Serbestiyet

Kemalizmin bir yeniden-üretimi olarak Hamidizm

‘Ulu önder Mustafa Kemal’e karşı ‘ulu hakan Abdülhamid’ inşası, üreticilerinin ve alıcılarının zannınca Kemalizme muhalefetin en güçlü biçimiydi. Halbuki, kalıplarını bire bir taklit edip Abdülhamid figürüne tatbik ederek yaptıkları, Kemalizmin zihniyet dünyasına ve icraat anlayışına övgünün ve hayat bahşetmenin en güçlü biçimiydi.


KİTABIN ORTASINDAN konuşarak söze başlayalım: Tam anlamıyla demokratik bir ülkede değiliz. Bilakis, ‘saltanat’la geçen asırlardan sonra, yaklaşık yüz yıldan beri aslında ‘tek kişilik’ bir cumhuriyette yaşıyoruz.

‘Tek kişilik cumhuriyet,’ ucube bir ifade gerçi; çünkü cumhuriyet tek kişilik olmaz, tek kişilik ise cumhuriyet olmaz. Ama bu, tanım gereği olmaması gereken şeyin yaklaşık yüz yıldan beri fiilen var olageldiği gerçeğini değiştirmiyor. Cumhuriyetle birlikte bir hanedanın ‘saltanat’ına karşı ‘cumhur’un belirleyici olduğu bir yönetime geçilmiş olması gerekirdi. Ama bu ülkede cumhurun iradesi, ‘irade-i seniye’lerin her şeyin üstünde olduğu saltanat asırlarının ardından, bu kez bir ‘ulu önder’in hayatta iken idaresine, ölümünden sonra ise vesayetine bağlı kılınarak hacr altına alınmış bulunuyor. Türkiye Cumhuriyeti tarihi bunun fiilî bir delili olduğu gibi, eldeki kırk senelik anayasa da bunun böyle olduğunu en üst hukukî metin olarak açıkça belgeliyor. Anayasanın başlangıç bölümüne bakılırsa, “millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu” açıkça teminat altına alındığına inanılabilir; ama üçüncü paragraftaki bu ‘kayıtsız şartsız’ egemenlik, daha ilk paragrafta şu şarta bağlı ve bağımlı kılınıyor: “Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda…” Yani diyor ki anayasa, egemenlik ‘kayıtsız ve şartsız’ milletindir dediysek, tamamen kayıtsız ve şartsız da zannetmeyin, bir kaydımız ve şartımız var: Atatürk’ün milliyetçilik anlayışının, inkılap ve ilkelerinin dışına asla çıkamazsınız!

Tek parti döneminde (1925-1946) en keskin şekilde yaşanan, sonraki dönemlerde cılız ‘demokratik cumhuriyet’ gayretlerine karşı modern veya postmodern, doğrudan veya dolaylı darbelerle yeniden ‘doğrultulan’ bu ‘tek kişilik cumhuriyet’ olgusu, yakın tarihimizin yalın gerçeği. Bu anlayışın, adı ‘cumhuriyet’ olan bir rejimde ‘halkçılık’ gibi bir ilkeyi de içermekle birlikte, gerçekte o ‘halk’ı belli bir çizgide hizalanmaya icbar ettiği de. Gayrimüslimi müslüman gibi, Kürdü Türk gibi, Alevîyi Sünnî gibi, dindar Sünnîyi ise seküler biri gibi yaşamaya zorlayan; böylece herkesi ‘seküler bir Türk’ kalıbı üzerinden yeniden biçimlendirmeye kalkışan ve buna göre bir ‘makbul vatandaşlık’ oluşturan bu anlayışa, Türkiye toplumu içinden herkesin bir tavır ve cevap geliştirmesi beklenirdi. Ve özellikle en kalabalık kısmı oluşturan dindar veya dine yakın kesimlerin geliştirdiği cevabın, adalet, hukuk önünde eşitlik, millî iradeye saygı, hiçbir iradenin millet iradesinin üstünde olmaması gibi ölçüler etrafında oluşması gerekirdi.

Zira hem böyle bir yönetim anlayışının hayatlarına ve inançlarına yönelik icraatları sebebiyle yaygın bir mağduriyet söz konusuydu, hem de yakın tarihî tecrübe böyle bir mukabele için elverişli bir zemini zaten sağlıyordu. Sultan II. Abdülhamid’in otuz yıllık istibdad yönetimine karşı Meşrutiyet, seküler ve dindar farklı eğilimlere mensup kümelerin özgürlük, eşitlik, meşveret ve kanun hakimiyeti ortak paydasında buluşabilmelerini mümkün kılmıştı. Ve bu dönemde özellikle İslâmcılık akımının temsilcileri tarafından ortaya konulan eserler, Kur’ân ve sünnete atıfla, Asr-ı Saadet ve Hulefa-i Râşidîn devri örnekliğinde, ‘kişi kültü’nü aşan bir yönetim anlayışına dindar insanların gereken desteği vermesi için yeterince açık ve güçlü bir çerçeve sunuyordu.

Gelin görün ki, 1940’ların bilhassa ikinci yarısından başlayarak -evet, tam da çok partili döneme geçilirken- garip bir şey vuku buldu. II. Abdülhamid’in istibdat dönemini çocuk veya genç olarak yaşamış oldukları ve bu ist...


Bu yazının tamamını,
serbestiyet.com’da okuyabilirsiniz.

  17.08.2020

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut