Model Kurmak

Harun Pirim

Evet, hep model kuruyorduk. Hadiseleri içinde açıkladığımız şablonlarımız çeliktendi adeta. Bireyi, hayatı anlamlandırmada hep gizli varsayımlarımız vardı. Bu varsayımlar üzerinden hayatın asli dinamizmini yitirip, donuk bir kesitini modelleyerek doğru veya yanlış belleyip genellikle ümitsizlik üretiyorduk.


Kaynak: https://unsplash.com/photos/Qr0Dvl8YQtU

DOKSANLARIN SONU, ikibinli yılların başı, o gençlik yaz mevsiminin tropikal ontolojik sorgulama kasırgalarının kalp ve zihin dünyamızda esip; kültürel dindarlığımızla, o zaman adı konmamış da olsa yapmacık, bir türlü içimize sindiremediğimiz dünyevi yaşantımızla yüzleşmemizi hızlandıran vasatlardı. O gençlik istiğnamda, gerek yaşam gerekse düşünce dünyamda tehlikeli savrulmalarımda ihtiyacım olan samimiyeti diğer bir ifadeyle kaderin şefkatini paylaşımlarıyla, dinlemeleriyle taşıyan arkadaşlarımı hep hayırla yad ediyorum. Orta okul, lise, üniversite hazırlık yılları hasbel kader içinde dahil olduğumuz, yakından gözlemleyip fıtraten itici bulduğumuz farklı farklı birlikteliklerle geçmişti.

Zamanında Manisa’nın en başarılı öğrencileri, basketbol takımı bu birlikteliklerdendi. Neticede sosyokültürel anlamda başarılı, çalışkan, farklı duruşları olan birçok hayat iç dünyamızdaki arayışa karşılık veremiyordu. Uzunca yıllar, günlerce arkadaşlarımla çevremizdeki insanların bize dilleriyle veya yaşantılarıyla dayattıkları hayatın anlamsızlığı üzerinde düşünüp durduk. İnsan raydan çıkmaya görsün, artık hiçbir yola gözü kör giremiyor. Tablo aslında netti, kör köre görmeyi öğretemezdi. Yakınımızdaki büyüklerimiz, yaşam öykülerine saygı duymakla birlikte kendi yaşadıkları çevrenin kurbanlarıydı. Kendi açmazları vardı; kör düğümleriyle verdikleri öğütler fizik kuralları gereği çekiç-örs-üzengiye dokunsa da bir türlü aklımıza, kalbimize ulaşamıyordu. Artık yalnızdık; öteki cehennemdi; keşke kendisine güvenebileceğimiz bir rehberimiz olsundu. Böylesi bir ruh halinde, senelerce pratik ettiğimiz ve adını da koyduğumuz bir zihin ameliyemiz vardı: ‘model kurmak’. Evet, hep model kuruyorduk. Hadiseleri içinde açıkladığımız şablonlarımız çeliktendi adeta. Bireyi, hayatı anlamlandırmada hep gizli varsayımlarımız vardı. Bu varsayımlar üzerinden hayatın asli dinamizmini yitirip, donuk bir kesitini modelleyerek doğru veya yanlış belleyip genellikle ümitsizlik üretiyorduk.

Şimdi yaklaşık yirmi sene sonrasında baktığımda, model kurmanın hayatımızda ne kadar yaygın olduğunu görüyorum. Hatta ontolojik bir gerçekliğimiz olduğunu anlıyorum. Öğrenme, duyularımız, duygularımız aracılığıyla kurduğumuz modeller üzerinden düşünmekten ibaret diyebiliriz. Rasgele seçtiğimiz kitapların ortalama sayfa sayılarının normal dağılıma uyduğunu varsayarken modelimiz normal dağılımdır. Günümüzde daha da popüler olan yapay öğrenme üzerinden örnekleyecek olursak, seçtiğimiz bir algoritmanın elimizdeki verilerin içindeki örüntüyü açığa çıkaracak bir fonksiyon üretmesine yapay öğrenme diyoruz. Seçtiğimiz algoritma, üreteceği en iyi fonksiyonun özellikleri hakkında varsayımlarda bulunuyor. Bu varsayımlar yüzünden de sapmalı bir bakış açısı kullanılmış oluyor(*1) . Mükemmel bir fonksiyon üretmek için yeterli veri olmayacağı için tüme varımla veri boşluklarını doldurmuş oluyoruz. Tekrar fıtri öğrenmeye dönecek olursak, yapay öğrenmede olduğu gibi işittiğimiz, gördüğümüz, genel olarak hissettiğimiz varoluşu her an öğreniyoruz. Bakış açımız varsayımlarımızla birlikte anlayış modelleri kuruyor; bu modeller üzerinden düşünüp hükümler veriyoruz, karar alıyoruz, muhalefet ediyoruz.

Bir problemi çözmek için model kuruyoruz. Bu problem kişisel de olabilir, matematiksel bir ifade de. Model kuruyoruz, gerçeği kurduğumuz modelin penceresinden seyrediyor, yorumluyor, tartışıyoruz. Atom modeli, hücre modeli, simülasyon modeli, matematik model, güneş merkezli evren modeli…Tek başına bir model ya da birleştirilmiş modeller, gerçek bir problemi yorumlamada, anlamada yetersiz kaldığı gibi bireylerin kurdukları farklı modeller de çok yönlü olan gerçeği, hakikati anlama da en azından eksik kalıyor. İngiliz istatistikçi George Box’ın dediği gibi ‘Bütün modeller yanlıştır lakin bazıları faydalıdır.’

Celaleddin Rumi (1207-1273)’nin Mesnevi’sinde geçen karanlıktaki fil örneğini hatırlayalım. Karanlık bir ortama bırakılmış bir filin ne olduğunu merak eden bir topluluk, filin farklı yerlerine temas ederek yorum yaparlar. Hortumuna temas eden, onu oluk olarak tanımlar; bacaklarına temas edenler sütun, sırtına dokunanlar taht bulduklarına hükmederler. Rumi, herkes mum yaksa yorumlarında uzlaşabileceklerini ifade eder. Farklı hükümlerin doğruluk yönlerini görüp anlayacaklardır. Said Nursi benzer şekilde Sözler’inde, Kur’an’ın bütüncül bakışını, gözleri kapalı olduğu için el yordamıyla define arayan dalgıçlar örneği üzerinden resmeder. Bir hakikatin bütünlüğüne dair kavramada her birimizin yetersizliğini, hatta birbirimize muhtaçlığımızı anlatır. Nihayetinde Kur’an’ın kuşatıcılığına, parçada takılıp kalmaktan kurtarıcılığına, bütünü anlamak için kuracağımız modellerin hepsini kuşatıp, haklı yönleriyle uzlaştırıcılığına gönderme yapar(*2) .

Hatta kendisinin ontolojik, epistemolojik, hayatı ve Kur’an’ı anlamadaki model kurma kodlarını, yazı hayatının daha ilk yıllarında telif ettiği Muhakemat’ında görebiliriz. Kitabın birinci makalesinin sekizinci mukaddimesindeki kurduğu model ve neticesindeki mazi-müstakbel konumlandırması, insanlık ve İslam tarihi okuması zihinlerin modus operandisini dönüştürecek niteliktedir. Duygusal modellerin çoğunlukla taassup, başkasını sapkın ilan etme ve safsata ürettiğinden bahsettiği yerde kurulması gereken modelin taassup yerine hakkı, safsata yerine delilleri, başkasını sapkın ilan etmek yerine uygunluk, uyarlama ve fikir alışverişini içermesini önerir(*3) mesela. Böyle bir model kurmanın insanın öğrenmesini nasıl etkileyeceğini hayal ediyorum da… Mukaddimedeki müstakbel insanlarını selamlıyorum…


  1. Deep Learning, John D. Kelleher, the MIT press essential knowledge series, 2019

  2. ‘Bahr-i hakaik olan Kur'ân'ın âyetleri dahi o deniz içindeki definenin bir gavvâsıdır. Lâkin onların gözleri açık; defineyi ihata eder. Definede ne var, ne yok, görür. O defineyi öyle bir tenasüp ve intizam ve insicamla tavsif eder, beyan eder ki, hakikî hüsn-ü cemâli gösterir.’ 25. Söz, 3. Şule, 3. Ziya

  3. ‘Halbuki, taassup yerinde hak; ve safsata yerinde burhan; ve tadlil-i gayr yerinde tevfik ve tatbik ve istişare ederse, dünya birleşse, hak olan mezhep ve mesleğini bir parça tebdil edemez.’ Muhakemat, Birinci Makale, Sekizinci Mukaddime

  12.09.2021

© 2021 karakalem.net, Harun Pirim



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut