Cennet ve Cemâlullah ertelenmiş midir? İbn Atâullah el-İskenderî’den hikmetler – 3

Abdullah Taha Orhan

“Cenâb-ı Hak âhiret yurdunu mümin kullarına mükafat için bir mekân yapmıştır. Zira bu dünya onlara vermek istediklerini barındıramayacak kadar dardır. Ayrıca O, bekāsı olmayan bir yerde mükafatlandırılmayı kullarına layık görmemektedir.”

RABBİMİZİN HİTÂB-I EZELÎSİNDE kendini tanıttığı isimlerinden birisi Serîu’l-hisâb, yani “çabuk hesap gören”dir. İnsan da yine Kur’ân’ın tarifiyle “acûl” (İsrâ, 17/11) yani aceleci tabiatlı yaratılmıştır. İstediklerini hemen şimdi ister. Anında görünsün ister. Mümin kulların en makul sayılabilecek taleplerinden biri ise adalet ve rahmet beklentisidir. Dünya hayatında yaşanan haksızlıkların, zulümlerin hesabı hemen kesilsin, Hak yerini bulsun ister insan. Diğer taraftan aslında bu beklentinin bir tarafında da kendi hakkının verilmesi ve daha da ötesinde Rabb-i rahimin rahmetinden gelecek hesapsız mükafatlara mazhar olma arzusu da vardır. Nitekim insan genellikle kendi yaptığı haksızlıkları, kendi hatalarını değil de kendisine yapılanları dert edinir. Bu yüzden de bir an önce hesap görülsün, hakkını alsın ister.

Peki Serîu’l-hisâb olan, çabuk hesap görücü olan âdil ve merhametli rabbimiz, üstelik insanı da acûl fıtratta yaratmışken ve insanın bu arzusunu en iyi bilen olduğu hâlde neden böyle yapmaz?

İskenderî hazretlerinin bu hikmeti insanın bu varoluşsal problemine bir çözüm sunar.

Ona göre insanın bu ‘anında görüntü’ talebinin ahirete ‘zahiren’ de olsa ertelenmesinin sebebi dünyanın fani yüzünün bu mücazat ve mükafatın görülebilmesi için uygun istidatta olmamasından kaynaklanır. Sonsuz bir azap ya da bitimsiz cennet nimetleri, her an yeniden yeniye yaratılan bu oluş ve bozuluş, kevn u fesâd, alemine nasıl sığsın, der İskenderî. Daha da önemlisi, Cenâb-ı Hakk’ın kendi suretinde yarattığı halifesi, ebede namzed ve mükerrem bir varlık olan insanoğlunun izzetine de aykırı olsa gerektir ona bu dar dünya hayatı içerisine sıkıştırılmış bir mükafat sunmak.

Ancak meselenin bir başka boyutu da olmalı. İskenderî’nin bir başka sözü bu hikmetini şerh eder nitelikte: “Cenâb-ı Hak peşin ibadete veresiye cennet vermekten münezzehtir.”

Buradan şunu anlıyoruz. Aslında insanoğlu zahiren yapılanların karşılığının alınmadığını/görülmediğini zannediyor. Fakat aslında her amelin, her niyetin karşılığının nüveleri kendi içine dercedilmiş şekilde zaten mevcut. Bu yüzdendir ki Rasûl-i Ekrem “iyilik, kalbin kendisiyle huzur bulduğu, kötülük ise kalbi huzursuz eden şeydir” (İbn Hanbel, IV, 227) buyurmuyor mu? Kalb huzurundan daha büyük mükafat, huzursuzluktan daha büyük ceza olabilir mi?

Şunu da hatırlamakta fayda var. İyilikte mutlak pay Cenâb-ı Hakk’ındır. İnsanın yaptığı, ulemamızın ‘kesb’ adı altında terimleştirdiği şekilde, Hakk’ın iyilik çağrısına bir “belâ/evet” demekten ibarettir. Bu açıdan bakıldığında aslında en büyük hata insanın bir beklenti içinde olmasıdır belki de. Zira amelin ruhu ihlastır, ihlas ise beklentisiz olmayı gerektirir. Dolayısıyla zaten beklenti için, beklenti içinde yapıldı ise aslında belki de amelin ‘yok’ olduğundan bile bahsedilebilir. Bu durumda, var olmayan bir amelin neticesini beklemek beyhude olacaktır. Yine Rasulullah’ın talimiyle cennet amellerle kazanılamayacak bir nimet değil midir? (Buhârî, Rikâk, 18)

Cennet ve cehennemin şimdi ve burada, ahiret hayatının dünyada başladığını düşünür sûfîler. Fakat perdeli olduğu için fark edilmez. İskenderî hazretlerinin hikmetine tekrar bakacak olursak, bu perspektiften aslında hakikatte bir erteleme söz konusu değildir. Dünyanın nisbîliği gereği bize ‘öyleymiş’ gibi görünür.

Son olarak, insanın arzu edebileceği en büyük nimet ya da mükafat şüphesiz rabbiyle mülaki olmaktır. O, cennetten büyük cennettir. Belki bu nimetin tehiri söz konusu edilebilirse de Cenâb-ı Hak bu âlemi boş yere yaratmadığına göre bu âlemde de O’nunla mülaki olmak mümkün olmalı değil midir? Sûfîler elbette mümkün olmalı diye düşünür. O’nunla iletişim kurmanın en kolay metodu ise tezekkür ve tefekkürdür.

Yoksa neden “bak Allah’ın rahmet eserlerine” (Rûm, 30/50) buyursun ki rabbimiz, o rahmet eserlerinde Müessir’i göremeyeceksek?

  27.04.2022

© 2021 karakalem.net, Abdullah Taha Orhan



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut