Erkekliği öldürmek

Kadim firavun, erkek çocukları boğazlayıp kadınları sağ bırakıyordu. Modern firavunluk, erkekliği öldürüp, dişiliği diri bırakıyor. Müslüman dünyadan da iki şey istediğini görüyoruz bu süreçte: (1) İslâm’ın da ‘feminen’ bir söylem içinde takdimini istiyor; (2) küfre ve zulme karşı celâl ve direnç boyutunu yitirmiş, Batıya karşı boynu bükük, edilgen kişilikleri bize ‘örnek insan’ ve ‘role model’ olarak takdime yelteniyor. Modern firavun Batı, karşısında ‘Musa’lar istemiyor...


HADİSE, MÂLÛM. Firavun, gördüğü rüyadan, Benî İsrail’den bir erkek çocuğun küfür ve zulüm üzere inşa edilmiş düzenini altüst edeceği yorumunu çıkarır. Aklı başında bir insandan bu durumda beklenen, elde ettiği mülkün elinde kalıcı olmadığını anlayıp küfrü ve zulmü terkederek iman ve adalet üzere bir hayata dönmektir elbet. Ama Firavun, tam aksini yapar, bu rüyadan sonra küfrünü ve zulmünü arttırırak Benî İsrail’den bütün erkek çocukların öldürülmesini emreder.

Bakara, İbrahim, Kasas; üç sûrede bu olayı bize haber veren Kur’ân, durumu “Onların oğullarını boğazlıyor, kadınlarını sağ bırakıyordu” diye anlatır.*

Elbette, her iş olacağına varır. Göklerde yazılanı yerde bozmak için Benî İsrail’in doğan her erkek çocuğunu öldürtecek kadar vahşileşen Firavun, buna karşılık küfrünü ve zulmünü darmadağın edecek o çocuğu kendi sarayında kendi elleriyle besler, büyütür.

Kıssanın devamını herkes biliyor. Firavun’un Kızıldeniz’de gerçekleşen ibretlik ölümünü de.

Kur’ân-ı Hakîm’de bu hadiseyi haber veren âyetleri ne zaman okusam veya ne zaman bu âyetler aklıma gelse, o günün Firavun’u ile bugünün firavunluğu arasında bir ilişki de arar gözlerim. Neticede Kur’ân her kıssayı tarihten bir hâtıra olarak değil; bize, bugüne dair bir ders ve ibret olarak anlattığına göre, o günün Firavun’unun akıbetine engel olmak için başvurduğu bu tedbir ile, bugünün modern firavunluğunun zulmünü ve küfrünü devam ettirmek için başvurduğu tedbirler arasında her halde bir irtibat vardır.

Nedir o irtibat?

Bugünün firavunları da, en son Gazze’de görüldüğü üzere, saltanatları devam etsin diye çocukları bilfiil öldürmekten kaçınıyor değildir gerçi. Ama modern firavunluk, ‘denetim’in de, ‘zulmün’ de sofistike bir mahiyet kazandığı bu dönemde, ondan da öte, şu tedbirle iş görmektedir: erkekliği öldürmek, dişiliği sağ bırakmak!

Durum, budur. Modern zamanlar, erkekliğin öldürüldüğü, dişiliğin sağ ve serbest bırakıldığı zamanlardır.

Bunu, modern psikolojinin ve sosyolojinin dayandırılmak istendiği zeminden de anlarız; feminizm gibi ideolojilerin bulduğu revaçtan yahut moda ve medya üzerinden oluşturulmak istenen ‘ideal erkek’ tiplemesinden de.

‘Modern psikolojinin ve sosyolojinin dayandırılmak istendiği zemin’ dedik. Süreç içinde deneme-yanılmalarla bir derece tashih edilmiş ise de, evvelemirde bu zemin, baba figürünü bir ‘iktidar’ ve dolayısıyla ‘kötülük’ odağı olarak inşa eder. Halbuki, ‘iktidar’ı olmasa, bir baba, eşinin, çocuklarının hukukunu nasıl koruyabilir? Âlemlerin Rabbi, kadını da, erkeği de kalbine merhamet koyarak yaratmıştır; ama anne bu merhameti kolayca açığa vururken, erkek terbiye ve idare hikmetince geride durur. ‘İktidar’ı kötüye kullanan herkes kötülük yapmış olur, ama ‘iktidar’ bizatihi kötü değildir. ‘İktidar’ı kötülemenin alternatifi, erkeği iktidarsız, dolayısıyla edilgen bir konuma sürüklemek; sürüye sahip çıkacak bir koç iken, kuzuya dönüştürmektir. Freudyen psikolojik analizlerden baygınlık verici ‘ataerkil’ tekrarlar içeren sosyolojik çözümlemelere uzanan geniş bir literatür, bu açıdan bir ‘psikanaliz’i kesinlikle hak etmektedir!

Öte yandan, modern zihniyet, ‘anne’ rolüne ‘düşkünlük’ izafe ederken, kadının ‘dişiliği’ni yüceltir. ‘Anne’liğin değil, ‘dişi’liğin bir değeri vardır buna göre. Annelik sıradan, ‘dişi’lik özeldir. Annelik ayak bağı, dişilik özgürlüktür. Feminizmin söyleminde de bunu görürüz; kadına dair modanın inşa ettiği imaj ve medyanın inşa ettiği dilde de.

Bu çizgide kadın ‘anne’likten uzaklaşıp ‘dişi’leştiği oranda ‘değer’ kazanırken; erkek, ‘dişi’nin beğenisini cezbettiği oranda değer kazanır. Eh, annelerin gözünde değerli olan yuvasını hem geçindirip hem de koruyacak muktedir erkekler iken, dişilerin gözünde değerli olan ‘kadınsılaşmış’ erkeklerdir: imajının derdinde, bakımlı, müsrif, duyguları aklın, şehvetleri kalbin önüne geçmiş, ‘sensiz yapamam’ diye zırlamayı ‘romantizm’ sayabilen, güç ve moda karşısında edilgen kişilikler…

Sonuçta, şu gerçek çıkar karşımıza: Kadim firavunlar düzenleri devam etsin diye erkek çocukları boğazlayıp kadınları sağ bırakıyorken, modern firavunluk erkekliği öldürüp dişiliği diri bırakma yoluna gitmektedir.

Ahir zaman alâmetlerine dair hadislerinde Peygamber aleyhissalâtu vessselamın ‘erkeklerin kadınlaşması, kadınların erkekleşmesi’ni de zikretmesi, bu açıdan ziyadesiyle dikkat çekicidir. Bu arada, Lût kavminin uğradığı gazabın sebebi olan eşcinselliğin bu zamanın da giderek yaygınlaşan bir marazı olması, bu bakımdan ayrıca manidardır.

Kadim firavunların kabaca yaptığını bugün sofistike biçimde, ‘erkekleri’ öldürmeden ‘erkekliği’ öldürerek yapan modern firavunluğun, bütün dünyadan istediği şeyi Müslüman dünyadan bir fazlasıyla istediğini görüyoruz öte yandan. Modern zamanın muktedirleri, (1) İslâm’ın da ‘feminen’ bir söylem içinde takdimini istiyor; (2) küfre ve zulme karşı celâl ve direnç boyutunu yitirmiş, Batıya karşı boynu bükük, edilgen kişilikleri bize ‘örnek insan’ ve ‘role model’ olarak takdime yelteniyor.

Dinin anlatımında ve aktarımında dozu giderek artan duygusallığın, dünyevî-uhrevî/nefsanî-ilâhî ayrımının belirsizleştiği bıktırıcı dozdaki aşk-muhabbet söyleminin, cihad âyetlerinden ürken bir ‘dindarlığın’ modern zamanlarda revaç bulması, bu ‘erkekliğin ölümü’ olgusundan bağımsız değil. Modern firavunluk, erkekliği öldürürken, Müslüman dünyaya Batı karşısında edilgen figürleri ‘ideal erkek’ olarak sunmaya çalışıyor.

Hayatın bütün yönlerine baktığını düşündüğüm bu olgunun, ‘siyaset’e de bakan bir yönü var elbette. Bugün yaşıyor olduğumuz gerilimin, bir de böyle bir sosyal-psikolojik zemini var. Modern firavun Batı, karşısında ‘Musa’lar istemiyor.

Çevremizi saran bir sürü söyleme; meselâ ‘Mursi kötü, Sisi iyi’ söylemine, ‘Hamas kötü, Abbas iyi’ söylemine, ‘Erdoğan kötü, Gülen ve İhsanoğlu iyi’ söylemine bir de bu açıdan bakabilirsiniz…

Ama birilerine iki kötü haber: (1) Fıtrat, fıtrî olmayanı reddedip atar. Kadınlara benzeyen erkekleri, anneler de, anneliğe istidadı olanlar da sevmez. (2) Kaderde yazılan, olur. Allah’ın yazdığını, kullar bozamaz!




* Bkz. İbrahim, 14:6; Kasas, 28:4; ayrıca bkz. Bakara, 2:49.

  06.08.2014

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut