Taklit ile Tahkik Arasında

Harun Pirim

GEÇEN HAFTA yazmaya niyet edip başlayamadığım konu, taklidi iman ile tahkiki imanın tazammunları idi. İlmin belirli seçilmiş bir zümreye has olmadığı, her birimizin başta tercih ettiği bakış açısıyla, var oluşu yorumlama biçimi ile bizzat yaşayarak tecrübe edişi ile hayatın içinde marifet yolcusu, ilim talebesi olduğu, olması gerektiği, oluşunu muhafaza etmesi gerekliliği üzerine yazmış idim. Hal böyle iken iman etmenin de bir tahkik veya taklit ikileminde bulunduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Dimağdaki muhtelif mertebeleri, düşünmedeki derinlik ekseninde seyrekten yoğuna doğru değişen hayal etme, tasavvur, akletme gibi hükümsüz mertebelerden, tasdik, izan, iltizam, itikad gibi sırasıyla daha derinlemesine hüküm içeren mertebeler var. İmanın bir hüküm oluşu, izan oluşu dolayısıyla iman etmenin bir tasdik eylemi olması gerekliliği aşikardır. Bununla birlikte, aklın yol bulamadıklarına iman etmek esasen taklidi iman etmek kavramıyla açıklanabilir. Amiyane iman da diyebileceğimiz, tahkik, tasdik etmeksizin takliden iman etmek, hal itibariyle birçok safsatanın revaç bulmasına sebebiyet verebileceği gibi, kâinatta ve Kur’an’da tefekkürümüze ihsan edilen ve hak ettiği karşılığı tahkiki iman olan ayetlerin hayatlarımıza istikamet vermesine de engel teşkil etmektedir. Tekrar edecek olursak, Kur’an tahkik etsinler diye ekser insanların anlayışını gözeterek hitap etmektedir: ‘Ve keza, Kur’an bütün insanlara hitap eder. Ve ekseriyetin fehmini müraat eder ki, tahkiki bir marifet sahibi olsunlar. Fen ise, yalnız fencilerle konuşur, avamı nazara almıyor; avam taklitte kalıyor.’[1]

Hakîm olan Rabbimizin, belirli bir intizam, ölçü, ahenk içinde sunduğu kâinat ayetlerinden, esma’ül hüsna talimi yaparak maddi manevi açılımlara vesile olmak, iç alemlerimizde akıl, kalp ve duygularımızla zenginleşmemiz, tekemmül etmemiz mümkün iken, taklidi iman var olanı fesad etme, olmayana vücud rengi verme gibi arızalarla sahte melekutlar üreterek insanı en güzel kıvamından bambaşka bir hilkat garibesine çevirebilmektedir. İnsan kendi imkanlarını taklidi imanı ile kısıtlar iken, muzahref felfesefik malumatlara da yenik düşerek İslam’ın malı olmayan safsataları, hurafeleri de İslam’a mal edebilmektedir. Nihayetinde sakınılması gereken bir inanç sistemine doğru evrilmenin eşiğine gelebilmektedir.

İlk olarak yaklaşık 10 sene önce Francis Collins’in ‘The Language of God’ isimli kitabında karşılaştığım boşlukların ilahı (God of the gaps) kavramı taklidi iman, tahkiki iman arasındaki geçişlerin ehemmiyetini anlamamıza yardımcı olabilir. Hakkında güzelce yazılmış özet wikipedia bilgisi[2] de bulunan bu kavram, ilk anlamı ile bilimin açıklayamadığı, açıklamasından aciz kaldığı olgular üzerinden geliştirilen bir imanı ifade ediyor. Diğer bir ifadeyle, bilimsel bilgilerdeki boşluklar Allah’ın varlığına delil olarak kullanılıyor. İkinci dünya savaşı sıralarında, Alman düşünür Dietrich Bonhoeffer, Nazi hapishanesinde yazdığı bir mektupta şöyle ifade etmiş: ‘bilgimizin eksikliğini kapatmak maksadı ile Allah’ı kullanmak ne kadar yanlıştır. O zaman, bilgimizin sınırları genişledikçe, Allah geri plana itilecektir ve biri ilerler iken diğeri geri çekilecektir. Allah’ı bildiklerimizde bulmalıyız, bilmediklerimizde değil’. R. Laird Harris de bu kavramı, yanlış bir Allah algısını eleştirmek için kullanmış: ‘Allah, tabiat kanunları gibi fiziksel olaylarda tasarruf ediyor oluşunun yanında, fiziksel olmayan ruhani olgularda da tasarruf etmektedir’. Benzer şekilde John Habgood da bu kavramı eleştirel olarak kullanmış: ‘Allah’ın fiillerine delil olarak tabiatın dışındaki değil tabiattaki süreçleri değerlendirmek, dini anlamda daha tatminkardır. Tıpkı bir kitabın manasının kâğıt ve mürekkebini aşmakla birlikte, onlardan da bağımsız olmaması gibi’. Boşlukların ilahı kavramı zihinlerimize, petekte zahiren yazılan Allah lafzı, secde şeklinde bulunan ağaç gibi normal dışı örnekler üzerinden bize iman, hayret tekliflerini hatırlatabilir. Hatta geçen gün telefonuma tahkik etmeksizin yönlendirilen bir paylaşım, fonunda Rahman Suresi ‘O halde rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?’ olan bir video limon çekirdeği ile nar çekirdeğinin bir kapsül içinde toprağa gömülüp, hızlandırma ile ilerleyen zamanda büyüyen bitkinin limona benzeyen meyvesinin koparılıp kesilince içinde nar özelliklerinin görülmesini içeriyor! Bu videoyu izleyip hayrete, heyecana gelenlerin sayısı az olmasa gerek. Biraz araştırınca anlaşılıyor ki şaka amaçlı yapılmış bir video düzenleme çalışması. Kendi meşhudatımız ile ortaya çıkmamış, bizatihi kâinat tefekküründen elde edilmemiş, tecrübe etmediğimiz, tahsilinde bulunmadığımız türedi bir bilgi. Üstelik teknolojik sihir bulaştırılmış bir bilgi. İşte tahkiksiz bir iman. Felsefe nazarının bizim için yaratılışta ‘istisna’ olanı, her biri bir ayet mesabesinde olan ‘sıradan’ olana üstün görmesi. Tahkiksizlik yüzünden de bu nazarı benimseyerek hayrete düşme durumu. Hepsi bu…

‘Ey iman edenler,… iman edin.’[3] hitabı taklidimizi tahkike çevirme emri de olabilir mi? ‘Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.’[4] tahkik etme emri değil mi? Peki ‘Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının.’[5] emri, ‘Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.’[6] emri…

İman kabaca taklidi bir tasdikten ibaret olmadığı gibi Said Nursi’nin ifadesi ile ehl-i hakikatin ittifak ettikleri ‘bütün ilimlerin ve marifetlerin ve kemalat-ı insaniyenin en büyüğü imandır ve iman-ı tahkikiden gelen tafsilli ve bürhanlı marifet-i kudsiyedir’. Taklidi iman şüphelere mağlup olabiliyor. Risale-i Nur külliyatında gördüğümüz üzere, ilmelyakin, aynelyakin, hakkalyakin gibi mertebeler tahkiki imana atfediliyor[7]. İlmelyakin çok bürhanların kuvvetleriyle binler şüphelere dayanıyor. Aynelyakin derecesindeki bir imanın da çok mertebeleri var ki esma-i ilahiye adedince tezahür dereceleri var. Bütün kâinatı bir Kur’an gibi okuyabilmek derecesi söz konusu. Hakkalyakinin de çok mertebeleri var ki, böyle imanlı zatlar şüphelere mağlup olmuyorlar.

Biz biz olalım, iman edelim. Boşlukları doldurduğumuz taklidi bir imana değil, bildiklerimizi, gördüklerimizi, işittiklerimizi, tahsil ettiklerimizi, tecrübe ettiklerimizi tahkik ettiğimiz bir imana talip olalım.




[1] Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, 14. Reşha, Dördüncü Katre

[2] https://en.m.wikipedia.org/wiki/God_of_the_gaps

[3] Bkz. Nisa, 136

[4] Bkz. Hucurat, 6

[5] Bkz. Hucurat, 12

[6] Bkz. İsra, 36

[7] Said Nursi, Emirdağ Lahikası, 63. Mektup, Söz Yayınları

  16.11.2018

© 2021 karakalem.net, Harun Pirim



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut