SAİD NURSİ’NİN hayat yolculuğunda haliyle, yazdıklarıyla, söylemleriyle görünüşte en sıradan hakikatte ise en derin bir mesajı zamanın iman kurtarmak zamanı oluşudur. Risale-i Nur külliyatı bu yönüyle Collin Turner’ın meşhur makalesinin başlığı ile ‘iman devrimi’[1]dir. Müslümanların bir taraftan güncel problemlerine siyaset zemininde çözüm arar iken; günü kurtaran, lider eksenli miyopik vizyonlarına, diğer taraftan post modern dünya felsefelerinin analizinde sığ ve hafif kalmalarına bedel, Said Nursi kolektif aklı, herkes için adaleti, hürriyeti savunurken en temel imani konularda yaşanan zaafın çözümüne odaklanmıştır. Peşin ama sürdürülemeyen galibiyetlere sevinen topluma bedel, realist bir yaklaşımla tabi olanları az da olsa hakkın neşv-ü nema bulacağını Muhakemat satırlarında analiz etmiştir. Şeklen değişimlerden üzüntü duyanlara bedel, özde iyileşmeleri nazara vermiştir. İçi boş şeriat istemelere bedel, şeriatın tam adalet ve faziletten ibaret olduğunu savunarak haliyle Müslümanların yitirdikleri her türlü özün analizini yaparak, hakkı en azından gelecek nesillere teslim etmiştir. Yaklaşık yüz on yıl önce söyledikleri, yazdıkları yanı başımızda yitiğimiz olarak durmaya devam ediyor. Kıymeti bilinmediği içindir ki aradan bir asır geçmesine rağmen, benzer çamularda patenaj çekiliyor. Batının oyunları bitmiyor, siyasi kurtarıcılar ya da tahayyülleri yerli yerinde duruyor, yatırımlar binalara yapılıyor, önem rakamlara atfediliyor. Halbuki biz haklı isek başkalarının dalaleti bize tesir etmemeliydi[2], bireysel sorumluluklar yöneticilere tevdi edilmemeliydi[3], yatırımlar ilme, adalete, özgürlüğe hizmet etmeliydi, önem keyfiyete, niteliğe verilmeliydi. Hazin bir hal…
Birçok vesile ile görünür ki, iman ulaşılmış ve garantilenmiş bir kıvam, İslam atalarımızdan aktarılmış, bahtiyar olarak kendimizi içinde bulduğumuz bir din olarak telakki edilmekte. Statüko o ki mü’min gariban, müslüman mutaassıp bir halde. İman dondurulmuş, İslam kalıplara dökülmüş. Bakış açıları özden çok kabuk etrafında şekillenmiş. Öz dinamizm ve farklı tezahürler, davranış biçimleri gerektirirken, kabuk belli başlı kurallara riayet edin, tek tip, benzer davranış statikliği getirmiş. Oysa, iman her an için yenilenen, yenilenmesi gereken bir nur. İslam, hakka taraf olmak dinamizminde cap canlı, taassuptan azade. Bediüzzaman’ın ifadesi ile İslamiyet cehilden, muhakemesizlikten kaynaklanan taassup değildir. Böylesine statik bir iman ve İslam algısına karşı bizi uyaran hadislerimiz var. Huzeyfe(ra)’dan aktarılan hadis mesela:
‘Hz. Peygamber (sav), bize iki hadis irad buyurmuştu. Ben bunlardan birini gördüm, diğerini de bekliyorum. Buyurmuştu ki: Emanet insanların kalplerinin derinliklerine konmuştur. Sonradan Kur'an-ı Kerim indi, Kur'an ve hadiste te'yidini buldular. Resulullah (sav) bize bu emanetin kalplerden kalkmasından da bahsetti ve buyurdu ki: "Kişi uykuda imiş gibi farkında olmadan kalbinden emanet alınır. Geride, benek izi gibi bir iz kalır. Sonra ikinci sefer, yine uykuda imişcesine, kişi farkında olmadan kalbindeki emanet duygusundan bir miktar daha alınır. Bunun da, kalpte bir kabarcık izi gibi bir izi kalır, yani şöyle ki, ayağın üzerinden bir kor parçasını yuvarlayacak olsan değdiği yerleri kabarmış görürsün. Ne var ki, içinde işe yarar bir şey yoktur. Sonra Hz. Peygamber (sav) bir çakıl tanesi aldı, onu ayağnıın üzerinde yuvarladı. (Ve sözüne davam etti:) "(Emanet bu şekilde peyder pey azalmaya devam eder, o hale gelinir ki artık) alış verişe giden insanlarda (itimad, güven, doğruluk ve) emanet tamamen kaybolur. Hatta dürüstler 'Falanca kabilede dürüst insanlar varmış' diye parmakla gösterirler. Bazan da, kalbinde zerre miktar iman olmayan bir kimsenin "ne civanmerd, ne kibar, ne akıllı kişi" diye övüldüğü olur." (Huzeyfe devam etti:) "Ben öyle günler gördüm ki, hanginizle alış veriş yaptığıma aldırmazdım. Muhatabım Müslüman idiyse, bana karşı hile yapmasına dindarlığı mani olurdu. Muhatabım Yahudi veya Hıristiyan idiyse, onu da, amiri(nden validen gelen korku ve disiplin) bana hile yapmaktan alıkoyardı. Fakat bugün sizden sadece falanca falanca ile (gönül huzuruyla) alış veriş yapabilirim."[4]
Hadiste geçen emanet, iman olarak da tefsir edilmiştir. Hicri 36 yılında vefat eden Hz. Huzeyfe(ra), Hz. Osman(ra)’ın öldürülmesiyle neticelenecek bir refah ve fitne dönemine şahitlik etmiştir. Hadisin özünde, imanın zayıflamasıyla toplum düzeyinde gözlemlenen problemler ifade edilmiş. Açık bir şekilde, iman her an için farkındalık gerektiren, derecelenen, dinamik bir keyfiyet olarak duruyor. ‘İmanınızı yenileyiniz’[5] hadisinden, ‘ey iman edenler…iman edin’[6] hitabından da bu dersi alabiliriz. Bu minvalde, günün ve dünyanın ikindi vaktinde aktarılan bir hadiste[7] Peygamber Efendimiz(sav), ‘uyanık olun kimseyi insanların korkusu bildiği bir hakikatı söylemekten alıkoymasın’ buyurmuştur. Böyle bir korku yüzünden hakikatı söyleyememek vefasızlık sayılacağından olsa gerektir ki hadisin devamında Resulullah(asm) ‘haberiniz olsun! Kıyamet günü her bir vefasız için vefasızlığı nispetinde bir bayrak dikilecektir’ demiştir. Devamında ise ‘garanti iman’ vehmini bertaraf edecek insan tabakalarından bahseder:
‘Haberiniz olsun! İnsanoğlu çok çeşitli tabakalar halinde yaratılmıştır: Kimisi vardır, mü'min olarak doğar, mü'min olarak yaşar, kâfir olarak ölür. Kimisi vardır, kâfir olarak doğar, kâfir olarak yaşar, mü'min olarak ölür. Kimisi vardır, kâfir olarak doğar, kâfir olarak yaşar, kâfir olarak ölür.’
Diğer bir hadiste insanın ömrüne nispet edilen bu hakikat, aynı gün içinde olabilecek bir dinamizmde ifade edilmiş:
‘Kıyametten hemen önce karanlık gecenin parçaları gibi fitneler var. Kişi o fitnelerde mü'min olarak sabaha erer, akşama kâfir olur; mü'min olarak akşama erer, sabaha kâfir çıkar.’[8]
Hasıl-ı kelam, ‘sıradan’ bir ifade ile her zaman için geçerli olduğu gibi ‘an iman kurtarma anı’.
[1] http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=167
[2] Bkz. Maide:105
[3] Bkz. İbrahim:12
[4] Buhari, Rikak 35, Fiten 13, Müslim, İman 230, (143), Tirmizi, Fiten 17, (2180), İbnu Mace, Fiten 27, (4053)
[5] Camiussağir, 3581
[6] Bkz. Nisa:136
[7] Tirmizi, Fiten 26, (2192).
[8] Ebu Davud, Fiten 2, (4259, 4262);
© 2021 karakalem.net, Harun Pirim