Bıçak keskinliğinde tecrübeler

Zeyneb Hafsa

Kurban bayramına yaklaşırken kurbanla ilgili bir yazı kaleme almak münasip olur diye düşünür ve fakat yine de bu yazının gereklilik üzere değil, bir aydınlanma neticesi yazılmasını arzu ederken bir vesileyle buna imkân oldu ve bu yazı ortaya çıktı. Kabul buyurursanız…


BİR ARKADAŞLA Sâmiha Ayverdi’nin bir kitabını mütalaa ediyoruz. Romandaki ana karakter, kendi istidadınca Allah’ı anmakta olan bir kişinin imanını sınamak için “Allah için neyi feda ederdin?” diye sorduğunda beriki ilkin “kendimi” diye cevap veriyor. Bu yetmez diye düşünüyor ana karakterimiz. “Peki ya sevdiğini?” diye üsteliyor. İşte bu noktada zorlu bir sürece giriyor imanlı kişi. Neticede zor da olsa sevdiğinden Allah için geçiyor. İşte tam burada benim de okurken hissettiğim sıkıntıyı arkadaşım dile getiriyor: burada bir problem var. Ortada, göründüğü kadarıyla, Allah rızası ile çelişen bir durum yok, sevdiğini Allah’ı sever gibi sevmek de yok ve fakat yine de Allah için vazgeçme ve bunu yüceltme var.

Aslında benzeri bir anlatış André Gide’in Dar Kapı hikâyesinde de var, hemen hatırıma geliyor. Orada da başkahraman olan kadın, Allah’ın kapısının dar olduğunu öne sürüp o kapıdan iki kişi geçilemeyeceğini iddia ediyor ve sevdiğinden, kendisini sevenden vazgeçiyor, kendince. (Burada bir parantez açıp Senai Demirci’nin bu hikâyeye reddiye olarak kaleme aldığı, ‘Dar Kapıdan Geçmek’ isimli bir kitabı olduğunu hatırlatalım). Arkadaş burada hemen yukarıdaki örnekte geçen probleme dair bir tespitte bulunuyor; yukarıdaki anlatı, Hıristiyanvari bir davranışı örnekliyor sanki.

Vazgeçme ahlakı

Can alıcı soru tam da burada ortaya çıkıyor; Allah böyle vazgeçişler mi istiyor bizden? Bu soruya cevap verebilmek için olumlu bir örneğe ihtiyacım var diye düşünürken bıçağı elinde, oğlunun yanı başındaki İbrahim aleyhisselam geliyor aklıma. Doğru. İslam’da vazgeçme adabının belki de en güzel timsalini sunuyor İbrahim peygamber. Allah’tan sahih bir işaret geliyor, İbrahim peygamber ne kadar zor da olsa buyruğu yerine getirme niyetiyle bıçağı eline alıyor. Peki, bu yukarıdaki hikâyeleri doğrulamıyor mu? Ortada görünen bir problem yokken Allah işte böyle bir vazgeçiş istiyor gibi İbrahim peygamberden. Gerçekten öyle mi istiyor acaba? Ya da asıl istenen nedir burada? Kanaatimce Allah ilkin niyet istiyor. ‘Gönlünde öyle bir niyet olsun ki benden gayrı vazgeçemeyeceğin hiçbir şey olmasın’, der gibi adeta. Hz. İbrahim’in gönlünün dibine bu niyet ancak eline bıçağı alıp İsmail’in yanına yaklaştığında çöküyor. Çünkü bıçak bütün keskinliği, parlaklığıyla o kadar sahici, İsmail’in hali o kadar çarpıcı ki hakikat gelip bir balyoz gibi gönlüne çarpmasındı da ne olsundu? Bu, ilme’l-yakînden ayne’l-yakîne uzanıştır. Nitekim işte tam bu noktada, niyetin şeksiz şüphesiz gönle yerleştiği bu noktada Allah gönlünün samimiyetini tasdik edercesine nefsten kalan artıklar temizlensin diye ‘kurban’ı gönderiyor. ‘Sen yeter ki bana dair böyle bir niyet taşı gönlünde, Ben gönlündeki artıkları temizleyecek bir yol elbette sunarım sana’, dercesine.

‘Emanet’ bilinci

İkinci olaraksa, niyetten hareketle bunun daha uzun soluklu, ayakları daha yere basan bir hale getirilmesi için gerekli bir bilinç inşası istiyor Allah insandan. Neye dair bir bilinç? O’nun verdiği her şeyin, en sevilenler de dâhil, emanet olduğu ve o şeylere birer emanet gibi muâmele edilmesi gerektiği bilinci.

Bu kurbanda, kurbanlıklarınızın başında iken onların aslında Allah’a dair yakınlık niyetinizin samimiyeti yüzü suyu hürmetine Allah’ın size lütfu olduğunu hatırdan çıkarmayınız, çıkarmayalım. Ki bu sayede patolojik bağlılıklarımızdan kurtulabilelim. Yoksa bir de bakarsınız ki size emanet edilenlerin emanetliğini ve onların gönlünüzdeki asıl yerini hatırlatmak için bıçak keskinliğinde tecrübeler çıkıverir karşınıza.

  14.09.2015

© 2021 karakalem.net, Zeyneb Hafsa



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut