Sütçü ve İhsan

Oktay Gökkoca

MÜSLÜMANLAR OLARAK en çok neyi kaybettik âhirzamanda? Kitaplar imanın islâmın şartlarını, namazın abdestin farzlarını eksiksiz sayarken neyi eksik bırakır oldular? Ya da biz neyi okumaz olduk o kitaplarda?

Cebrail aleyhissalâm Peygamber aleyhissalâtü vesselâm'a islâm nedir? iman nedir? diye sorduktan sonra üçüncü olarak neyi sormuştu? Ve neden bu ilk ikisi üzerine üçüncü olarak başka bir şeyi değil de onu sormuştu?

Cibril hadisini okuyanlar, duyanlar bilir. Cebrail aleyhissalâm'ın Peygamber aleyhissalâtu vesselâm'a islâm ve imandan sonra sorduğu üçüncü soru 'İhsan' nedir? idi.

Bu soru üzerine Kudsî Nebi aleyhissalâtu vesselâm, İhsan, Allah'a sanki onu görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir demişti. Ve devam etmişti. Çünkü sen O'nu görmesen de, O şüphesiz seni görüyordur.

Kanaatimce en çok ihsan şuurunu kaybettik biz. Ne yapıyorsak yapalım bizi gören bir Allah'ın olduğu şuuru.

Namaz kılarken, oruç tutarken, alışverişte, çarşıda pazarda, iş peşinde koşarken, bir dünyalığa gözümüz kayarken. Şu an ve her an beni gören bir Allah var şuuru.

Kimsenin olmadığı, kimsenin görmediği yerde dahi beni gören bir Allah var bilinci.

Belki Cebrail aleyhissalâm'ın islâm ve imandan sonra ihsanı sormasının bir hikmeti de buydu. Yani imanımız ve islâmımız ancak ihsan şuuruyla tekmil edildiğinde keyfiyetçe/nitelikçe kıymetleniyordu.

Hâşâ haddimi aşarak ihsansız bir iman ve islâm sahih değildir demek istemiyorum. Diyemem. Lâkin belki şöyle diyebilirim. İhsan, imanımızı ve islâmımızı taklid mertebesinden tahkik mertebesine yükseltir diyebilirim.

Belki işte o zaman, imanımızı ihsanla cilâladığımız zaman, dünyanın dağlarvârî ezici ve boğucu hâdisatının karşısında bu küçücük cismimizle, Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler teslimiyeti dilimizle birlikte kalbimizden de dökülecek.

Ve yine belki işte o zaman, islâmımızı ihsan şuuruyla tekmil edebildiğimiz zaman, namazlarımız kötülüklerden ve haddi aşmalardan koruyacak bizi.

Tıpkı Hz. Şuayb aleyhissalâm'ın namazı gibi. Kavmine ölçü ve tartıda hîle ve adâletsizlik yapmamalarını nasihat ettiğinde, kavminin ileri gelenlerinin, bunu sana namazın mı emrediyor dedikleri namaz gibi.

Üzücü, boğucu, ümitsizliğe meylettirici bir günün ertesi sabahında, bir sütçü vesilesiyle aklıma düşürüldü ihsan.

Sattığı sütün parasını aldıktan birkaç dakika sonra tekrar kapının zilini çalan sütçü vesilesiyle.

Sütün bedeli olarak verilen on liranın içine sarılmış bir beş lirayla geri dönmüştü sütçü. Bunu fazladan vermişsiniz diyerek.

Belli ki kimse görmese de Allah beni görüyor şuuru geri döndürmüştü yolundan sütçüyü. Yine belli ki o, cin gibi olacaksın, altından girip üstünden çıkacaksın, gerekirse yalan söyleyeceksin, işin ucunda her türlü melâneti işlemek de olsa zafere başarıya ulaşacaksın diyen bir modern zaman dini olan kişisel geliştiricilere îtibar etmemişti.

O mel'un hâdisenin ertesi sabahında içime büyük bir rahatlama ve ümit düşürdü bu hâdise. Böyle durumlarda hep dendiği gibi, helâl olsun adama, böyle adamlar da var şükür dedim.

Dedim ama bir yanıyla da hüzün düşürdü içime bu şükür. Çünkü hakkı olmayan bir parayı geri getirmese, kimsenin farketmeyeceği bu adam gibilerin numuneden olduğu günleri yaşıyor olmamızdı şükrümün sebebi.

Nerelerde kaybetmiştik ihsanı? Allah bizi görmüyor gibi yaşadığımız, ibâdet ettiğimiz günlere nasıl gelmiştik?

Beşer bize zulmederken, bu zulümde ihsanını kaybetmiş biz müslümanlara kaderin adâletinden bir hisse de var mıydı?

  14.10.2015

© 2021 karakalem.net, Oktay Gökkoca



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut