*Bu sayfa, sitemize gelen, sitemizdeki ana sayfaların formatına denk düşmediği için bu sayfalarda değerlendirmediğimiz, ancak paylaşmaya değer bulduğumuz yazıların sunulduğu bir havuz olarak tasarlanmıştır.

 Böyle Olur Bizim Fethimiz

Mehmed Boyacıoğlu

USTAM BİLE anlamamış nicedir yazdığı halde. Bu fakir nasıl anlasın… Başlar ayak, ayaklar baş olunca… Dün birbirlerine kanlı bıçaklı olanlar bugün canciğer kuzu sarması olunca… Kavramlar tepe taklak edilip üzerlerinde bir anlama birlikteliği sağlanamaz olunca…

Ne yazık ki "vatan" da nasibini aldı bu hercümerçten. O sadece belli bir toprak parçası addedildi, etrafı dikenli tellerle çevrilen. Oysa vatan kavramı bundan öte bir şeydi. Bir kimsenin fikir ve tasavvur dünyası vatan etrafında şekillenir. Vatan denilince her insanın hayali, kendi doğduğu yerin çevresinde cismani bir şeyler arar.

Ama, ilk sahura kalktığı, bayram sevincine ortak olduğu bayram âdetleriyle. Hatta ebedî hayatı sürekli terennüm eden mezar taşları ile… Bir aileyi, yarı malını verip bazen kışın karında, ayazında; bazen ise Temmuz’un terleten sıcağında yurdun bir ucundan diğerine götürebilen bayramları ile… vatan artık bir toprak parçası olmaktan çıkar, manevî bir varlık haline gelir.

Kaderin anlamaktan aciz olduğumuz bir cilvesiyle vatana, onu vatan yapan manevî unsurlardan soyan bir mirasyediler güruhu hakim oldu. Bu ülkede yerleşmiş bilgelik adına ne varsa hepsi hor görüldü. Mantar gibi bitirilen densizler sayesinde, ahlâkta, fazilette, vefada, doğrulukta, adalette öyle bir erozyon yaşandı ki, toprak erozyonu bunun çok gerisinde kalır. Kendi istedikleri bu insan tipini yetiştirmeleri yetmiyormuş gibi, bunu ülkenin tek modeli haline getirmeye çalıştılar. Kendileri için, ancak dört ayaklıların yaşayabildiği kadar özgür, sere serpe bir hürriyeti isterken bu vatanın aslî sahiplerini sömürge halkı gibi görmeye kalktılar.

İşte onlardan, kemâlini bu ülkenin insanının değer verdiği mukaddeslere saldırıda arayan biri, ‘gerekirse yüz bin şehit verir Kıbrıs'ı da Yunanistan'ı da alırız’ diyesiymiş. Savulun Yunanlılar, ehl-i kemâl geliyor… Hep doğumuzdaki birileri devrim ihraç edecek değil ya! Bizim neyimiz eksik?

Bakın neler olacak fethedilecek (!) bu ülkede.

Önce özerklik yüzü görmemiş Yunan üniversiteleri özerkliğe kavuşacak. Orada hakim bulunan YÖK [Taha Akyol'un yalancısıyım; Yüksek Öğretim Komiserliği demekmiş] gibi kuruluşlar lağvedilecek.

Batı Trakya Türklerinin kendi müftülerini kendilerinin seçmesi gibi son derece ilkel bir uygulama kaldırılacak. Zira, halkı kendi haline bırakırsan kimi seçeceği belli olmaz. Sonra başın ağrır. Baştan tedbirli olmak lazım. Oradaki müftü görevden alınacak, yerine, Diyanet’in atayacağı bir genel müftü tayin edilecek.

Bu dağlık ülkenin her alanda atağa kalkması için denizden kazanılmış düzlükler üzerinde anıtlar dikilmesi de öncelikler arasında olacak. Okullarda bütün Ortodoks ve İslâmî 'dışavurumlar' yasaklanacak. Tıpkı ilgili zatın celallenmesine konu olan adanın kuzeyinde yasak olduğu gibi. Oysa ilkel prensiplerden hâlâ kurtulamamış güneyde bu tür dışavurumlar serbesttir.

Bu atılımları o ülkede yapmak için yüz bin şehit bile az. Milyonlar gerekli.

İçimdeki muzibi susturup şöyle desem fazla olur mu?

Yol göstericime göre 'kurt gövdenin içine girmiş’tir; bizim komşu Yorgi'nin dindaşı olmayanlara reva gördüğü zulmün çok daha fazlasını burada birileri kendi vatandaşlarına yapmakta beis görmüyor ise, ve böyle bir anlayış birilerinin fetih zannettiği hareketler ile coğrafi olarak genişleyecek ise, bize aslî gündemimizle; kudsî hizmetimizle ilgilenmek düşer. Şehidlik gibi, aslında temizlerin temizi olan, ama el oğlunun kirlettiği kavramlar ile değil… Mektûbat'taki Boğaz ile Kastamonu'daki Boğaz meseleleri mukayeseli okunsa ne demek istediğim anlaşılır.

  11.04.2004

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut