayfa, sitemize gelen, sitemizdeki ana sayfaların formatına denk düşmediği için bu sayfalarda değerlendirmediğimiz, ancak paylaşmaya değer bulduğumuz yazıların sunulduğu bir havuz olarak tasarlanmıştır.

 Duvarlar yıkıldı mı?

Mehmed Boyacıoğlu

Eğer her inancın ve kimliğin, kendisini gizlemeye hiç gerek kalmadan kendi haliyle ortaya çıkacağı hür bir ortam isteniyorsa, insanların tasavvurlarını kemikleştiren hissî engeller kaldırılmalıdır. Bir milletin nesilleri, birbirlerini bu manevî duvarlar olmadan tanıyabilmelidir.


MÜ’MİNİN DÜŞÜNCESİNDE insanlığın geçmiş dönemleri, bazen de her asrı bir Habercinin aydınlattığı zaman dilimleridir. Bunun sonucu, insanlıkta manevî tekamül ve maddî ilerleme gerçekleşmiştir. Dünyada iyilik adına ne varsa, ya bir nebînin lâl-ü güherinden ve onu takip eden kutlular tarafından insanlığa ulaştırılmış, ya da onun gölgesinde kalmayı azımsayan, akıl fenerini işe katan filozoflar tarafından yayılmıştır.

Birilerinin tasavvuruna göre ise insanlık, düşe kalka yürüdüğü yolda doğruları deneye yanıla kendisi öğrenmiştir. Hâzık doktorların tavsiyelerine uymayıp da ilaçların faydalı veya zararlı olduğunu kendi üzerlerinde deneyerek iyi olmaya çalışan hastalar gibi...

Bu ikinci kısımdan birileri, ortaya attıkları ‘insanlığın ortak mirası’ kavramıyla güya insanlığın hiçbir maddî ve manevî eserini küçümsemez, onları olduğu gibi kabul ederek, bunlardan kendine hisse çıkartmaya çalışır. Seküler hümanizm adını verdikleri şey bu olsa gerektir.

Ama görüyorum ki, insanlığın ortak mirası sözünü diline sıkça dolayanların çok büyük bir kısmı, bu mirasın kendilerine göre önemli bölümünü hafife alıyor, onun ürünlerini ciddiye almıyor.

Bu görmezden gelmenin örneklerini vereceğim.

Televizyon film veya dizilerinde, bizim anladığımız adam gibi selamı kimler verir, hiç düşündünüz mü? Bazılarını tenzih ediyorum; ama büyük çoğunluğunda adam gibi selamı, adamlıktan nasibini ya alamamış, ya da alamadığı var sayılan kimselere verdirilir. Mesela, genel müdür, okul müdürü, şube müdürü ya da öğretmen selam vermez dizilerde. Haklarını yemeyelim; din dersi öğretmenleri selam verebilir, onların da hangi tiplerden seçildiği malum: şahsî hayatlarındaki bir sürü hataları dışarı vuran, öğrenciyle ve mesai arkadaşları ile geçinemeyen “hayırsız” tiplerin selam vermesinde sakınca yoktur. Ha, bir de kapıcılar ve odacılar selam verebilir.

Dizilerdeki isimlere dikkat ettiniz mi? Sözgelişi, Mete’ler, Kaya’lar, Savaş’lar genel müdür olabilir, ama hiçbir çirkinlik çağrıştırmayan Hüseyin’den ve Güzel İsimler’in kullara da verilebilenlerinden biri olan Mennan’dan olsa olsa kapıcı olur. Sonradan görme, para şımarığı birileri de, bir şirkete eskaza baş olursa, onun da selam vermesinde mahzur yoktur.

Dizilerdeki karakterlerin neye inanıp neye inanmadıklarına hiç dikkat ettiniz mi? Bâtıl inançları; türbelere çaput bağlayarak dilek dileme gibi bazı maskaralıkları, hangi tiplerin savunduğunu görüyor musunuz? Kesinlikle ya okuma yazma bilmeyenlerdir, ya da ilkokulu bitirmiş birileri olur. Okumuş olanlardan zinhar öyleleri çıkmaz (!).

Mektep–medrese görmemiş, ilim sahibi değil, ama irfan sahibi bir köylü amcanın dizilerde hiç bilge sözler sarfettiği görülmüş müdür? Görülmez; zira bilgelik çıksa çıksa bu ülkenin resmî okullarından mezun olan birilerinden çıkar!

Aşı kampanyası için kullanılan bir tanıtım filminde birileri sorar: ‘Çocuğunuza aşı yaptırdınız mı?’ Cevap hazırdır: ‘Hayır, biz okuttuk.’ Okutma ile aşıyı karşı karşıya getirecek güya şaşkın manevî şaşı.

İslamî tesettür diye tarif ettiğimiz tarzda örtülü olan birilerinin siz hiç komşuya, iyilik, düşküne yardım ya da bir hastaya kan verme gibi iyi bir rolde oynatıldığına şahit oldunuz mu? Ama, ilaç için de olsa bu rollerden birinin bulunması gerekiyorsa, ‘sıkma başlı’ birileri bu merhametli rolü üstlenebilir.

Siz hiç Arap kavimden birilerinin bir film veya dizide müspet bir rolde görev aldığını gördünüz mü? Göremezsiniz, zira onlar çok büyük çoğunlukları itibariyle Müslümandırlar ve o dinin birinci muhatabı ve bayraktarıdırlar. Siyah köpeklere, koskoca bir cihan imparatorluğunu kısa sürede batıran bilgisiz muhterisler olan İttihatçılardan miras kalmış bir alışkanlıkla ‘Arap’ diye çağrıldığı zaten malumumuz.

Bu örnekleri çoğaltmamız ve ciltler dolu yazmamız mümkün. Eğer her inancın ve kimliğin, hiç takıyyeye (ki, bizimle ilgisi olmayan bir Şiî ıstılahıdır), gizlemeye hiç gerek kalmadan kendi haliyle ortaya çıkacağı, hür bir ortam isteniyorsa, bu manevî duvarlar, insanların tasavvurlarını kemikleştiren bu hissî engeller kaldırılmalıdır. Bir milletin nesilleri, birbirlerini bu manevi duvarlar olmadan tanıyabilmelidir. İnsanların iradelerine ipotek koymaktan vazgeçilmelidir. Mevzuatta, bu tür ayrımcılığı önlemek için maddeler varsa işletilmelidir, yoksa da bu tür maddeler ilgili kanunlara ilave edilmelidir.

Yoksa, başbakanın sıkça tekrar ettiği medeniyetler buluşması hiç mi hiç gerçekleşmediği gibi, aynı medeniyetin mirasçıları birbirini yemeye devam eder.

  17.02.2005

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut