O ALDIĞIN TEK BİR NEFES VAR YA..

BİR FİZİK kanunudur; hareket harareti, hararet kuvveti, kuvvet cazibeyi yani çekimi doğurur. Gün içinde binlerce kez nefes alır veririz. O bir tek nefesimizi alabilmemiz için, biyolojik ve fizik kanunlarının hassas bir ilişkiyle çalışmaları gerekir.

Örneğin havanın içimize girebilmesi için, iç basıncımız ile dış basıncın uyum içinde olması lazımdır. İç basıncımız dediğimiz homeostasis ile dış basınç yani atmosferin dengeli durumu sayesinde nefes alabiliriz.

Atmosferin yokluğu hayatla bağdaşmaz. Eğer atmosfer basıncı gereğinden çok veya az olursa, bu sefer nefes alışımız güçleşir hatta durabilir.

Bize evrenin kusursuz çalıştığını gösterdiği için her nefes alışımız aslında bir bayramdır.

Şu kısacık nefes alışlarımız esnasında, kendimizde ve çevremizde ne tür değişimler olmaktadır? Örneğin; yüz trilyonu aşkın hücre bulunan vücudumuzda, bir milyon hücre öldü ve yerine bir milyon hücre hayata gözlerini açtı. O bir tek nefes esnasında, on beş milyon ton su okyanuslardan buharlaştı ve bir o kadarı da yağmur olarak yeryüzüne yağdı. Bu esnada dünyamız, güneşin etrafında otuz km daha yol aldı. Güneş sistemimiz ise, Samanyolu Galaksisi etrafında iki yüz elli km yol kat etti.

Peki atmosfer basıncındaki bu kritik seviyelerin korunabilmesi için ne gereklidir?

Öncelikle dünyanın kendi etrafında saatte 1670 km hızla dönmesi lazımdır. Aynı anda yerküremizin güneşin etrafındaki yörüngesinde saatte 106.000 km hızla seyretmesi de gerekir. Dahası, güneşin Vega/Ülker takımyıldızının etrafında saatte 720.000 km gibi inanılmaz bir süratte gitmesi gerekir. Tabi, güneş sistemine bağlı gezegenleri de beraberinde süpürerek...

O aldığımız tek bir nefesin, içimize kolayca girebilmesi için yüz kırk dokuz milyon km ötemizdeki, yüzeyi ateş topu olan güneşten tutun, tâ akciğerlerimizdeki altmış dokuz angströmlük bir alanda gerçekleşen oksijen değiş tokuşuna kadar, özveriyle çalışan bir evrenin içinde yaşadık, yaşıyoruz ve yaşamaktayız.

Akciğerlerimizin içine giren bir oksijen atomunun, alveol keseciklerine yanaşarak eritrositlerin içine girebilmesi için, altmış dokuz angströmlük bir açıya ihtiyacı vardır. Bir angström, santimetrenin yüz milyonda biridir. Oksijen daha dik veya yatay yanaşacak olursa, ya eritrositlere tutunamadığı için vücuda giremez yada karbondioksitin vücudu terketmesini engeller. Her iki durum da, ciddi nefes darlığına ve ölüme davetiye demektir. Bütün bu yaşadıklarımız bize, mikro kosmostan makro kosmosa kadar dehşetli bir bağlantının, sonsuz bir ilmin, muazzam bir iradenin ucunu göstermektedir.

Bu sayede bizler de rahat rahat nefes alabilmekteyiz. Aldığımız nefesi verirken de, o esnada ses tellerimizi titreterek "çok şükür" diyebilmekteyiz.

Şu an akıllara durgunluk veren bu faaliyet, hâlâ saniye saniye devam ediyor.

Nefes alışımız, yer çekiminin varlığı, mevsimlerin mevcudiyeti gibi uzayıp giden tüm bu örnekler, baş döndürücü bir etkinlik içinde sürüp gidiyor. Uç uca eklenerek ömür dakikalarını oluşturuyorlar.

İyi de neden?

Şu muazzam canlı faaliyet, neden ve kimin için çalışıp duruyor?

O aldığımız tek bir nefes...

İnsana verilmiş en değerli servet. Karşılığında, sonsuzluğu kazanabileceğimiz ömür sermayemiz.

Kullanacağımız son nefesimizi vermeden önce, onu bize ikram Edeni (c.c) unutmadan yaşayabilmemiz duasıyla...

  12.11.2021

© 2021 karakalem.net, Aykut Tanrıkulu

  1. English Version of the Article Bu yazının tercümesini okumak istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut