Arşiv

 Tesirli Dua

EVET, DUALARIMIZA Cevap Veriliyordu. Ama Biz Dua Ettiğimiz İçin Değil; O, “Ben İcabet Edenim” Dediği İçin…

Tanıdığım, konuştuğum, sık sık görüştüğüm, beraberce ders yaptığım insanların ortak bir niyetle olaylara yaklaştığını biliyorum. Hepimiz, kâinatın sahibini tanımak istiyoruz. Yaşadığımız olaylarda ve tanıdığımız mevcutlarda Ona giden bir yol bulmak istiyoruz. Bu çaba ise, görünürdeki sebep–sonuç zincirini aşmayı; sebeplerin sonuçlar üzerinde tesiri olmadığını anlamayı gerektiriyor. Rabbimizin güzel isimleri, sebeple sonucun arası açıldığında parıldıyor. O isimlere her an muhatap olma sorumluluğunu hisseden arkadaşlarımla, sürekli “sebepler” üzerinde sorgulamada bulunma gereği duyuyoruz. Bir ilkokul talebesi acziyetiyle, bu sorgulama, yıllardır sürüp gidiyor. Tüm sebepler sıkı bir imtihana tâbi tutulup, tek tek sorgudan geçiriliyor.

Teoride bunları farkeden insanlar olarak, çoğu kez, bu sırrı hayatımıza indirme problemi de yaşıyoruz. Sebepler âleminde yaşıyor, sonucu Müessir–i Hakikî’den beklemeye ve ondan bilmeye çalışıyoruz. Sözün kısası, bize düşenin “dua” olduğunu düşünüyor; ama sonuçta bazan sebeplere takılıyor, bazan da onları aşabiliyoruz.

Yakınlarda yaşadığım bir olay, sebepleri dünyamdan atma çabamda, hiç aklıma gelmeyen bir sebebe de tesir verdiğimi öğretti bana. Bir arkadaşım, çok zor gibi görünen, ama çok istediği birşeyin gerçekleştiğini söyledi. O şey için, daha önce, benden dua etmemi istemişti. Ben de, hatırlatıldıkça ettim. Gerçekleştiğini söylediği an dilimin ucuna gelen birkaç kelime ise, sebepleri aşma yolunda daha yürümem gereken çok adım olduğunu yüzüme vuracaktı. “O kadar dua ettik zaten”’ diyecektim ki, yutkundum. Aklımdan geçen buydu. “O kadar dua ettim. Başkaları da etti. Biz dua ettiğimiz için, o istek kabul edildi.”

Akıl yoluyla gelen bu zincirleme cümleler, âdeta “Sebepler tesirli değildir —ama benim duam hariç” demeye geliyordu. Sahiden öyle miydi? Biz dua ettiğimiz için mi oluyordu olanlar?

Yeni doğan bir bebeğin duasına doğduğu gün annesine gönderilen rahmet sağanağıyla cevap veriliyordu. Yumurtadan çıkan minicik kuşlar, tüm âcizlikleriyle ötüşüp ihtiyaçlarını dile getirirken, anne ve babalarının şefkatli yürekleriyle karşı karşıyaydılar. Bir tohum, büyümek isterken, ruhlarına çiçeklere hayranlık duygusu giydirilen insanların ellerinden dökülen suyla seviniyordu. Bütün mahlukları yaratan, onların yardım isteğine cevap verdiğini gösteriyordu. Çünkü Mûcib–i Rahîmdi, dualara merhametle cevap verendi. Vaadine de sâdıktı.

Kuruyan ağaçları, gizlenen çiçekleri, her bahar söz verdiği ve fıtrî dualarına icabet ettiği için tekrar canlandırıyordu. Söz verdiği gibi, suyu her yerde aynı derecede donduruyordu. Yaratışının her anında söz verdiğini yapıyor; va’dini bir öyle, bir böyle rastgele değiştirmiyordu. Bütün mevcutlar da, kendi dilleriyle, Onun hak söylediğini ilan ediyordu. Bütün hadiseler Onun doğru söyleyen olduğunu gösteriyordu konuşan âyetlerle. Çünkü, Mucib olan o Rab, “Dua edin, icabet edeyim” demişti bize. Ve o beyanına da sâdıktı. Evet, dualarımıza cevap veriliyordu. Ama biz dua ettiğimiz için değil; O, “Ben icabet edenim” dediği için… Mucib–i Rahîm ve Sâdıku’l–Va’d olduğu için…

Kalbim bu gerçeğe “evet” dediğinde, aklımdan temizlenmesi gereken sebeplere, biraz geç de olsa, bir yenisi daha ekleniyordu.

  17.01.2004

© 2021 karakalem.net, Sevde Sevan Uşak



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut