*Bu sayfa, sitemize gelen, sitemizdeki ana sayfaların formatına denk düşmediği için bu sayfalarda değerlendirmediğimiz, ancak paylaşmaya değer bulduğumuz yazıların sunulduğu bir havuz olarak tasarlanmıştır.

 Ne Mutlu Hayal Edebilenlere

GEÇENLERDE, SEKÜLER hayat görüşüne sahip bir siyaset bilimci arkadaşımla konuşuyorduk. İçinde bulunduğumuz siyasî ortamın ruhumuza verdiği kasveti, çözümsüzlük duygusunu, verimsizliği ve hissî kuruluğu nasıl aşabileceğimizi tartışırken, ortak bir noktada buluştuk: Biz seküler rasyonalitenin kurbanları, hayal edemiyorduk! Nasıl hafıza depomuzu boşaltıp kendimizi birkaç yüz kelimeye mahkum etmişsek, onun gibi, hayal etme gücümüzü de bilinmeyen kuytularda kaybetmiştik. Modernite çok şeyi değiştirmiş, bu arada hayal duygumuzu da alıp götürmüştü. “Melâli tanımayan nesle aşina değiliz” diyordu Ahmet Haşim, ama biz ‘hayal’i bile tanımıyorduk! Hoyrat bir el hayallerimize kadar uzanmış, onu bizden koparıp almıştı. Araçsal rasyonaliteye mahkum edilmiş mekanik varlıklara dönüştürülmüştük. Varlığı cismaniyete indirgenmiş zombilerden farkımız yoktu. Hayal etmek, bugünü yaşarken zamanın kanatlarını ‘sonsuzluğa’ açmak demekti oysa.

Bizi ‘gün içinde değil, zaman içinde düşünmeye’ davet eden Hamdullah Suphi’nin bu davetini, aslında en iyi biçimde hayal duygumuz gerçek kılabilir ve bizi—bir ulus-devletin ya da bir ulusun değil—kâinat sarayının aziz bir misafiri olarak yaratılışımızla ve onun yöneldiği amaçla buluşturabilirdi. Bu bakımdan, ‘insanın âlemde hayal ettiği müddetçe yaşadığını’ söyleyen Yahya Kemal hiç de haksız sayılmaz. Toplumsal muhayyilemizin de ferdî muhayyilelere paralel olarak önemli ölçüde silikleşerek biçimsizleştiğini, hatta yitip gittiğini düşündüğümüzde, başıboş bırakılan, bir gayeyle bağlanmayan hayalin insanî yaşayışı ferdî ve toplumsal ölçekte haz-acı sarmalı içine sıkışmış refleksif bir ben-merkezciliğe büründürdüğünü fark etmemek imkânsız.

“Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen güzel rüya görür” der Said Nursî. İnsana verilmiş ‘iç duygular’ın en önemlilerinden biri olan hayal duygusunu anlamak ve onu insanın manevî yükselişine basamak yapmak, güzel görme ve güzel düşünme eylemleriyle yakından ilişkili. Bunun için hayal duygumuzu süfliyattan sakınarak maaliyata sevkedip ‘fâsık’ olmaktan korumakla yükümlüyüz. ‘Hayal-alud’ eski Yunan’da, insan muhayyilesinin ürettiği, kızan, küsen, kıskanan, intikam alan, şehvet duyan, öfkelenen, sevinen tanrı-insanlar zinciri insan-evren ilişkisine bütünüyle pagan, bütünüyle ‘şirk-alud’ bir nitelik kazandırmıştı. Aşktan Afrodit sorumluydu, şaraptan ise Dionizos. Kadınların yaratılması ve Pandora’nın kutusunun kadınsı merakla açılarak insanların felaketine giden kapıların ardına kadar aralanması da, erkeklerden alınmış bir intikamın ifadesiydi. Hayalin fâsık olmasının ürettiği bu sanem kültürü, insanları tanrılar arasındaki çekişmelerin zavallı bir tutsağı haline getirmişti. Hayallerimizi ‘güzelleştirmek’ için, ‘güzel düşünebilmek’ kaçınılmaz bir gereklilikti oysa. Muhayyilenin tevhidle te’sis ve te’kidi bunun için asıldır.

Bize verilen hayal duygusu, insanın şahısları, olayları ve kavramları algılama sürecinde kalp ile akıl arasındaki yolculukta en önemli uğraklardan biridir. Yine Said Nursî’nin ifadesiyle, kalpten çıplak olarak çıkan mânâlar, ‘giyinmek’ için hayal isimli dokumacıya uğrarlar. Kavramlar deposu olan hafızadan sûretler (görüntüler) deposu olan hayale giden yol, ya da algılamamızın tahayyül/tasavvur ve tefekkür boyutları İslâm felsefe geleneğinde farklı yorumlara konu olmakla birlikte, şeylerin zihinde cisimlenen suretleri mütehayyilemiz tarafından belirlenir. Burada mânâlar yalnızca ‘giydirilmez;’ aynı zamanda hayal bu mânâlara ‘takar, bulaştırır ya da perde eder.’

Bu bakımdan, hayal etmek, sadece şairlere has kılınamayacak kadar önemlidir. Hayal duygusu, şairlere has olmadığı gibi, ‘boş bir oyun, süs ya da fantezi’ olarak görülemeyecek kadar da hakikatdar bir duygudur. İnsanı, onu kayıtlayan maddî duvarlardan soyutlayarak, kendi balonuna bindirip zamanın kanatlarını açarak yolculuğa çıkaran sihirli bir uçan halıdır muhayyilemiz. Onunla çocukluğumuza yolculuk yaptığımız gibi, kâinatın başlangıcına da uzanabilir ya da kıyamet ve ahirete de yönelebiliriz. Arap yarımadasına uzanıp o en büyük insanı (a.s.m.), insanlara yaratılış gerçeğini hatırlatırken de ‘görebiliriz.’ Uzaya gitmek için ‘servet’ ödemeye hazır kimi insanlara belki de ‘gıptayla’ bakarken, bize ‘meccanen’ verilen hayal duygusuyla bedavaya getirebileceğimiz nice yolculuklarımız var bizim.

Hayallerimizin ‘güzelliği’ nisbetinde pekişen ve gürbüzleşen akletme duygumuz ve buna hayat veren kalbimiz, aslında bizi bir üst hayat mertebesine taşıyan kanatlarımızdır. Cismanî hayatın perdelediği manevî âlemlerle ilişkilenmede hayal duygusunun hakikatli bir yeri var. ‘Ebedî’nin sadık dostu’ olanlar için hayal, ebediyete uzanan bir köprüdür. Ne mutlu böylesi hakikatdar hayallere aşina olanlara!

ahmetyildiz@zaferdergisi.com

  05.02.2003

© 2021 karakalem.net, Ahmet Yıldız



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut