Ya tevâzu ya sukut*

Oktay Gökkoca

Tevâzuyla yere inemeyeceksek eğer, bulutların üstünde dolaşmanın ne kıymeti var?


‘HİÇBİR UÇAK havada kalmaz’ diye bir söz vardır havacılıkta. Bu söz başta latîfe gibi gelir ama bir hakikati beyan eder aslında.

Evet seyr-ü sefere çıkan hiçbir uçak havada kalmaz. İllâ buluşur yerle. Bu yerle buluşma, ya seyr-ü seferin hedefi olan havalimanına sağlıklı bir şekilde inmekle olur ya da beklenmeyen bir kaza şeklinde.

Mesele de bu yerle buluşmanın nasıl olacağıdır zaten. Bu nedenle havacılıkta dikkatlerin çoğu, uçakların kalkışından veya belli bir irtifadaki yatay uçuşlarından ziyade piste inişleri üzerine yoğunlaşır. Çünkü uçak kazalarının istatistiksel olarak çoğunluğu iniş esnasında meydana gelir.

En kritik aşama, uçağın pistle olan ilk temasının pistin doğru noktasına ve doğru açıyla yapılmasıdır. Havalimanlarındaki birçok elektronik ve görsel (ışıklı) donanım bu en kritik aşamayı kazasız belasız atlatıp uçağın park yerine ulaşmasını sağlamak için tesis edilir.

Öncelikle uçak başka bir yere değil piste inmelidir. Sonra pistle ilk temas pistin belirlenmiş aralığında olmalı, tekerler pistin merkez çizgisine oturmalı, ilk olarak arkadaki tekerler yere değmeli ve arka tekerler piste değdiğinde ön teker pistle ortalama 3 derecelik bir açı yapacak şekilde yukarıda olmalıdır. Ve burada sayamadığım daha birçok sağlıklı iniş şartı. İşte havalimanlarında tesis edilmiş elektronik ve görsel donanımlar, uçağın bu şartlara uyarak sağ salim piste inmesine yardımcı olurlar.

Ya bu donanımlar hiç yoksa veya yetersizse veya mevcut olanlar çeşitli sebeplerle pilota eksik/yanlış bilgi veriyor ya da pilot bu yol gösterici donanımları hiç dikkate almıyorsa? Sonuç mâlum. Evet, uçak yolcularıyla yere inmiştir ama bu selâmete değil felakete götüren bir iniş olmuştur.

İnsanın kemâl yolculuğu da bir nevî bu uçak seyr-ü seferine benziyor. Bu yolculukta insan bir yerden kalkarak hareketine başlıyor, bir süre sonra belli bir irtifaya ulaşıyor ve yolculuk o irtifada devam ediyor.

Ama o irtifada istikametle devam edip sâhil-i selâmete ulaşmamız için yerle de temas etmemiz gerekiyor. Hiçbir uçak havada kalmadığı gibi insanın hiçbir kemâl yolculuğu da havada kalarak tamamlanmıyor. Bu yolculuk illâ yere, toprağa değmekle sonuçlanıyor. Peki nasıl olacak yerle olan bu kaçınılmaz temas?

İşte mesele burada.

Bizi bu seyr-ü sefer sonunda yerle, toprakla buluşturacak olan bir kaza mı olacak yoksa sıhhatli bir iniş mi? Sağlıklı bir iniş için bize lâzım olan yol göstericilerimiz var mı? Varsa yeterli mi? Bize sağlıklı bir iniş için doğru bilgi veriyor mu? Veriyorsa biz bunları dikkate alıyor muyuz?

Bu soruların tümüne verilecek müspet cevapların bizi götüreceği yer, tevazudur. Tevâzu, çok yükseklere çıkmış olanların yerle ‘bir’ saymalarıdır kendilerini. Aksi ise çok çıkılmış yükseklerden sonra beklenmeyen bir ‘yerle bir’ oluştur.

Kemâl yolcuğuna çıkmış her insan hangi irtifaya çıkarsa çıksın yerle buluşacaktır elbet. Bu buluşma ya usulca yere değen bir tevâzu şeklinde olacak ya da şiddetle yere çarpan bir sukut.

Tevâzuyla yere inemeyeceksek eğer, bulutların üstünde dolaşmanın ne kıymeti var?


* Sukut: Düşme, değerini kaybetme, mahvolma.

  06.03.2014

© 2021 karakalem.net, Oktay Gökkoca



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut