Şeytanlar elbisemizden ne istiyor?

Oktay Gökkoca

A’RÂF SÛRESİNDEKİ Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın yasak ağaçla olan imtihanlarını anlatan kıssayı okuyorum. Kıssa, şeytanın onları yasak ağaç hususunda aldatma amacını, ‘birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek’ olarak beyan ediyor.

Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi. (A’râf-20)

Şeytanın vesvesesine aldanan Hz. Âdem ve Hz. Havva, yasak ağacın meyvesinden tattıklarında şeytan amacına ulaşıyor.

Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara: Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi? diye nidâ etti. (A’râf-22)

Kıssa, Rabbimizin, insan için hayırlı olanın takva elbisesi olduğunu bildirdiği ve Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın imtihanı üzerinden bizleri şeytana karşı uyardığı âyetlerle bitiyor.

Ey Âdem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takvâ elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi). (A’râf-26)

Ey Âdem oğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık. (A’râf-27)

Benim aklım, elbiseye takılıyor. Âyetlerden ve rivâyetlerden, Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın cennette iken mahiyeni tam olarak bilmediğimiz giysileri olduğunu anlıyoruz. Aklım, şeytana aldanmanın, sebep sonuç ilişkisi içinde neden başka bir şeyle değil de, elbise ile ilgili bir durumla sonuçlandığına dair bir hikmet arıyor.

Sonra Bediüzzaman’ın, Mektûbat’ta, ehl-i cennet ve ehl-i cehennemin libaslarının nasıl olacağına dair soruya verdiği cevaba tevafuk ediyorum. Bediüzzaman, soruya verdiği cevabın içinde, ‘dünyada sun’î libasın hikmeti, yalnız soğuk ve sıcaktan muhafaza ve zînet ve setr-i avrete münhasır değildir; belki mühim bir hikmeti insanın sair nevilerdeki tasarruf ve münasebetine ve kumandanlığına işaret eden bir fihriste ve bir liste hükmündedir’ diyor. Yani insan, bitkilerden, hayvanların derisinden, madenlerden, kendisine elbise ve zînet yapmakla bir nev’i onlar üzerindeki kumandanlığını îlan etmiş oluyor.

Buradan yola çıkarak, üzerimizdeki elbisenin, bizim diğer yaratılmışlar üzerindeki tasarrufumuza işaret etmekle birlikte, bize hükmeden başkalarının da bizim üzerimizdeki tasarruflarını sembolize eden bir işaret olabileceğini düşünüyorum. İlk babamız ve annemiz cennetteki imtihanlarında şeytanın aldatmasına kandıklarında, şeytanın onlara hükmedişini, onların amelleri üzerinde tasarruf sahibi olduğunu, elbiselerinin soyulması sembolize ediyor.

Cennetteki ilk imtihanımızda olduğu gibi dünyada da elbiseler üzerinden bir kontrol etme, bir hükmetme mücadelesi yaşanıyor. Neyi, ne şekilde giydiğimiz bizim kimin hükmü altında olduğumuza işaret ediyor.

Bugün nerede olursa olsun tek tip elbise uygulaması, birilerinin birilerine hükmettiğini, başka birilerinin ise o hükmedenlere itaat ettiğini simgelemesi içindir mesela. Moda endüstrisinin yaptığı şey, elbise üzerinden hayatlarımıza hükmetmektir, bir yaşam tarzı dayatmaktır, ‘yaşamlarınız bizim kontrolümüzde’ imajı vermektir.

Dersini şeytandan alan insanların, özelde başörtüsüne, genelde tesettüre olan alerjilerinin bir de bu boyutu var. Mü’minler her ne kadar tesettürü imanlarının gereği olarak beyan etseler de, insî şeytanlar bunu bir sembol olarak görmekteler. Haksız da değiller bence. Mahremiyetleri ifşa etme gayretlerinin yanında, kendilerinin tasarrufuyla oluşturulmamış bir giyim tarzına tahammülsüzlükleri, hükmedemiyor oldukları hissinden kaynaklanıyor. Adı tesettür dahi olsa kendi çizdikleri ve kontrol ettikleri çerçevenin içinde olması halinde ise bunu çok dert etmiyorlar. Bundandır, başörtüsünü yok şurasından yok burasından bağlarsanız sorun yok demeleri veya son zamanlarda tesettürle ilgisi olmayan sahte örtünmelere ses çıkarmamaları.

Bu noktadan bakıldığında mahremiyetleri ifşa etme/etmemeye ilave olarak meselenin başka bir boyutu da, üzerimizdeki elbisenin/örtünün, Allah’ın hükmü altında mı yoksa dünyevîlerin hükmü ve tasarrufu altında mı olduğumuzu çağrıştırmasıyla ilgilidir.

Bu nedenle, Rabbimiz tarafından emredilen çerçevede tatbik edilen giyinmenin/tesettürün ve süslenmenin, farz-ı muhal öze dair hiçbir hikmet barındırmasa dahi, kimin hükmü ve tasarrufu altında yaşadığımızı sembolize etmek gibi çok önemli bir zahirî hikmeti olduğunu düşünüyorum.

  21.06.2014

© 2021 karakalem.net, Oktay Gökkoca



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut