ŞAİRİN TABİRİYLE ‘BİR ODA’ olan kabre, işte girdin sen de. Kamere giren hakîm feylesof da, pozitivizme gönül vermiş bilgin de, güçsüzü ve mazlumu horlayan zalim de giriyor odasına.
Herkesin bir odası oldu. Eşit kılındı kapitalist ile emekçi, mü’min ile müşrik. İletişim neyle, kiminle olacak bundan gayrı? Kâinatla iletişim nasıldı, ne kadardı, kim kopardı ki kâinatla olan bağlarını dünyada iken? Kâinatla kopan bağların yerini hangi bağlar aldı?
Nelerle uğraşıldı dünyada? Telefon konuşmaları hangi konudaydı, ezberlenen nelerdi, niçindi?
Odasına çekildi herkes.
Şimdi nereden gelecek medet?
Kapılar arkadan kilitlendi. Yalnız kaldık tek başımıza. Bu dar odadan çıkma, tekrar dünyaya dönme ihtimali yok. Kim yardım edebilir bize?
İletişim kurmak zorundayız. Kiminle? Kim dinler bizi, kime dinletebiliriz sözümüzü? Hangi yüzle çıkabiliriz bizi duyabilecek olan’ın huzuruna?
Anılarımız bizi kurtarır mı? Anılar mı dedin? Herkesin başka başka anıları geziniyor uzaklarda.
. . . kent ortası . . dağınık masalar . . müşteriler . . odalar . . çığlıklar, çocuklar . . kendi başına yürüyor insanlar . . ölümlerine . . iletişimler kuruyorlar . . nereyle . . kiminle . . kâinatla mı . . bir kitap olduğunu kaç kişi anlıyor kâinatın . .
Nihayet..
Bu çizgili yüzler bize kaldı. Alnımızdaki kırışıklıklar.. Bize kaldı zalimce duygularımız.. İtilip kakılanların vicdanı.
Herkes kendi ‘oda’sında şimdi.. Neyin mücadelesini verdiysek, bize kaldı bunlar. Konduk kabrimize.. Işık nereden gelecek, hangi bilimsel güçten, hangi esbab dağdağasından, hangi vesaitten?
. . Yıkadılar hepinizi ve getirdiler buraya.. Gönlünüz de mi temizlendi sanki? Baykuşların sesi işitilmez oldu. Eğlenceler, gitaristler, senaristler, çılgınca konserler geride kaldı.
Güç yetmiyor artık. Yapılacak bir şey yok. Ne yapacak idiyseniz, yapacaktınız veya yaptınız. İletişim heybelerinizde ne kaldı?
Cennet ve cehennem kendisine çekiyor insanları, şairin dediği gibi. Bu dar odada ikisinden birisine doğru çekiliyor insan.
Hiçbir fayda vermeyecek mi bu odadaki himmet, gayret, cesaret, atılım, güven, övgü, özveri, yakarış, betonlara sığınmak? Sözümüzün sonunu, odanın girişinde mi söyledik? Çok mu önemliydi o son sözler?
Planlarımız neye yetti, kimi kurtarmaya?
İnce düşünmek, kâinatla iletişim kurmak için yeterli zaman ayırdık mı? Ne oldu projelerimiz, uzun emellerimiz, süreçlerimiz...
Saklı olan her şeyin açıklanma vakti geldi.
Şimdi kim yardım edecek bize?
Bir ses konuşuyor yine haşmetli söylemiyle:
“İşte kabrimin başına ulaştım, boynuma kefenimi takıp kabrimin başında uzanan cismimin üzerinde durdum. Başımı dergâh-ı rahmetine kaldırıp bütün kuvvetimle feryad edip nida ediyorum:
‘El-amân, el-amân! Yâ Hannân, yâ Mennân! Beni günahlarımın ağır yüklerinden kurtar!’
İşte kabrime geldim. Kefenime sarıldım. Refakat edip taşıyanlar beni bırakıp gittiler” diyor ve O’ndan başka sığınacak kimse olmadığını haykırıyor bir kez daha.
Her şeye gücü yetene sığınabilir insan.