Serbestiyet

Diye bilmek yetmez, diyebilmek gerekir

Müslüman ülkelerin istisnasız hepsi (varsa bir istisna, bilen hatırlatsın ki haksızlık etmiş olmayayım), yanlışı yanlış olarak bildiği gibi doğrusunu da bildiği halde söyleyemeyenlerin diyarı. Müslüman dünyada her bir ülke, diye bilip de diyemeyenlerin ülkesi. Fas’tan Malezya’ya bütün coğrafyanın keskin gerçeği ne yazık ki bu. Diye bilenler az değil, lâkin diyebilenler çok az.


MÜSLÜMAN COĞRAFYADA dün de bugün de en çok istismara maruz kalan kelimelerin başında herhalde ‘cihad’ gelir. Kur’ân’da her defasında cihad için ‘Allah yolunda’ kaydı düşülmesine karşın, dünün dünyasında kendi kavgalarını veya ganimet peşinde mücadelelerini ‘cihad’ diye sunmaya kalkanlara sıkça rastlandığı gibi, bugünün dünyasında, geçelim savaşı, giriştikleri terör eylemlerini bile ‘cihad’ diye tanımlayarak eylemlerine meşruiyet atfedenler ortalıkta kol geziyor. Kendi kıt, sığ, dengesiz, adaletsiz ve merhametsiz din anlayışını mutlaklaştıran böyleleri bir tarafta, onların zihniyet ve eylemleri üzerinden toptan İslâmı hedef tahtasına oturtmayı iş edinenler öbür tarafta; görünüşte zıt kutupların ortak istismarına maruz bir kelime cihad. Teröristin kendini ‘mücahid’ diye tanımlaması veya teröristlerin medya ve hatta akademyada ‘cihadist’ diye tanımlanması, bu güzide kavramın uğradığı felâketi göstermeye sanırım kifâyet eder. Halbuki, cihad terör olmadığı gibi, “Haksız yere bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir” buyuran Kur’ân’ın açık ölçüleri dahilinde teröre cihad adını vermek de asla mümkün değil. Dahası, cihadın savaştan daha geniş bir anlam havzasına sahip olduğunu, öte yandan her savaşın cihad olarak tanımlanamayacağını biliyoruz. Kur’ân âyetlerinin belirlediği sınırlara göre, ancak bir saldırı karşısında savunma amaçlı savaşlar veya dinin anlatılmasının önündeki engelleri kaldırmayı amaçlayan savaşlar — o da, savaş şartları için belirlenen ölçüleri ihlal etmemek şartıyla — ‘cihad’ diye tanımlanabilir ve bu ölçüler dahilinde ‘inanç ve ifade özgürlüğünün’ teminat altına alındığı bir hukukî zeminde bilinen şekliyle ‘cihad’a zaten mahal yoktur.

Sözkonusu kötüye kullanım ve istismarlar bir yana, dünyanın yaşadığı değişim ve dönüşüm içinde cihadın yeri ve sınırları konusunu ileride bir yazıda müstakilen müzakere etmek üzere şimdilik bir kenara bırakalım. Bugün esasen, İslâmın kural koyucu ikinci temel kaynağı olarak hadislerde yer alan üç ‘cihad’ tanımı üzerinden bir müzakerede bulunmak istiyorum.

‘Çaba gösterme’ anlamına gelen ‘cehd’ ile aynı kökten gelen cihadın en bilinen anlamı, Allah yolunda savaş iken, sufiler ve daha içe dönük çalışmalara odaklanan yapıların hatırlamayı ve hatırlatmayı özellikle sevdiği bir hadis rivayetinde, bu bilinen cihadın ‘küçük cihad’ olarak tanımlandığını görüyoruz. Bu rivayete göre, bir sefer dönüşü Hz. Peygamber sahabilerine “Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” buyuruyor; bu ‘büyük cihad’ı ise kişinin kendi içindeki mücahedesi, nefsiyle ve onun kötüye-kötülüğe yönelten dürtüleriyle mücadelesi olarak açıklıyor. Bu rivayetin, hadis kritiği açısından sıhhati tartışma konusu yapılmış olsa da, en muteber hadis kitaplarında yer alan “Mücahid, Allah’a itaat yolunda nefsi ile cihad edendir” gibi hadislerle bu mânânın açıkça teyid edildiğini görmek mümkün. Dolayısıyla, kişinin kendi iç dünyasında onu kötülüğe yönelten dürtülere karşı iyiliğin, hakikatin, hakkâniyetin, adaletin ve merhametin lehine giriştiği mücadelenin de ‘cihad’ tanımı içerisinde yer aldığını yakinen biliyoruz.

Hadislerde, bu küçük ve büyük cihadların yanında, üçüncü bir cihad tanımı daha çıkıyor karşımıza. Hem de, cihadların en üstünü (efdalü’l-cihad) olarak: zalim sultana (sultânin câir) karşı hakkı söylemek (kelimetü adl). Yani, “En üstün cihad, zalim sultana karşı hakkı söylemektir” buyuruyor Resûlullah aleyhissalâtu vesselam.

Gelin görün ki, bildiğimiz anlamıyla cihad, dışa dönük bir yaklaşıma sahip mü’minler tarafından; kişinin kendi nefsiyle olan mücahedesi ise, sufiler başta olmak üzere içe dönük yaklaşıma sahip olan mü’minler tarafından özellikle ön plana çıkarılırken, Müslü...


Bu yazının tamamını,
serbestiyet.com’da okuyabilirsiniz.

  02.11.2020

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut