Tebessümde okunan

Bir ilâhî hediyedir ki tebessüm; Allah sadece samimi ve hesapsız kullarına verir. O yüzdendir ki, henüz imanla tanışmış olmasa bile hesapsız insanlara dahi nasip olur, ama hesaplı adamların yüzünde hep sadece soğuk bir taklidi asılı kalır.

Tebessümü samimiyetin aynası kılan; içten tebessüm ile soğuk taklidini ayıracak bir basireti gözlerimize ve kalblerimize bahşeden Rabbimize şükürler olsun…



CENNETİN NASIL bir yer olduğunu merak edenlere, çocuk yüzlerine bakmalarını öneririm öncelikle. Cennetin gölgesi, bu dünyada çocukların yüzlerindedir. Tıpkı o yüzlerde görüldüğü gibi, masumiyet ve güzelliğin buluştuğu yerdir cennet.

Ve yine cennet, benim hayalimde, tebessüm gibidir. Hangi yaştan olursa olsun bir insanın katıksız, saf, içten tebessümünde de, cennetin gölgesi vardır.

Çocukların da, tebessümün de cennet gibi sevilmesi de herhalde bu sırdandır.

Tebessüm bu kadar güzel ve bu derece cazibeli olunca, herkes ona sahip olmak ister elbette. Her yüz, kendisinde bir tebessüm okunsun, o tebessümle bir cazibe kazansın ister.

Öyle ki, türlü çeşit hesabı olanlar tebessüm giyinmiş bir yüzle çıkmak isterler karşımıza. Tebessüm giyinmiş yüzlerle poz verir; ekranlarda, gazete sayfalarında, billboard’larda o şekilde arz-ı endam ederler.

Ama tebessüm, ‘giyinilen’ birşey değildir gerçekte. Etle deri gibi bitişiktir insana. İçten gelir ve içtenlikle gerçekleşir; dıştan gelmez, giymekle kazanılmaz.

Sözün kısası, herkese nasip olmaz. Hesapla, aritmetikle, fizikle, kimyayla, formülle, zorla, rol icabı gerçekleşemez! Hesapla belki ‘tebessüm efekti’ verilir yüze, ‘tebessüm edası’ takınılır en fazla; ama hesapla tebessüm edilemez! Tebessümün formülü yoktur; matematiği de…

Bilakis, hesabı bırakarak, kendinden geçerek kendisi olmanın bir meyvesidir o. Kendisi olmanın, kendisiyle barışık olmanın, hesapsız bir şekilde varolmanın bir hediyesidir âlemler Rabbinden bize.

O yüzdendir ki, en güzel suretini ve en derin ifadesini Resûlullah aleyhissalâtu vesselamda bulur.

Şemâil hadisleri, Efendimiz aleyhissalâtu vesselamı hep tebessümüyle anlatırlar bize. Daima mütebessim bir yüzdür onunkisi. Hüzünlü halinde dahi tebessüm izi olan bir yüz… Peygamberin yüzüne bakanlar, Allah’ı bütün isimleriyle bilmenin, mülkü O’ndan bilmenin, O’na tam bir güvenle teslim olmanın; kısacası, imanın, emniyetin, huzurun ve itmi’nanın tecessümünü görürler Resûl-i Ekrem aleyhissalâtu vesselamın tebessümünde.

“Tebessümün de bir sadakadır” buyuran Resûlullah aleyhissalâtu vesselam, ömrü boyunca, o sadakadan bol bol dağıtmıştır.

Ki sadaka, geldiği kök itibarıyla, Allah’ı bilmenin; O’nun mülkünde O’nun kulu olduğumuzun idrakiyle yaşamanın tasdiki, yani doğrulanması anlamını içerir. Nasıl mülkü O’ndan bilen, O’nun için ve O’nun adına tasadduk ediyorsa, kendisini ve herkesi O’nun kulu bilendir ki, O’nun sair kullarına bir ‘sadaka’ nümunesi olarak tebessüm eder.

Sûret, sîretin; dış, için; yüz, kalbin aynasıdır. Yüzün ‘fiziği’yle hiç ilgisi olmayan bir ‘simyası’ vardır. ‘Çalışmakla’ yüzün en fazla fiziğine müdahale eder birileri; ama bu simya, doğrudan doğruya Allah’tandır.

Ve Allah, simaya o simyayı ‘sûrete göre’ değil, ‘sîrete göre’ verir.

O yüzden, ‘çalışılmış’ zahiren güzel ama ismetsiz bir yüzde alevini üstümüze salan cehennemleri görürken, mü’min-mütevekkil-mütebessim bir ihtiyarın ‘muşmula suratında’ cennet ırmaklarının kıvrımlarını seyrederiz.

O yüzden, tebessüm edası vermeye ‘çalışır’ken birileri, milimetrik bir farkla tebessümü hep kaçırır.

İçten gelmeyen her tebessüm edasında; bir hesap, bir yapmacıklık, bir ikinci niyet, milimetrik hatalara sürükler yüzün sahibini. Gerilmesi gereken kaslarda ufacık bir gevşeme; gevşemesi gereken kaslarda ince bir gerginlik derken, formül bir türlü tutmaz.

İki yüz; görünüşte ikisi de tebessüm ‘modunda’ iki yüz… Ama birinde tebessüm, diğerinde hesap okur insan.

En sonunda, biri ‘mütebessim’, diğeri ‘sırıtık’ bir yüz olarak yerleşir hâfızaya.

Birine ısınır, öbürüne soğursunuz.

Birine ne kadar yakınlaşırsa gönlünüz, öbüründen o kadar uzaklaşır.

Bir ilâhî hediyedir ki tebessüm; Allah sadece samimi ve hesapsız kullarına verir. O yüzdendir ki, henüz imanla tanışmış olmasa bile hesapsız insanlara dahi nasip olur, ama hesaplı adamların yüzünde hep sadece soğuk bir taklidi asılı kalır.

Yaşam koçları, image-maker’lar, PR’cılar bir türlü başaramazlar ‘gerçeğinden farksız’ taklit tebessüm üretmeyi…

Tebessümü yaratan Rabbe şükürler olsun.

Tebessümü samimiyetin aynası kılan; içten tebessüm ile soğuk taklidini ayıracak bir basireti gözlerimize ve kalblerimize bahşeden Rabbimize…

Ve yazık tebessüm edemeyenlere…

Yazık ‘sırıtarak’ bizi tebessümüne inandırdığını zannedenlere…

  07.07.2014

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut