Gidenlerin Ardından

Oktay Gökkoca

NEFESİNİ HER an ensemizdeymiş gibi yakın hissettiğimiz halde, bir o kadar kendimize ve sevdiklerimize uzak görürüz ölümü. Her nefis ölümü tadacaktır ilahî vaadi her gün onlarca yüzlerce kez gözümüzün önünde bütün çıplaklığıyla ispatlandığı halde, iş kendimize ve sevdiklerimize geldiğinde bir o kadar biz ve sevdiklerimiz bu vaadin kapsama alanı dışındaymışız gibi davranırız. Daha dün yandaki komşu eve beklenmeyen bir baskın halinde misafir geldiğinde ölüm, sıranın mutlaka bize de geleceğini anladığımız halde, bizim evi atlayarak diğer komşu evlerine geçeceği zannıyla yaşarız.

Hiç kimse için hiçbir şekilde değiştirilmeyeceğini bildiğimiz bu kanundan sevdiklerimizi muaf tutmaya çalışarak yaşadığımız çelişkinin sebebi, onlara ölümü yakıştıramadığımızdandır belki. Ya da belki de, onların yokluğunun altından nasıl kalkacağımızı bilemeyişimizin korkusudur.

Gün gelir, değiştirilemez, çemberinden dışarı kaçılamaz kader, bizim eve de uğrar. Ölümle gelen ayrılığı herkes gibi biz de tecrübe ederiz. Yeni tecrübe ettiğimiz bu ayrılığın tarifini yapmaya çalışırız kendimize, günlerce, gidenlerin ardından.

Kendimizi bildik bileli hep hayatımızın içinde olmuş, hafızamızda kalan hâtıralarımızın en çoğunu varlıklarıyla doldurmuş olan insanları, sabahında eski bir hâtıranın beraber tekrar yâd edildiği bir günün öğlesinde, sayılı son nefeslerini vermiş halde bulmanın yaşattığı o büyük çaresizliğin adı mıdır ayrılık? Ya da ayrılık, gittiklerinde, haftalarca, aylarca belki de yıllarca neremizde, ne kadar açıldığını bir türlü idrak edemediğimiz tanımsız bir boşluk mudur? Belki de her ikisi.

Evimizin içine uğrayan her ecel, bir taraftan bize tarifsiz ayrılık hüzünleri miras bırakırken, diğer taraftan kimisi tebessüm ve özlem dolu, kimisi ise iç sızlatan hâtıralar nakşeder hâfızamıza. Ve öyle gider vazifesini hakkıyla ifâ etmiş bir memur rahatlığında.

Hâfızamızdaki hâtıralar, kendilerini tamamlayan mekânlarla her buluştuğumuzda yeniden canlanır.

Şu kanepede otururken bir anlık öfkeyle ağzımızdan çıkan kalp kırıcı bir söz, şu odada pencere kenarında, haklı bir sitemi haddinden fazla büyütmemizle gelen gönül daraltan bir küskünlük..

Ufak tefek şeylerdir bunlar gerçi. Belki bir ‘üff’leyiş kadardır. Geçip gitmiş, affedilmişlerdir. Ama o bir ‘üff’leyiş dahi her hatırlanışında, küçücük bir cam parçasının parmak ucumuzda yaptığı bir kesiğin derin acısını yaşatır bir yerlerimizde.

Gidenlerin ardından, kalanlara daha bir ihtimamla sarılmamız bundandır belki de.

Gidenlerin ardından, birlikteyken her hatırlanışında tebessümle, özlemle yâd edilen manzaralar canlanır bir de muhayyilemizde. Ama artık karşılıklı değildir bu eski manzaraları canlandırma işi. Bu, bundan sonra tek başımıza taşıyacağımız bir mirastır. En çok da bu hüzün verir. Gidenler ne kadar çok muhabbetle andığımız hâtıra bırakmışlarsa bize, bir o kadar boşluğu da yanına koymuşlardır. Öyle ki, bu dünyada yeri doldurulamadığı gibi ebede de taşınan bir boşluk.

Bu boşluğun bir gün muhakkak doldurulacağına dair ümidimizi diri tutan Kur’ânî bir merhemi şu müjdeli sözlerle ruhumuza sürer Bediüzzaman:

‘Meselâ, ehl-i cennet arzu ederler ki, dünya maceralarını tahattur etsinler ve birbirine nakletsinler. Belki o maceraların levhalarını ve misallerini görmeyi çok merak ederler. Elbette, sinema perdelerinde görmek gibi, o levhaları, o vak’aları müşâhade etseler, çok mütelezziz olurlar. Madem öyledir; herhalde, dâr-ı lezzet ve menzil-i saadet olan dâr-ı cennette, ‘alâ sürurin mütekâbilîn’(*1)(1) işaretiyle, sermedî manzaralarda, dünyevî maceraların muhaveresi ve dünyevî hâdisâtın manzaraları cennette bulunacaktır.’

Rabbim ebedî cennetinde, dost ve ahbaplarıyla, birbirlerine dünyadaki maceralarını anlatan ve o maceraları cennete lâyık sinema perdelerinde birlikte seyredenlerden kılsın bizi.


(1) Biz, onların kalplerindeki kini söküp attık. Artık onlar tahtlar üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar. (Hicr-47)

  23.02.2014

© 2021 karakalem.net, Oktay Gökkoca



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut