Referans Noktası

Harun Pirim

İNSANIN KALBİ Samed aynasıdır. Hiçbir şeye muhtaç olmayana ayna olmak büyük bir vazife ve kıymet. İnsanın izzeti de Samedaniyete aynalığı nispetinde parlıyor diyebiliriz. Allah’dan gayrısına muhtaç olmama, başkasından yardım, destek beklememe, sebepleri ve neticelerini başkalarından bilmeme. Aynı zamanda Ehad ismine ayna olan insan, yaratılışa biricik gözlemci kılınmış. Her birimizin maddi manevi eşsizliği, biometrik farklılıkları özel bir misafir, kıymetli bir gözlemci oluşumuzu fısıldıyor (ihlasa bir kapı aralanır). Postmodern belirsizlikler içinde, insanın anlam arayışındaki en büyük sancıları belki de kendisini değersiz, hayatı anlamsız bulmasından kaynaklanıyor. An itibariyle 7.7 milyar insandan biri olmak. Yaklaşık 14 milyar yıl önce kurulmaya başlamış kainat içinde, 4.5 milyar yıl önce hemcinslerine mekan olmuş dünyaya gözünü açtıktan itibaren binlerce yıllık bir insanlık tarihinin birkaç on yılına sıkıştığının farkına varmak.

İhtiyaçlarının diliyle fakirliğini, savunmasızlığının diliyle de acizliğini haykıran insan bireysel ve toplum hayatında birkaç on yılına sıkıştığı zaman ve mekânsal gerçekliğin kendisine sorduğu ontolojik soruların cevaplarını aramaya duracaktır. Arar iken biricikliğini yitirme pahasına başkalarının arayışlarını takliden benimseme aldanışlarına salınıvermektedir. Kültür, görenek, lider, hoca, cemaat gibi referanslar ile ikincil, dolaylı algılar, sarmaşık ve karmaşık dayanak noktaları, yardım mercileri, hatta hakikate dair sorgusuz kabuller devşirebilmektedir. Burada niyetim, ilgili referansların eleştirisinden çok insanın biricikliğinin fıtratında kodlanmış olmasına rağmen, zoraki muhayyel dayanak ve medet noktaları benimsemesinin Samed aynası olabilmesi önünde büyük engeller teşkil edebilme potansiyeli olduğunu ifade edebilmek. Aslolan referanslar aracılığıyla hakikatı tanımak değil, hakikatı tanıdıkça referansları tartmak, onlara hakikat ölçüleriyle kıymet vermek.

Siyer kitaplarında İbn Hişam(v.218/833)’dan rivayet edilen, Peygamber Efendimizin(sav), Hz. Ali(ra)’yi 10 yaşında iken dine davet etmesi insanın biricik iradesine saygıyı örnekler. Sonrasında Hz. Ali’nin yürüttüğü meşhur muhakeme ‘Allah beni yaratır iken Ebu Talib’e sormadı ki ben de O’na ibadet etmek için gidip babama danışayım’ de Samed aynası olan bir kalpten çıkmıştır. Yine Hz. Ali(ra) hakikat yolculuğumuzda referans noktalarımızı tayin edip, sağlamlaştırmanın yolunu gösteriyor:

‘Hakkı adamla bilemezsin. Önce hakkı tanı, sonra dolayısıyla ehlini tanırsın’[1]

Gazali hazretleri bu ifadeyi açıklayıcı nitelikte diyor ki,

‘Bir sözü kendilerinin iyi bildikleri birine isnad ederse, o söz batıl da olsa kabul ederler. Kötü tanıdıkları birine isnad edecek olursan o sözü hak da olsa reddederler. Bunlar hakkı adamlarla ölçmeye kalkışırlar, adamları hak ile değil. Bu ise dalaletin son derecesidir.’

Yukarıdaki ifadelerde adam yerine başka referanslar da koyulabilir. Neticede, vazifemizin hakkı tanımak, hakka iştirak etmek olduğu anlaşılıyor. Merhum İbrahim Hulusu Yahyagil’in kıymetli birliktelikleri, cemaati özüyle tanımladığını düşündüğüm zihin tacı levhalarımdan:

‘İman-ı tahkikî yolunda buluştuğumuz Hakkı Efendiyle niyetimiz hakka, sıdka, ihlâsa iştirakimiz muhakkaktır.’[2]

Taberi(v.923)’den rivayetle[3], Hz. Ömer(ra) halife seçilmesiyle birlikte verdiği hutbesinde hakkı bizatihi kendisinin anladığını ve işlerini halka takdim edip, açıklayacağını beyan eder:

‘Sakın biriniz Ömer halife olduktan sonra durumu değişti demesin. Hakkı kendiliğimden anlar, işimi size takdim eder ve açıklarım.’

Kendisinin bizatihi hakkı anladığını beyan ettikten sonra halka da hakkı Hz. Ömer’in referansına bel bağlamaksızın kendilerinin teslim etmelerini tavsiye etmiştir:

‘Hakkı kendiliğinizden teslim edin. Birbirinizi dava için bana sevk etmeyin. Zira insanlardan herhangi biriyle benim aramda bir kayırma söz konusu değildir. Doğruluğunuz, benim için memnuniyet vericidir.’

Yozlaşma asrının muzdaripleri olarak geçmişte yaşamış istikbal insanlarına kulak vermemiz elzem. Samediyete ayna olabilmek kolay değil, hayati vazife. Bediüzzaman’ın hayat penceresinde[4] ifade ettiği üzere:

‘…hayatın vazifesi büyüktür. Evet, samediyetin âyinesi olmak kolay birşey değil, âdi bir vazife değil!’


[1] Gazali, El Munkızu Min-Eddalal, Nuruosmaniye Matbaası, 1963

[2] Barla Lahikası, 15. Mektup

[3] http://www.siyervakfi.org/elestirmek-hem-hak-hem-vazife-ama-nasil-elestiri-ahlaki/

[4] Said Nursi, Sözler, 33. Söz, 23. Pencere

  09.02.2019

© 2021 karakalem.net, Harun Pirim



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut