Arşiv

 Arkadaş Sayfa / Şiirler

BİRKAÇ DEFADIR yazdığım şu yazıdan anladım ki, insanın zihnindeki düşünceleri içindeki duygularla beraber başka birine aynen anlatması hayli zor. İnsan, yazdığını kendisi okuyunca, meramını dile getirdiğini sanıyor. Ne ki, okuttuğunda, bir başkası aynı şeyi söylemiyor. Eksikler görüyor, fazlalık görüyor. Demek istediğimizin dışında birşey anlıyor. Düşünce kopuklukları buluyor. Belki o eksikler gerçekten var. Belki de, aslında, düşünce itibarıyla bir eksiklik ya da kopukluk mevcut değil; fakat o anlamlı bütün kağıda tamı tamına geçirilmemiş. Her ne ise.. Her türlü “kopukluk” ihtimaline rağmen, yine de meramımızı anlatmaya çalışalım.

Çevremize baktığımızda pek çok mevcutla yüz yüze geliriz. Kimi yerde değişik ruh, düşünce ve haldeki insanlar değişik araba modelleri ve değişik büyüklükteki evlerle karşılaşırken, kimi yerde ise renk cümbüşleriyle süslenmiş çiçekler, leylaklar, güller, sümbüller, yeşilin binler tonlarını bürünmüş ağaçlar, pek azının ismini bidiğimiz milyonlarca böcek nazarımıza çarpar. Kimi yerde ise engin bir deniz. Ve elbette gökyüzü.

Tüm bu mahluklara yakından bakınca, aralarındaki değişik ilişkiler de gözümüze çarpar. Sözgelimi, ortak amaca ulaşmak için her bir mevcut birbirinin yardımına koşar. Meselâ bir karınca, yalnız kendisinin değil, arkadaşlarının ve yeni doğmuş yavruların rızkını temin için, yaz boyunca didinir durur. Bir kırmızı gülün şu dünyaya gönderilmesi için, topraktaki tüm maddeler, su, tuz, havadaki gazlar ve tozlar, güneş ışığı, belki tüm kâinat yardıma koşar. Onların böylesine şevkle yardımlaşmalarına karşılık, ilahî rahmet bir gülle cevap verir. Yeryüzüne, sevinç alkışları içinde, kırmızı bir gül kondurulur. Elbette zaman durum böyle olmaz. Kimi zaman bir fırtına, beklenmedik bir yağmur, istenilene ulaşmanın engeli olur, gül gelmez. Anlaşılır ki, rahmetin gülün gelmesi şeklinde tecelli etme zamanı değildir. Belki rahmet başka türlü görünür, belki gülün gönderilmesi başka zamana ertelenir. Durum böyleyken, yani gül gelmemişken bile, görürüz ki, o topraktaki elementler, su, havadaki gazlar, toz, güneş ışığı, renkler, yani hiçbir mevcut, birbirinin yardımına koşarak gülü istemekten vazgeçmezler. Omuz omuza verip, hep birlikte semaya el açmayı sürdürürler. Gün gönderilse de, gönderilmese de, bu halin kendisi onlar için bir rahmet olur. Çünkü, bu isteklerini beraberce bildirmeleriyle, herşeye eli yetişen, her arzuyu yerine getirebilen, en ufak bir dileği dahi işiten Birinin olduğunu yeniden hatırlarlar.

Ayrı yerlerde doğmuş, ayrı çevrelerde büyümüş, ayrı okullarda okumuş olduğumuz halde, kaderin sevkiyle, aynı pınardan içen bizler de, bu duayı beraberce yaşayabiliriz. Sözgelimi, o pınardan kendi dünyamıza gelenleri şu dergide isteyen herkesle paylaşıp, aynı gerçeğe beraberce ulaşmaya çabalayabiliriz. Cılız bir da rahatça kırılırken, onlarca zayıf dalın bir araya gelmesiyle her birinin sağlam bir hal alması misali, aczimizi beraberce bildirerek, ilahî rahmetin kapısını çalabiliriz.

Onun için, paylaşmaya değer onca şeyi paylaşalım diledik. Günün bir anında veya günler ve aylar boyu yaşadığımız bir sıkıntıyı ya da sevinci; problemlerimizi; bir kitaptan hoşumuza giden bir sözü; dünyamıza açılmış hakikatı; kendi içimizde yaşadığımız bir eleştiriyi; yanlış bir yorumun doğrusunu; eksik bir hususun tamamını.. kısacası paylaşabileceğimiz her bir şeyi paylaşmak istiyoruz. Dolayısıyla, belki beraberce el açma vesile olur ümidiyle, mektuplarınızı, yazılarınızı, çizgilerinizi bekliyoruz.

—ALİ SIRMA

KAF

Binbir dalda baş tek bir münacât oldu

Can daldırdığım hayat ne hâcât oldu

Aşk çıkardığım diplerinden

denizlerini gözlerini içtim de Sen’in

kıvrımlarına sığınmak

ellerine çarpa çarpa ölmek için.

Sözlerinden bir bahar bir umman

yeşiline, güneşine, çırpınışa köpükler gibi

kabarmak Sen’in, sönmek Sen’in.

Gece lambaları kadar fersiz

sokakların teninde beyaz benim

ben, yarı ölmüş solucanı kapkara gündüzlerin

gömleğini atamayan apaydın gece içinde

karabataklar kadar batan

karalarına gövdenin.

Gövdem ah gövdem sensin kamaşan

mercan dişi çürüğümün

sen erken öten horozu

sen bayındır çöplüğümün

İğvalarındır çukurlar kadar derin

Kızgın sularımda sayha sayha

sen ocağıma dikilen zakkum

kokusu Cehennemden gül müsveddesi

Ey can Bilal’inin müşrik efendisi

EHAD…

Ey yakınlık Kaf’ının Anka’sı

Sen’den uzaklar batmıştır gölgelere

hakikatlar karışmıştır hayallere.

Sen’i yaşamakmış meğer

Sen’dedir sükûnun yurdu

Herkes kendi Kaf’ının mahkûmu…

—Y. ÖZKAN ÖZBURUN

UMUDA GÖZYAŞI

Zaman gözyaşıma müptela

Gözyaşlarım zamana

Ve sular ovalarını,

Tâ rengârenk açılsın

İstikbal çiçekleri

Umut zemininde,

Birbirimizden memnunuz

Ben ve gözyaşlarım

Zamansa gözyaşımdan

“Dostun dostu dost olur”

Gidiyoruz beraber

Kim geri dönebilir?

Benden, zamandan

Ya da gözyaşlarımdan

Her geliş gidişlidir

Gidişlerde dönüş yok,

Görünmezler karanlık

Düşünce fenerini yak,

Ve dön geriye bir bak

Yorumlamak kasdıyla

Bir kimse arıyor olmalı her kimsesiz

Ben de seni arıyorum olamam sensiz

Ararken umut doluyum bulacağım

Ki bu yaşlar umuda akıyorlar

Belki de Yakub’unkiler akıyor, kim bilir?

Yeni mecralarında

Gözler dahi umuda feda

Olsun! bu ıslak yakışıyor yanaklarıma

Zaten

Zaman gözyaşıma müptela

Gözyaşlarım zamana…

—HAMZA YETİM

  17.01.2004

© 2021 karakalem.net



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut