Ramazan mescidinde dört grup arzlı

Abdullah Taha Orhan

Nübüvvet kapısı kapandı. Fakat Resûl-i Ekrem’in bize ulaştırdığı vahiy halen onun aracılığıyla yeniden yeniye kalblerimize nazil olmakta. Ramazan bu nüzûlün halen devam edebilmesi için büyük bir imkân. Özellikle de Kadir gecesi…


BEDİÜZZAMAN RAMAZAN RİSALESİ’NDE bu ayın hikmetlerini farklı yönlerden ele alır. Bunlardan biri de elbette Ramazan’ın Kur’ân-ı Hakîm’e bakan cihetidir. İlgili risalenin “Altıncı Nükte”sine şöyle başlar Nursî:

“Ramazan-ı Şerifin sıyâmı, Kur’ân-ı Hakîm’in nüzûlüne baktığı cihetle ve Ramazan-ı Şerif, Kur’ân-ı Hakîm’in en mühim zaman-ı nüzûlü olduğu cihetindeki çok hikmetlerinden birisi şudur ki…”

Buradan şunu anlarız: orucun Kur’ân’ın nüzûlüne bakan bir yönü vardır ve ayrıca hem topyekün olarak inzâl hem de ayet ayet nüzûl açısından vahyin arzımıza en fazla teşrif ettiği zaman dilimi bu aydır. Bediüzzaman’ın burada Kur’ân’ın hakîm/hikmetli oluşunu vurgulaması da ayrıca anlamlıdır, nitekim vahyin nüzûl ve inzâlinin Ramazan’da yoğunlaşması da boş yere değildir, çokça hikmetlere mebnidir.

Bahsin devamında Kur’ân’ın Cenab-ı Hakk’ın kullarına hitâbı oluşun vurgular Bediüzzaman: semâvî hitâb, hitâbât-ı ilâhiyye ve hitâb… Bu hitâba, çeşitli seviyelerde muhatabiyet olabileceğini ve orucun ve Ramazan’ın üst seviyelere çıkabilmek için bir imkân olduğunu vurgular: Mütekellim-i Ezelî’den, Hazret-i Cebrail’den, Rasul-i Ekrem aleyhissalâtu vesselamdan işitmek… “Geldiği an-ı nüzûlünde”, “yeni nâzil oluyor gibi” dinlemek…

Hitâba muhatap olduktan sonra kulluk vazifesi bitmeyecektir elbette. Aynen Resûl-i Ekrem aleyhissalâtu vesselamın miracdan dönüp ümmetine Hakk’ı anlatmaya devam etmesi gibi, Ramazan’da bir nevi -kendi- miracına çıkıp ezelî hitâba, vahye, Kur’ân-ı Hakîm’e muhatap olan kul, bunun ardından halkının arasına geri dönüp o hakikatlere tercümanlık edecek, anlatacak ve Kur’ân’ın hikmetlerini yaşantısıyla da gösterecektir.

Nüzûl için urûc gerek

İşte Ramazan ayı bu, Hakk’a yükseliş/urûc ve halka dönüş/nüzûlün en fazla gerçekleşebildiği zaman dilimidir. Bu yüzden özellikle bu ayda alemin, bir mescid hükmüne geçip Hakk’ın hitâbını işitenlerin o mescidde, bu hitâba daha alt mertebede muhatap olan sair “arzlılara” bu hitâbı aktardıklarını söyler Nursî. Bu, vahyin aslında her an ve halen de özellikle Ramazan aylarında, üzerimize ağdığını söylemektir.

Evet nübüvvet kapısı kapandı. Fakat Resûl-i Ekrem aleyhissalâtu vesselamın bize ulaştırdığı vahiy halen onun aracılığıyla yeniden yeniye kalblerimize nazil olmakta. Ramazan bu nüzûlün halen devam edebilmesi için büyük bir imkân. Özellikle de Kadir gecesi… Kadir gecesini bizler için bu kadar ehemmiyetli kılan bu sır olsa gerek: hitâb-ı Subhânî’ye muhatabiyetimizin artması için bizlere büyük bir fırsat olarak verilen gece olması…

Bahsi geçen Ramazan mescidinde hitâbı ulaştıran “hafızlar”dan başka, onlara huşû ile kulak verenler vardır. Üçüncü bir grup olarak ise belki bu hafızlara da doğrudan muhatap olamayan, hitâbın hakikatine karşı henüz hazır olmayan fakat bütün bütün de bundan mahrum olmak istemeyen, kendi kendine o Kur’ân’ı okuyanlar vardır. Mescidde ehl-i hak bu üç grup haricinde bir de dalâlete saplanmış olan, ilk üç gruba muhalefet edip hitâbın sesini bastırmaya çalışanlar vardır. Bunlar sadece hitâba kulak tıkamakla kalmayıp diğer grupların da hitap ile ilişkisini kesmek için gürültü çıkaranlardır. Bu yüzden de ilk üç grubun “manevi” nefretine hedef olurlar…

Mürşidler, talipler, gözlü avam tabakası ve müfsidler

Bediüzzaman’ın tasvir ettiği bu Ramazan mescidindeki dört grup şöyle izah edilebilir belki: birinci grup olan “hafızlar”, Kur’ân’ın/hitâbın hakikatini kavrayıp, onu başta anlatıldığı gibi Resûlullah aleyhissalâtu vesselamdan, Hz. Cebrail’den veya doğrudan Cenab-ı Hak’tan dinleyip, kendi miracından geri dönüp bu hitâbı arzlılara ulaştırmaya çalışan peygamber varisleridir: Alimler, veliler, mürşidler, muhakkik sufiler… İnşallah kıyamete dek arkası kesilmeyecek o nurani silsileler…

İkinci grup, hafızları can kulağıyla dinleyen, kendisi doğrudan miracına çıkamamış olsa da bu yolda olan, Cenab-ı Hakk’ın kendilerinden ne istediğini samimiyetle, huşû ile anlamaya çalışanlar, Hak talipleri, ilim talebeleridir.

Üçüncü grup, hafızlara doğrudan muhatap olamayan, fakat ellerine ve kulaklarına hitâbın “lafzı” ulaşmış olanlardır. Bediüzzaman’ın çeşitli yerlerde Kur’ân’a sadece gözü ya da kulağıyla muhatap olan, “gözlü ve kulaklı avam tabakası” dediği grupları düşünebiliriz. Bunlar hafızlardan doğrudan ders alamasalar da hitâbın ehemmiyetinin farkındadırlar, bu yüzden lafzen dahi olsa onu kendi kendilerine tekrar ederler. Umulur ki bunu yapa yapa ikinci ve hatta birinci gruba yükselebilsinler.

Dördüncü ve son grup ise içinde asla olunmaması gereken, dalâlet ehlidirler. Hitâba kulaklarını tıkamış, dahası hitâba muhatap olmaya çalışan ikinci ve üçüncü grubun hitaptan istifadesini azaltmak için gürültü çıkarırlar. Onları da ifsad etmeye gayret ederler.

Bu mescid ve dört grup arzlıyı sadece Ramazan için değil, tüm zamanlar için de düşünebiliriz elbette. Kur’ân-ı Hakîm ile muhatabiyette anahatlarıyla bu dört tabakadan her zaman için bahsedilebilir.

Bizler için hedef hep hitâb-ı semâvîye en üst düzeyde muhatabiyet olmalı, Ramazan ayını bunun için bir fırsat olarak değerlendirmeliyiz.

Dördüncü grupta olmaktan ve o grupta olanların ifsadlarından Rabb-i Rahîmimiz cümlemizi muhafaza buyursun.

  09.05.2021

© 2021 karakalem.net, Abdullah Taha Orhan



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut