Serbestiyet

Gözlemcilikten istifamın öyküsü (Bayram tatlısı niyetine)

Hayatın içinde olanlardan değil kenara ittiklerinden olma korkusu ve herkese değil sadece dar bir mecraya konuşuyor hale düşme endişesi ile gençlik yıllarında insanların içine karışarak dikkatli gözlerle ortalığı süzerdim hep. Bu sebeple her kesimden insanı görebildiğim, duyabildiğim, gözlemleyebildiğim ortamları bir fırsat zemini olarak gördüm. Ama otuzlu yılların nihayetine varmadan, bu gözlemcilikten istifa ettim.


DAHA YİRMİSİNE varmamışken yazı ve yayın yolculuğu başlamış biri olarak, henüz yirmili yaşlarımda iken gelişen bir korkum vardı. Daha ileri yaşlarda olan, hatırı sayılır bir şöhrete ulaşmış, belli bir kesimde çok ciddi bir takipçi edinmiş, ama o genç yaşımda bana hayattan kopmuş ve kendisini giderek küçülmekte olan bir kafese hapsetmiş halde gözüken kimi ‘büyük’ yazarlar sebebiyle gelişen bir korkuydu bu. İlerleyen zaman içinde aynısı benim de başıma gelir mi? Gelmemesi için ne yapmalıyım?

Bu korku ve onun peşisıra gelen endişe ile -endişe derken, Türkçedeki yerleşik anlamı ile Farsçadaki ‘düşünce’ anlamını beraberce kastederek bu kelimeyi kullanıyorum- kendimce bir dizi tedbire başvurdum o zamandan beri. Hadden aşmış veya yanlış değerlendirilmiş övgülerin, hakaret ve sövgü kadar yıkıcı etkileri olabileceğini gördüğüm bu tecrübeyle, talebe göre yazı arzı oluşturmamak bir temel ilke olarak gözükmüştü gözüme. Yanı sıra, bende oluşan duyguların, olumlu ve olumsuz fark etmeksizin itidal ve dengenin yitimiyle ifrat veya tefritlere sürüklemesi ihtimalini de gördüğüm için, bekleyerek, demlendirerek, aşırı sevinç ve öfke gibi duyguların yoğunlaştığı anlarda yazmaktan özellikle uzak durarak, ayrıca dürüstçe kanaatini söyleyebilen üçüncü gözleri de yazma sürecine dahil ederek yazmaya çalışmıştım hep. Bir de, hayatı, insanları, farklı bakışları görebilmek ve hayatın dinamik akışı içinde kalabilmek için, duvarların ötesine geçme, her kesimden insanın halini görüp sesini işitebileceğim bir yaşayış biçimi geliştirme gibi de bir hassasiyetim olmuştu.

Çoklarına garip gelebilir ama, sınava girmemden neredeyse çeyrek asır sonra ehliyetimi almamın, sonrasında yine araba kullanmaya heves etmememin ardında dahi, bende henüz gençlik yıllarında gelişen o korku ve endişenin bir hissesi var. Bütün toplu ulaşım mecralarını kullanan, dahası birkaç bin adımlık mesafelerde yürümeyi şiar edinen biri olarak, bu şekilde neredeyse her kesimden insana temas etme ve hayatın dinamik akışına birebir şahit ve dahil olma ‘lüksünden’ mahrum kalırım endişesi ağır bastı çünkü.

Her ne ise…

Hayatın içinde olanlardan değil kenara ittiklerinden olma korkusu ve herkese değil sadece dar bir mecraya konuşuyor hale düşme endişesi ile, gençlik yıllarında insanların içine karışarak dikkatli gözlerle ortalığı süzerdim hep. ‘Gözlem yapmak,’ yazarlığın olmazsa olmazıydı ve ‘iyi bir gözlemci olmak’ yazı hayatında ilerlemek için bir vazgeçilmez olarak bana gözüküyordu. Bu sebeple her kesimden insanı görebildiğim, duyabildiğim, gözlemleyebildiğim ortamları bir fırsat zemini olarak gördüm. Serbest zamanlarımda sıkça başvurduğum bir uygulama, en zengininden en fakirine farklı muhitlere giden otobüslere binmek, son duraktan sonra o muhitin yollarında yürümek, müsait bir mekânında oturup insanları gözlemlemek ve dinlemekti meselâ.

Ama yaşın getirdiği bir sonuç mudur bilemem, zaman ilerleyip kendimle ilgili genç tanımı anlamını yitirip ‘orta yaşlı’ doğru bir tanım haline gelmeye başladıkça, toplumu ve insanları okuma, hayatın dinamik akışının içinde kalma çabasını hâlâ doğru bulmakla birlikte, insanlar üzerinde ‘gözlem yapmanın’ doğru bir tutum olmadığı kanaatine ulaştım. Farklı bir sosyal kesimden insanları birer ‘denek’ gibi inceleyen birkaç çalışmanın bende bıraktığı kekremsi tadın da bunda etkisi vardır muhtemelen. Sonuçta bu tutum, insana karşı saygısızlık gibi gözükmeye başladı benim gözüme. Bu gözlemcilikte, kendisini merkeze koyup başka insanları kendi yazı hayatı için birer ‘nesne’ye ve ‘malzeme’ye dönüştüren nâhoş bir taraf vardı. Doğru bulmamaya başladığım birşeyi sürdüremezdim. Sonuçta, otuzlu yılların nihayetine varmadan, bu gözlemcilik...


Bu yazının tamamını,
serbestiyet.com’da okuyabilirsiniz.

  11.07.2022

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut