Zalim ‘mazlumlar’!

Mustafa H. Kurt

HOLLYWOOD'UN HER zaman ihtimamla resmettiği Holocaust filmlerini her izlediğimde, hep aynı soruyla baş başa kaldığımı hissederdim 'her nedense': Yakın geçmişinde böylesine büyük bir zulme maruz kalmış bir halkın çoğunluğu, bugün hükmettiği topraklarda nasıl oluyor da sistematik bir zulme yol verebiliyordu acaba?

Öyle ya, mazlumun hamiliği söz konusu olduğunda buna herkeslerden önce dünün mazlumu koşmalıydı aslında. Damdan düşenin halini en çok da damdan düşmüşler bilirdi zira, öyle bildik hep nice zaman!

Ama neylersiniz, tıpkı cinayet ve inkar günahları gibi, insanın neredeyse kendi tarihiyle yaşıt başka bir yanlışıydı burada söz konusu olan şey: Kimi mazlumlar, hükmü ele geçirince birer zalime dönüşebiliyorlardı işte!

Açıkçası, ortada pek aşikar bir terslik vardı. Çünkü Holokaust'a dair hep profesyonelce ve belirli bir döngüyle beyaz perdeye aktarılan hikâyelerdeki o mazlum halkın torunları, nasıl oluyorsa, sahip oldukları devletle bugünün müfrit zalimlerine dönüşmüşlerdi!

Üstelik belki daha da fenası, bu örneğin oraya ve o kavme has bir istisna olmaması, pekala bu topraklarda da şubelerinin bulunuyor olmasıydı!.

Evet, mevzu tam olarak buydu işte ve (diğer şubeleri ayrı yazıların konusu olarak) bu ibretlik hal ise, "ümmetin yetimleri" olarak tarif edile gelen Kürtleri savunma iddiasındaki günümüzün bazı 'Kürt hakları savunucuları' için de birebir örtüşmekteydi ne yazık ki.

Zira gördüğü Kemalizm, Baas vb. mağduriyetlerini şiddetle bezeli faşizan bir tepkiselliğe mazeret kılan o ‘Kürt hakları savunucusu’- ‘Kürtçü’ hareket de, tıpkı nice zamandır paranoyak bir gaddarlık sergileyen dünün mağduru İsrail gibi, belki “altta kalanın canı çıksın” gibi bir ‘strateji’ desteğinde ancak izah edilebilecek şöylesi bir 'mazeretle' insanlık vicdanında yara açmaya devam etmekteydi: "Bir daha zulme uğramamak için (gerekirse) zulmet!"

Ne var ki insanlık vicdanı bu mazereti yine de kabullenemiyor ve ta en baştan soruyordu tekrarla: Zulüm ve ötekileştirme söz konusu olduğunda, buna en çok da "zulme ve ötekileştirilmeye maruz kalmışların" karşı çıkması beklenmez miydi acaba?!..

Ama heyhat!.. Aslında damdan düşenin halinden en iyi damdan düşmüşlerin anlamaları gerekirken, bu gibi vicdan yoksunu örneklikler bize "her damdan düşenin aynı olmadığını", zira “her ‘damdan düştüm!’ diyenin aslında damdan düşmemiş de olabileceğini” anlatmaktaydı.

Ve elbette böylelerin mağdur acılarını kendilerine (her türden) rant kıldıklarını bir de ayrıca..

Çünkü canı yanan, zulme uğrayan, hakkın ve adaletin önemini ona susayarak kavrayan; eğer samimiyse, bu değerlere öyle kolay kıyamazdı asla!

Ama yeter ki gözü tarafgirlikle, vicdanı asabiyetle ve izanı inatla körleşmeyeydi!

Zaten sırf bu konudaki bir "vicdan ve ilke imtihanı" bile, olmaz türlü zulüm ve işkencelerle mazlum olarak hicret ettiği vatanına yıllar sonra muzaffer bir önder olarak dönen o kutlu Nebi aleyhisselatü vesselamın bu dönüşünde sergilediği örnekliğin ne türden yüce bir ahlak ve merhamet numunesi olduğunu yeterince izah eden bir dersti aleme.. Veya hükmetme ahlakına dair Selahaddin’in Kudüs’e girişini, ya da Fatih’in İstanbul’un fethinde sergilediği tutumu gibi örneklere bakmak bile, bu zalimlik türüne karşı bir şeyler anlatabilirdi belki!.

Yoksa diğer türlü, yani İsm-i Rahîm dersinden nasiplenemeyince sineler, işte size şah zulmü mağduru mollaların malum rejimi, Hitler mağduru mazlum Yahudilerin “Yahudilik fanatiği” zalim torunları, Baas ve Batı mağduriyetinden dem vurup da zulmettiği Müslümanlara neredeyse Baas’ı ve Batı’yı aratan Işid pespayeliği, ya da ulus-devletler mağduriyetini ekmeğine katık etmesine rağmen kendi ulus-komünü hülyasında farklı tek sese tahammül edemeyen ve dahi sivil-masum-mazlum hakkını davasına bir çırpıda ‘meze kılabilen’ seküler 'Kürtçü' sefaleti..

Bir dolu zalim ‘mazlum’ geçidi yani! Ya da bir diğer ifadeyle; dünkü mağduriyetini bugün teröriste gerilla veya mücahid, intihar bombacısına kahraman veya fedai, kendisi gibi düşünmeyene ajan/satılmış veya fasık/mürted demek gibi despotluklara dönüştürme zalimliği!..

Ama sorsan 'devrim şartlarıdır!' sahi, değil mi?

  31.08.2016

© 2021 karakalem.net, Mustafa H. Kurt



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut