Serbestiyet

Kafamdaki sorular

Bir Yaratıcıya ve O’nun Hesap Günü yarattıklarına bu hayattaki davranışlarıyla ilgili hesap sorarak vereceği ödül veya cezaya inandığı halde o Yaratıcının insan için koyduğu en temel ahlâkî ölçüleri çiğneyenler olgusu; yanısıra, inanmadığı için kendisine ‘herşey mubah’ kılmayan, bilakis bir ahlâkî alan içinde yaşamaya gayret edenler gerçeği, her iki durumun sebepleri üzerinde beni uzun uzun düşünmeye yöneltiyor.



FYODOR DOSTOYEVSKİ’NİN Karamazov Kardeşler’inde geçen bir sözün dindar çevrelerde, özellikle de mütedeyyin camianın entellektüel halkalarında çokça dolaştığına şahit olmuşumdur. Dilimize “Tanrı yoksa, herşey mubahtır” veya “Tanrı olmasa, herşey mubah olurdu” diye çevrilen sözdür bu. Beklendiği gibi, ilgili ortamlarda bu söz üzerinden varılan sonuç veya bir kez daha dile getirilen kanaat, kendisi için ‘herşeyi mubah’ kılmayan, bilakis kırmızı çizgileri, dolayısıyla ‘olmazsa olmaz’ları ve de ‘asla olmaz’ları olan ahlâkî bir düşünüş ve yaşayış için inancın zorunlu olduğudur.

Dinin insanlar için ölçüler ve sınırlar da koyarak onları ‘güzel ahlâk’a davet ettiği, Kur’ân’da peygamberlerin güvenilirlik (emn) ve doğru sözlülük (sıdk) başta olmak üzere güzel ahlâk özellikleriyle nitelendiği, Hz. Muhammed’e ise “Sen pek büyük bir ahlâk üzeresin” diye hitap edildiği (bkz. Kalem sûresi, 68:4), öte yandan Peygamberin de kendisinin “Ben ahlâkın güzelliklerini tamamlamak üzere gönderildim’ dediği dikkate alınırsa, din ile ahlâk arasında bir ilişki olduğu açık bir gerçek.

Ama bu ilişki ne şekildedir? Din mi ahlâkı getirir, ahlâk mı dinî inancı korur? Din ile ahlâk arasındaki ilişki hangisinden hangisine doğrudur, yani hangisi hangisini netice verir? Yoksa bu ilişki, bir yönden öbürüne değil de, karşılıklı, çift yönlü ve çift taraflı mıdır?

Bu sorular, kanaatimce, dindar camiaya hâkim olan ‘dinin peşinen ahlâkı da getirdiği’ önkabulünü geçerek, sakin biçimde müzakere edilmeyi hak ediyor. Kaldı ki, Hz. Peygamber’in “Ahlâk dinin kabıdır” gibi, “İnsanlar altın ve gümüş madenleri gibidir. Cahiliye devrinde hayırlılarınız, İslam devrinde de hayırlılarınızdır” gibi hadisleri, öte yandan Hakîm b. Hizam gibi isimlerin İslâm’la tanışmaları ile güzel ahlâkları arasında kurduğu ilişki dikkate alındığında, dindar çevrelere hâkim olan bu önkabulün en başta hadislerle uyumlu olup olmadığının sorgulanması gerekiyor.

Hayatî önemde olduğunu düşündüğüm bu soruları şimdilik bir kenarda saklı tutarak, kendi namıma, yaşadığım yılların, özellikle de son yılların önüme koyduğu bir gerçeği açıklıkla dile getirmem gerekiyor. Gerçek şu ki, bir dinî inancı olmadığı halde kendisi için ‘herşey mubah’ olmayan, bilakis keskin ahlâkî çizgileri olan ve bu çizgilere göre davranıp yaşayan insanlar da var; ikrar ve ilan ettiği bir dinî inancı olmasına rağmen, onu dahi eğip bükerek herşeyi kendisi için mubah kılabilen insanlar da…

Bu olgu, en azından yaşayış planında, ahlâkî alan ile dinî alan arasında mutlak bir kesişme olmadığını; yani, en azından görünürdeki dindarlığın otomatik biçimde ahlâkîliği temin etmediğini, öte yandan lâdinîliğin otomatik olarak ahlâksızlığa kapı açmadığını açık biçimde gösteriyor.

Bilakis, dinli veya dinsiz, yahut dindar veya seküler, inanç noktasında birbirinden farklı hatta zıt yerlerde gözüktükleri halde, ahlâka dair tanımları birebir örtüşmüyor olsa bile ilke olarak ‘ahlâkîlik’ konusunda ortaklaşabilen insanlar var. Aynı şekilde, dinli veya dinsiz, inançlı veya inançsız, dindar veya seküler, son tahlilde inanç bakımından birbirinden farklı hatta zıt konumlarda olmalarına karşılık gayriahlâkîlikte buluşan; kendi yararı ve çıkarı için herşeyi eğip büken; hatta ortak çıkar ve yarar gördüklerinde inanç düzlemindeki bütün farkları unutup birbiriyle bu haksız ve ahlâksız ‘üleşme’de paydaşlar ve müttefikler haline gelen kişilerin varlığı da aşikâr…

Bu tabloya baktığımızda ise, insanlar arası ilişkilerde dindar-lâdinî ekseninin ötesinde bir ahlâkî eksenin gerekliliği; bir ahlâkîlik-gayriahlâkîlik denklemi üzerinden tavır alma ve tutum takınma lüzumu ortaya çıkıyor.

Aslında dinin...


Bu yazının tamamını,
serbestiyet.com’da okuyabilirsiniz.

  23.05.2022

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut