İktisadî Mesih beklentisi

Zeyneb Hafsa

Faiz meselesinin çözümü için atılacak adımların her şeyden önce mikro ölçekte yani birey ve sonra toplum bazında gerçekleşmesi önem arz etmektedir. Yoksa ümitsizlik, çaresizlik, her türlü ‘minik’ çabanın küçümsenmesi, baş edilemeyenlere karşı nefret ve en önemlisi de iktisadî bir kurtuluş ‘mit’i baş gösterir müminlerde.


‘İSLAM İKTİSADI’ terimi ilk kez 1940’larda kullanılmıştır. Dolayısıyla bu, modern bir terimdir. Her ne kadar İslam’ın doğuşundan 1940’lara değin İslam iktisadı veya benzeri isimli bağımsız bir bilim ya da sistemden söz etmek mümkün olmasa da modern iktisat tarafından dile getirilen konuların çoğu klasik İslam metinlerinde yer alagelmiştir. Nitekim bu, modern İslam iktisadı denen şeyin de arkaplanını oluşturan unsurların başında gelmektedir. Bahsi geçen klasik İslam metinlerden biri, İmam Ebû Yusuf tarafından sekizinci yüzyıl gibi erken bir dönemde kaleme alınan Kitâbü’l-harâc’tır.

Ortaya çıkışı yukarıda kısaca açıklanan günümüz İslam iktisadı çerçevesinde çalışmalarını sürdüren tanınmış bir isim, Asad Zaman, İstanbul’da idi geçtiğimiz günlerde. Zaman’ın dinleme imkânı bulduğum semineri dolayısıyla zihnimde bir nebze daha berraklaşan bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum bu yazıda.

Faizden nasıl kurtulunur?

İslam’ın iktisadî hayata ve ilişkilere dair ilkeleri ve rehberliği vardır. Bunlardan bir tanesi de faiz (ribâ) yasağıdır. Belki de mevcut ekonomik sistemin temellerinden birinin faiz oluşu, modern İslam iktisadı ile hemhâl olanlar tarafından en çok vurgulanan kadim ekonomik ilkelerden birinin de bu olması sonucunu doğurmaktadır. Zira teori ile pratiğin arasının en açık olduğu unsurlardan birisi budur ve ekonomik bir unsur olmasına karşın sosyal, siyasal etkileri mevcut olduğundan önemi bir kat daha artmaktadır. Bu bağlamda serdedilen yaygın bir görüş ise, mevcut ekonomik problemlerin (enflasyon, spekülasyon, borçluluk vb.) faizin tümden yok olmasıyla yok olacağı, bu sebeple bu sorunlar üzerinde şu an için pek bir şey yapılamayacağı, yapılsa bile bunların nihai çözüm olamayacağı yönündedir. Örneğin, söz konusu görüşe göre, İslami bankalar adıyla kurulan ve 70’lerin ortalarından itibaren yaygınlaşan kurumlardan bir hayır gelmez çünkü dört bir tarafı faizle çevrilmiştir; merkez bankalarının enflasyonla ilgili politikaları sonuçsuz kalmaya mahkûmdur çünkü asıl sorun olan faize dokunulmamaktadır.

Bu görüş, ilkin, yukarıdan aşağıya doğru keskin bir değişimi öngörmektedir çoklukla. Değişimi arz yönlü takdir etmektedir adeta. Oysa bu, değişimin daha köklü, içten ve kalıcı olmasını garanti altına alacak olan aşağıdan yukarıya doğru değişim talebini es geçme veyahut en iyi ihtimalle ikincil kılmadır. Ayrıca, topyekûn çözüm haritasının elde verili olduğu, atılacak ilk büyük adımın ardından gerisinin çorap söküğü gibi geleceği varsayılmaktadır. Fakat bu doğrultudaki değişim örneklerinin neticeleri ortadadır, bakınız Pakistan’da Ziyâülhak dönemi ve günümüz İran’ı... Bunlardan Pakistan örneğine daha derinlemesine bakacak olursak [1], çözümün yukarıdan aşağılığı daha işin başından aşikârdır zira Ziyâülhak, yönetime askeri darbe ile gelir. On bir yıllık yönetimi, faiz yasağı hakkında uygulananlar da dâhil, sözde büyük değişimler, özde ise pek bir farklılığın olmaması, ilaveten, verili çözüm haritasının eksikliği dolayısıyla neyin ne şekilde yapılacağına dair tartışmalar ile geçer.

Aşağıdan yukarıya bir değişim iradesi gerek

İslam’ın önemli şiarlarından olan tedricîlik de bu noktada göz ardı edilmektedir. Fakat esas sorun şudur ki söz konusu değişimin hayata geçirilmesinin çok zor olduğunu elbette bilir bu görüşün sahipleri. Bu gerçek onları umutsuzluğa, çaresizliğe, her türlü ‘minik’ çabanın küçümsenmesine, baş edilemeyenlere karşı nefrete ve en önemlisi de iktisadî bir kurtuluş mitine yönlendirir. Tıpkı beklenen Mesih gibi, bir vakit bir şekilde gelecektir faizden toptan ‘kurtuluş’... Özetle ‘iktisadî Mesih’ olur faizden kurtuluş.

İlk özelliği yukarıda dile getirilen görüşün ikinci özelliği ise yazının başında bahsi geçen, iktisadî hayata ve ilişkilere dair İslamî ilkelerin diğer unsurlarla bağlantısının es geçilmesidir. Diğer unsurlardan kasdım ise özellikle ahlâk ve adalettir. Nitekim faiz yasağı sütunsuz başlı başına havada asılı duran bir ilke değildir asla! Aksine, en çok da ahlâktan, adaletten ve toplumsal dayanışmadan beslenir. Aslında bu durum ilk özellikle de bağlantılıdır. Çünkü aşağıda, birey ve toplum bazında bu unsurlarda değişim olmadıktan sonra yukarıdan faiz yasağı getirilmesi verimli olmayacaktır. Nitekim yukarıda bahsi geçen örnekler bazında da verimli olmamıştır.

İşte tüm bunlardan ötürü, faiz meselesinin çözümü için atılacak adımların her şeyden önce mikro ölçekte yani birey ve sonra toplum bazında gerçekleşmesi önem arz etmektedir. Ayrıca bu süreçte makro düzeyde atılacak adımların (İslamî bankalar gibi) küçümsenmeyip daha baştan reddedilmemesi de önemlidir kanaatimce.




[1] Bkz. Pakistan: Between Mosque and Military, Husain Haqqani, The Brookings Inst. Press, 2005.

  11.05.2015

© 2021 karakalem.net, Zeyneb Hafsa



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut