Rahmet yağmurlarından tevhid meyvesi devşirmek: İbn Atâullah el-İskenderî’den hikmetler – 2

Abdullah Taha Orhan

“Meyvesini bilemediğin bir tecelliyi (vârid) sakın büyütüp onunla övünme. Çünkü buluttan asıl amaç yağmur değil yerden meyvelerin bitmesidir.”

SÛFÎLERE GÖRE ÂLEM CENAB-I HAKK’IN İSİMLERİNİN tecellilerinden ibaret. Âlem böyle olduğu gibi insan ve onun halleri de böyle. Örneğin el-Kâbız ismi tecelli ettiğinde üzerinde daralıverir insanın yüreği, el-Bâsıt ismi imdada yetişir ve ardından bir açılım gelir. İnsanın “ben buldum, aklıma geldi” ve benzeri cümlelerle ifade ettiği şeyler de aslında Hakk’ın tecellilerinden ibarettir. Nitekim İskenderî hazretlerinin hikmette bu tecelliler için kullandığı terim vâriddir ve “gelen” demektir.

“Gelenler” bir amaç için gelir, insanın manevi bünyesinde misafir olur ve giderler. Mevlânâ bu bağlamda insana uğrayan bu farklı hâlleri “konuklar” olarak tasvir eder. Onları insan memleketinde, kalb sarayında lâyık oldukları şekilde ağırlamak gerekir. Bu ilâhî konuklar elbette amaçsız seyahat etmezler. Varmak istedikleri bir menzil vardır ki o da tüm hallerin, tecellilerin nihayette akıp ulaşacağı umman olan tevhid denizidir. Bu açıdan bakıldığında Allah’tan gelen bu farklı haller yağmurlar gibidir, insanın yüreğinde gerekli boşlukları doldurup bir yatak oluşturarak tevhid bahrine ulaşırlar.

Her şeyin yolunda gitmesi, yağmurların oluşturduğu nehirlerin denizlerle buluşması içinse önlerine sed konulmaması gerekir. Bu sedlerin en büyüğü ise bu hâlleri sahiplenmektir. Kârun’un dediği gibi: “bunlar bana ilmim sayesinde verildi” (Kasas, 28/78) demek… Halbuki “gelenler” hep Hak vergisidir. Cenâb-ı Hakk’ın Rasulullah aleyhissalatuvesselama ve onunla birlikte tüm insanlığa hitabında buyurduğu gibidir hakikat: “Attığın zaman sen atmadın, Allah attı.” (Enfâl, 8/17)

İskenderî’nin bu hikmette dikkat çektiği ve insanın kendisiyle övüneceği tecelliler ekseriyetle kerâmetvâri haller olmakla beraber dışarıdan belli olmayan bazı haller de olabilir. Örneğin insanın başkasına nasip olmayan bir şeyi keşfettiğini hissetmesi gibi. Ya da Allah indinde çok özel ve seçilmiş olduğu hissi… Müslüman olmanın belki en zor imtihanı budur. Şeytanın bu tipten sağdan yaklaşmalarına karşı ayık olmak ve her hâlükârda Cenâb-ı Hakk’ın hukukuna riayet edebilmek, hâşâ O’ndan rol kapmaya çalışmamak.

Gelenler bir amaca matuf gelirler dedik. En yüce amaç tevhide ermektir. İskenderî’nin teşbihini kullanırsak, gelen rahmet yağmurları insan toprağında tevhid meyvesi versin için gelir.

Bu açıdan bakıldığında en büyük kayıp ise gizli şirklerle, insanın başta kendisi olmak üzere sebeplere tesir vermesi ve tevhidden uzaklaşmasıdır.

“Meziyetin varsa hafâ türâbında kalsın, ta neşvünemâ bulsun” diyen Bediüzzaman’ı da analım bu vesileyle. Gizlilik toprağındaki meziyeti canlandıracak olan şey ism-i Rahîm tecellileriyle gelecek rahmet yağmurlarıdır. İnsanın “ben yaptım, yaparım, yapacağım” demesiyle olacak iş değildir bu.

Olacak olan, “inşâallah” olacaktı. O isterse, O’nun tecellisiyle olacaktır: “Allah’ın dilemesine bağlamadıkça (inşâallah demedikçe) hiçbir şey için «Bunu yarın yapacağım» deme. Bunu unuttuğun takdirde Allah’ı an ve: «Umarım Rabbim beni, doğruya bundan daha yakın olan bir yola iletir» de.” (Kehf, 18/23-24)

  25.04.2022

© 2021 karakalem.net, Abdullah Taha Orhan



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut